Hürriyet o kadar kıymetli ki sadece kaybedilince anlaşılır. Doğuştan hür, bayrak gölgesinde güvenli yaşayan, ezan sesi ile büyüyen bir nesil için bulunduğu şartlar doğaldır. Küreselleşme, kapitalizmin getirdiği güncel devrin sorunları ile karşı karşıya kalsa da yüz yıl öncesinin işgal altındaki ülke şartları ve o şartları dehasıyla yöneten bir başkomutanı anlamak, dönemin sıkıntılarını tahayyül etmek oldukça güç görünmektedir.
Bir milletin diğer egemen güçler işgalinde olması, gölgesinde yaşaması esaret olduğu kadar; bilgi birikimi, ufuk, bilgiyi üretmek ve bilgiyi doğru kanalize etmekten yoksun olması da bir başka kölelik türüdür. Köle millet öz üretim kaynaklarını etkin kullanamaz, kendi değerlerini tanımaz, tanıtamaz.
Başka medeniyetler ve milletlerle kaynaşmak, özenti yerine kendi öz değerlerinin temelinde yükselmek gerekir. Taklidin erozyona uğraması kaçınılmazdır. Eski bilgi birikimi, tarihi tecrübe, yeni bilgi ile rasyonel düşünce etrafında birleşip, güçlü bir toplum olarak geleceğe güvenle ilerlemeyi sağlar.
Bunun yolu da; bireysel zihin gelişiminden geçmektedir. Önce düşünce değişir, muhakeme gücü, mantık devreye girer ve yeni aile düzeni, yeni çevre düzeni, yeni toplumsal düzen inşa edilir.
Bu düşüncelerle yol akıp giderken sabahın ilk ışıkları, çiseleyen yağmur taneleri, mis gibi bir havayı teneffüs ederek Başkomutan Tarihi Milli Park sınırları içerisinde bulduk kendimizi. Kendini saydıran bir sükût, derinliğin içinde başka bir âleme geçti duygu dünyamız. Derinliğe akan bir suskunlukla bir taraftan da coşkun bir akışa kapıldık.
Başkomutan Tarihi Milli Parkı, Kocatepe ve Dumlupınar olmak üzere iki kesime ayrılıyor. Kocatepe kesimi Afyon il merkezi, Büyük Kalecik Köyü, Kocatepe, Tınaztepe ilçesi, Kayadibi Köyü ve Çiğil Tepe arasında kalan bölgedir.
Dumlupınar kesimi ise, Afyon-Kütahya illeri arasında yer alan Dumlupınar İlçesi, Yeşilyurt Köyü, Çalköy, Hamur Köy ve Selkisaray Köyü arasında kalan bölgedir. Kurtuluş Savaşı’nın en önemli muharebeleri bu bölgede yapılmıştır.
Başkomutan Tarihi Milli Parkı’nı temsil eden savaş alanı, siperler, zafer anıtları, triket tepeleri, eski önemli tarihi yerleşim yerleri kıymetli kültürel varlıklardır.
Tınaztepe ve Çiğil Tepe’de Yunan asker kuvvetlerinin kilometrelerce uzunlukta yaptığı siperler bulunmaktadır. Kocatepe’de Başkomutan Atatürk komutasında Türk askeri kuvvetleri konuşlanmış ve Büyük Taarruz buradan komuta edilmiştir.
Bölgede Kurtuluş Savaşı’nda kahramanlık gösteren ve şehit edilen Türk askerleri hatırasına birçok anıt dikilmiştir. Kocatepe Atatürk Anıtı ve Kitabesi, Kocatepe Anıtı, Zafertepe Abidesi, Büyük Taarruz Şehitliği, Yüzbaşı Agâh Efendi Şehitliği, Çiğiltepe Anıtı, Dumlupınar Şehitlik Anıtı, Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı ve Zafer Tepe Çalköy Zafer Anıtı, Büyük Aslıhanlar Üçtepeler Şehitliği önemli anıtlardır.
Milli Mücadele Türk milletinin vatan şuuru, birlik, beraberlik ruhu, cesaretinin eseridir. Silah ve araçlar bakımından güçlü, arkasında devamlı İngiliz desteği alan 250.000 sayılı Yunan askeri kuvvetlerine karşı; silahları standart olmayan, cephanesini idareli kullanması hususunda kesin emir almış Türk ordusu mücadele verecektir. Bazı coğrafyalar bu mücadelede ayrı bir öneme sahiptir.
Taarruzu bizzat takip etmek için, Başkomutan, Genel Kurmay Başkanı ve Batı cephesi komutanı 1. Ordu’nun gözetleme yerinde, Kocatepe’de hazırdılar.
26 Ağustos 1922 sabahı şafakla birlikte 04.30’da Türk topçusunun ateşi ile taarruz başladı.
Başkomutan; “Topçularımız, şafakla beraber ateşe başladılar. Askerlik hayatımda bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm.” sözleri ile o anı canlandırmış ve Türk topçusunu övmüştür. 30 Ağustos 1922 günü beş tümenin yok edilmesi ile sonuçlanan günlerce süren Dumlupınar Meydan Muharebesi’ni, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bizzat sevk ve idare ettiği için “30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi” olarak tarihe geçmiştir.
30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin taarruz gücü, Türk ordusu ve kumanda heyetinin kudret ve kahramanlık destanıdır.
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa bu zafer hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etmektedir:
“Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hâkim olmanın imkânı yoktur.”
“Anadolu zaferi, tarihte, bir millet tarafından benimsenen bir fikrin ne kadar güçlü ve diriltici olduğunun en güzel örneği olarak kalacaktır.”
“Her safhası düşünülmüş, hazırlanmış ve idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu muharebe; Türk ordusunun, Türk zabiten ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin ölmez bir anıtıdır. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun Başkomutanı olduğum için ilelebet mesut ve bahtiyarım.”
Milli Mücadelenin manevi kahramanlarından Mehmet Akif Ersoy, 1-16 Ağustos 1922 tarihleri arasında Ali Fuat Paşa’nın başkanlığında cepheleri dolaşan bir TBMM heyeti ile ayın sonunda başlayacak olan Büyük Taarruz öncesinde askerlerimize cesaret verici konuşmalar yapmıştır.
Heyet Başkanı Ali Fuat Cebesoy, gezinin duygularını şöyle nakletmektedir:
“Ben, Mustafa Kemal’i, bir kez ağlarken görmüştüm. Ama gözyaşlarının anlamı başkaydı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 29 Temmuz 1922 tarihli oturumunda, Erzurum Milletvekili Şahin Efendi’nin Kurban Bayramı’nı kutlamak üzere Batı Cephesi’ne bir kurul gönderilmesiyle ilgili önergesi görüşülmüştü. Benim başkanlığım altında, Karesi Milletvekili Abdulgaffur Hoca, Burdur Milletvekili Şair Mehmet Akif ve Kayseri Milletvekili Atıf Beylerden oluşan bir kurul seçilmişti. Gerçek yurtsever ve dini bütün bir Müslüman olan Mehmet Akif, sevdiğim ve saydığım yakın bir arkadaşımdı. Kurban Bayramı Ağustos’un dördüncü gününe rastlıyordu. 1 Ağustos sabahı otomobillerle, erkenden Batı Cephesi Karargâhı’na gitmek üzere Ankara’dan ayrıldık, ertesi günü Karargâh’a vardık. Bayramın ilk günü kutlama törenine, Cephe Komutanlığı’ndan başlayabilmek için, hareketimizi ona göre düzenledik. Komutanlık programı hazırlamıştı. Bu programa göre, 1. ve 2. Ordularla, kolordu ve tümen karargâhlarına gidilecekti. Durumları uygun olan tümenlerin bütününü, olmayanların da bazı kıtalarını tören düzeninde görerek, TBMM’nin kutlamalarını ve başarı dileklerini, Kurul Başkanı göreviyle kendim bildirecektim. Sonra kıtalar bize bazı hareketler gösterecekler ve geçit töreni yapacaklardı. Bundan sonra karargâhlara uğrayarak, onları Büyük Millet Meclisi adına kutlayacaktık. Benim, Gazi Paşa’dan aldığım gizli bir görevim daha vardı. Ordularımızın maddi ve manevi savaş gücünün ne olduğunu anlamaya çalışacaktım. Cephedeki görevimiz, dört beş gün içinde sona ermişti. Komutan, subay ve asker arkadaşlarımız arasında geçen bu kısa zamanın sevincini asla unutamam. Kıtalarımızın hareketlerinde karşılaştığımız görünüş, canlılık ve savaş yeteneği, kahraman arkadaşlarımızın sevgi dolu bakışları, bizlere zafer günlerinin pek uzak olmadığı çağrısını vermişti. Bu cephenin eski bir komutanı olarak yaptığım denetleme ve incelemelerden, subay ve askerlerimizin iyi eğitim ve öğretim gördüklerini, acımasız ve saldırgan düşmandan bir an önce intikam almak istediklerini görmüştüm. ‘Tanrım, bize zafer günlerini göster!’ diye dualar etmiştim. Ordularımızın morali çok yüksekti. Hatırladıkça bugün bile büyük duyguyla titrerim. Tören düzeninde dizilmiş bir tümenin kıtalarını denetliyorduk. Hepsi aslanlar gibiydi. Mehmet Akif, kendinden geçmişti. Dudaklarından kendi yazdığı İstiklal Marşı’mızın dizeleri dökülüyordu:
‘Ben ezelden beridir hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım,
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.’
Beni solumdan izleyen Akif ’e döndüm. Gözlerinde yaşlar birikmişti. Bu coşkulu görüntü karşısında kendisini tutamıyordu. Akif Bey siz ağlıyorsunuz, dedim. Ne yapayım, sevincimi bastıramıyorum. Cevabını verdi, sonra ekledi: Ama sizin de gözleriniz yaşlı, Paşam! Arkadaşım doğru söylüyordu. Bende çok duygulanmıştım. Gözlerimde biriken sevinç gözyaşlarıydı. Ben aslında hep böyleyimdir. Bu yaşta bile önümden alay sancağı geçse, duygulanır ve tıkanacak gibi olurum. Asker ocağı benim her şeyimdir. Bütün gençliğim orada geçti.”
Bu toprakları vatan yapan aziz şehitlerimize ve tüm Milli Mücadele kahramanlarına rahmet ve şükranla…
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.