Orta Asya’dan beri ağaçları kutsayan bir kültürden gelen bizler için ağaçları seyretmek önemlidir. Dostoyevski’nin sözlerine de kulak verirsek: ‘’Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor.’’ Ağacı sevmenin ötesinde, ağaca sahiplenen etkinliklerin ve gönüllülerin varlığı son derece anlamlı ve göz doldurucu.
Bahar sevinci, ruhumuzun kelebeği ‘’Erguvan’’ İstanbul’un rengidir. Nisan ayının ortalarından Mayıs ayı ortalarına kadar bizlere kısa sürede yaşattığı güzellik ile sanki dünyanın geçiciliğini de fısıldar. Doğaya karşı duyarlı olmak, sevmeyi ve farkındalığı ertelememeyi anlatır. Kaçımız erguvanın kokmadığını, görselliği ile göz doldurduğunu, edebiyatçıların ilham kaynağı olduğunun farkındalığını yaşarız… Erguvan âşıkları, bir gönüllü grup oluşturmuşlar. Bir ağaç için bir araya gelmek anlatılmaz, yaşanır bir duygu olmalı.
‘’İstanbul’da Erguvan Geleneksel ve Modern Sanatlar Sergisi’’’ gelenek haline gelmiş. Bu yıl 12’incisi düzenlenen etkinlik, Marmara Üniversite’sinin Sultanahmet yerleşkesindeki Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi Ve Sanat Galerisi’nde, 12-20 Nisan tarihleri arasında ziyaretçileri ile buluştu.
Erguvan İstanbul Gönüllüleri Başkanı Hüseyin Emiroğlu, örnek bir ağaç sevdalısı. Grubun her bir gönüllüsü de naif, sevgi dolu bireylerden oluşuyor. Bir ağaca sahip çıkacak kadar sevgi dolu yürekler konuşmak değil üretmenin değerine dikkatleri çekiyorlar.
Hüseyin Emiroğlu’nun ağaç aşkı, belediyelerimize ilham olmuş durumda. Kendilerinin önerilerini olumlu değerlendiren Üsküdar Belediyesi 12 yıldır mor salkım etkinlikleri düzenliyor. 05 Mayıs’ta ‘’Erguvanlı Bir Bahçe Mor Salkımlı Bir Duvar’’ 12.Geleneksel Mor Salkım Şenliği, çocukların boyama ve resim çalışmaları, mor salkım fidanı dağıtımı ile renkli geçti.
Büyük Ada Belediyesi mimozaları sahiplendi. Ilgınlar, ıhlamurlar, adını saymakla bitiremeyeceğimiz ağaç türleri bizlerin sevgi ve ilgisini bekliyor.
Çok küçük yaşlarda çiçek, ağaç, bitkileri tanıtıp sevdirmeliyiz çocuklarımıza. Hüseyin Emiroğlu’nun da bizlere önerisi, mutlaka bir şeylere âşık olmanın, sahip çıkmanın anlam ve güzelliği. Kendisi erguvan ağacına âşık olup, bu aşka öyle inanmış ki, yurdun dört bir yanındaki belediyeler erguvan ağacı dikimini gündemlerine almışlar. İstanbul Belediyelerimiz ağaçları sahiplenip, etkinlikler düzenler olmuş. Ekilen küçücük bir sevgi tohumu, etkinlikler ile kurumsallaşarak, fidan dağıtımları ile şehrimizin her bir köşesinde güzellikler olarak kalıcılaşıyor. Eleştirinin çok ötesinde üretmenin hazzını yaşamak bu olsa gerek.
Baharın sonlarına yaklaşırken, her birimiz balkon, bahçe, mahalle, sokaklarımıza kendi adımıza dikeceğimiz bir fidan ile anlam katıp, doğanın tüketilmesinin insanın tüketilmesi anlamına geldiği bilinci ile doğamızı yaşatalım. Ihlamurlar ile caddelerimiz misler gibi kokarken, çam ağaçları ile oksijen deposu olsun, mimozalar, ılgınlar gözümüze nur olsun… Yeter ki ağaç olsun, gözümüze, gönlümüze, ruhumuza şifa olsun. Edebiyatımızın da ilham kaynağı olan ağaç konusunu Ziya Osman Saba’nın bir dörtlüğü ile taçlandıralım:
Düşünceli yürürken, bir yol dönemecinde
Çıkacak ömrümüze beyaz dallarla bahar
Hatırlatacak bize en son çocukluğumuzu
Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.
İstanbul'un ağaçları, denince benim aklıma ilk gelen isim…
Elbette ki;
Dîvanyolu dergimizin (bir yıl kadar sürmüş olan) unutulmaz serilerinden birini, yine şu yukarıdaki isimle hazırlayan Hülya Günay geliyor.
"Ağaçların ablası" dediğim kadar da vardı;
Hülya hanım her ay İstanbul'umuzun bir ağacını anlatıyordu ve dört, beş, altı sayfa basıyordum.
Tanıyor musunuz sizz o yazarı :))