İstanbul’un kalbini besleyen damarlardan biri Taksim İstiklal Caddesi’ne Türk bayrakları eşliğinde giriyorum. Hissiyatımı ifade etmeye aciz lügatim yetersiz kalıyor. Necip Fazıl duygularıma lisan: ‘’Sustum! Birikti yanaklarıma alfabe, Ya İlahi! Ya Rab sükûtumu en güzel duam eyle! ’’
Kutsal kitabımız ‘’Oku’’ ,‘’Akletmez misiniz, akledesiniz’’ buyuruyor. Milli Marşımız ‘’Korkma!’’ diyor. Okumak beşikten mezara kadar, bıkmadan, yılmadan okumak rızıkların en büyüğüdür. İdrak ederek okumak, hayırlı ilim yapmak, hayra hizmet etmek, hayırlı insanların halkalarına dâhil olabilmek nasip. Bir çiftçi toprağı ektiğinde ‘’oldu mu’’ diye durmadan çıkarıp bakmaz. Sadece emek verir ve sonucu bekler. Niyetler de bir tohum gibi ekilir, sadece inanç, samimiyet ezcümle nasibi sahibini bulur.
Dünyanın her türlü fani ziyneti için dur durak bilmeksizin mesai harcayıp yorgun bitap düşmek mi, her iki cihan için çalışmak gerektiği farkındalığı ile maddi rızık olduğu kadar manevi rızkın peşinde de koşmak mı?
Ben Sezai Karakoç ile bir Ramazan Bayramı ziyaretine gittiğimde tanıştım. Sohbetini dinledik. Yıllar öncesinin toyluğu ile belki de bugün bayram bana bir kitap imzalar, hatırası kalır düşüncesiyle, cahillik, küçük düşme ihtimalini göze alıp ‘’Efendim kitabımı imzalar mısınız? ‘’ dedim. Büyük vakar, nezaket ile ‘’Biz kitap imzalamıyoruz.’’ Dedi. Bir tarafta uzun imza kuyruklarından mutlu olan, motive olan yazarlar, okur- yazar buluşmaları ve bir tarafta özgün Sezai Karakoç Tavrı… Bulunduğu ortamda vakarıyla çevresine verdiği mesaj ‘’Edep Ya Hu’’ olurdu, edeple giden lütufla ayrılırdı.
16 Kasım 2022 Çarşamba akşamı, T.C. Kültür Bakanlığı desteği ile TRT ve Krom Medya ortak yapımı olarak hazırlanan ‘’Dünya Sürgünü’’ isimli Sezai Karakoç belgesel filminin galasına katıldık. Sanki tüm yürekler bir çarpıyordu. İlk defa birbirini tanıyan insanların samimi kaynaşması, kalabalığa rağmen uğultunun olmayışı, insanları birleştiren atmosfer etkileyiciydi. Konuşmalar esnasında, belgesel filmini izlerken salondaki dikkat, hayranlık, sükût, huzur. Tohumunu ekenler nasiplerini toplayıp, lütufla akşamı nihayete erdirdiler. Öyle sen ben ayrımının olmaması, her düşünce, her giyim tarzında insanın bir arada olması yine bir Sezai Karakoç engin sanat, edebiyat, fikir dünyasının eseriydi. Ortamın lisanı halini en iyi Mevlana Celalettin Rumi’de yakalarız:
“Beri gel, beri! Daha da beri!
Bu yol vuruculuk ne zamana kadar sürüp gidecek?
Mademki sen bensin, ben de senim,
Nedir bu senlik ve benlik?
Biz Hakkın nuruyuz, Hakkın aynasıyız.
Şu halde kendi kendimizle, birbirimizle
Ne diye çekişip duruyoruz?
Bir aydınlık, bir aydınlıktan neden böyle kaçıyor?
Haydi, şu benlikten kurtul, herkesle anlaş,
Herkesle hoş geçin.
Sen kendinde kaldıkça, bir tanesin, bir zerresin,
Fakat herkesle birleştin, kaynaştın mı,
Bir ummamsın, bir madensin!
Dünyada çeşitli diller var ama hepsinin de anlamı bir.
Çeşitli kaplara konan sular, kaplar kırılınca birleşirler;
Bir su halinde akarlar.”
Katılmak isteyip teşrif edemeyenler, farklı mekânlarda Üstadı anma programlarına katıldı, kimisi üniversitelerde derslere girip talebe yetiştirmekle meşguldü, kimisinin toplantıları vardı. Yürekler bir amaç için çarpıyordu, ülkesine hizmet için herkesin kendi alanında verdiği çaba. Sezai Karakoç Tavrını anlamak, anlatmak nesillere tevarüs etmesini sağlamak.
Hayattaki acılar katıksız tuza benzer. Tattığımız acının miktarı onu koyduğumuz kaba göre değişir. Acı içindeyken yapabileceğimiz yegâne şey algımızı genişletmek. Bir bardak değil göl olmak. ‘’Korkma’’ diye başlar milli marşımız bize korku var mı, bu kutsal bayrak altında, güzel ülkede, kadim bir medeniyetin varislerine. Üstadımız Sezai Karakoç ve milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy bu akşam göl oldular bize imtihanlardan geçerken. Dağılmış halimizi ancak Sezai Karakoç Tavrı toparlayabilir.
Çok büyük minnet, saygı, rahmetle… Mekânınız cennet olsun Üstadım.
"Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim"