Derin bir sükûnet hüküm sürüyor hülyalı, tenha sokaklarda. Martıların çığlıkları arada sessizliği deliyor. Soğuk, ruhsuz apartmanlar arasında, tek tük de olsa cumbalı evler görmek içimi ısıtıyor. Ahşap şıklığı, samimiyet, tarih kokusu… Beni bu kaldırımlara getiren rüzgâr ne kutlusun.
İkindi vaktinin parlak güneşiyle aydınlanan yapraklar som altın gibi göz alıcı. Güneşi gölgeleyen saydam bulut parçaları, kendini hissettirmeye başlayan lodos kış gündönümünü tasdikliyor. Şehir yeşil, mavi, sarının tonlarıyla ışık seli içinde yüzüyor. Her bir köşede ayrı bir gökyüzü ayrı bir flora sanki… Her mahallenin bitimi yeni bir dünyaya, kültüre açılan kapı gibi. Bir ülkenin sınırları içinde şehirlerarasında seyahat ediyorum âdeta.
Fatih Sultan Mehmet'in ruhunu hissediyorum her adımda. Bütün renkleri, bütün şekilleri bir arada adaletle tutmuş, bugün dahi izleri devam eden bir aile insicamı tarihi kalıntı ve eserlerde ortak armoni kendini hissettiriyor. Uyum, renk, ahenk… Bu aşina sükûtun sırrı da ortak bir hüzün belki de.
İnsanı bu şehre âşık eden budur. Tarih kültür zenginliği, ortak armoni, ortak sükût, hüzün de cilvesi olsa gerek.
Medine'den sonra yeryüzünde hiç bir şehir bu kadar sevilmemiştir sanırım. Tüm deforme çabalarına karşın direnen bir tarih, Fatih'in ölümünden sonra bile dokunduğunuz her köşede her bir taş bir fetih leitmotifi çınlatır kulaklarınızda. Bu büyük teselliyle yıkık dökük, harabe tarihî kalıntıların arasında ilerliyorum.
Çatısından başlayarak değişime yenik düşmüş bir konak, sırtını yoldaşı, sırdaşı bir ağaca dayamış. Asalet yıkılmıyor, kayıplar verse de kanadı kırık hali bile asil, albenili, vakarla meydan okuyor halen buradayım der gibi… İkindi güneşi güzele vurur diyor ağaç, sarının, yeşilin en tatlı halleriyle arzı endâm ediyor.
Bir uçurtmanın izini süren çocuk cesaretiyle, meraklı gözlerle sokak aralarında bilinçli bilinçsiz ayaklarım yüreğime takılıp gidiyor. Bu şehirde kaybolmak mümkün, korkmak pek değil. Öyle kutlu bir tarihî imara sahip ki yolumu yitirdim zannedersiniz heybetli tanıdık bir cami duvarının dibinde kendinizi güvende bulursunuz. Cami avlusundan içeri adım atar atmaz, bir başka manevi atmosfer sizi içine çeker. Ağaçlar, güller, her bir zerre huzura davet ediyor. Yorgunluk yerini dinginliğe, endişe huzura bırakıyor. Bu şehrin her bir köşesi sıcacık yuvam…
Ana gibi yâr, İstanbul gibi diyar olmazmış.
Ah ah hangi yoğunluk telaşını bastırmaz ki yazıların . İş yerinde en güzel molalarım yazıların oluyor . Kalemine sağlık 🙂