Sonbahar, geldi toparlanıp gidiyor. Yüreğimizde farklı güzellikler bıraktı. Yaprakların sarı, kırmızı, turuncu, tunç gibi göz dolduran halleri bir çiçek sepetini hatırlattı. ‘’Kasım’da Aşk Başkadır…’’ diyenlerin midelerinde kelebekler uçurdu. Sonbahar sanattır diye düşünenlerin avuçlarının içinden kayıp giderken, her sabah ağaçları kontrol eden, bugün kaç yaprak düştü diye takipte kalanlar var bendeniz gibi.
Kimilerimiz için de sanki sararan her yaprak solup giden gençliği, yitirdiklerini, korktuğu ölümü hatırlatan adeta kendi hayatının yaprak dökümüdür. Sürekli kapalı, gri bir gökyüzü, içine akan gözyaşları gibi durmaksızın yağan yağmurlar.
Gökyüzüm dediğiniz insanlar oldu mu hayatınızda? Kendinizi yeryüzü ile özdeş onu gökyüzü kadar uçsuz bucaksız, engin, göklerin kralı/kraliçesi olarak gördüğünüz insanlar… Her özlediğinizde, kalbinizin sıkışıp yerine sığmadığı anlarda, derin derin nefes alıp onun gölgesinde gölgelendiğiniz hissinin verdiği ferahlığı yaşadınız mı? Yağmurlar ile ıslanmayı tercih edip, aranıza şemsiye koymaktan imtina ettiğiniz oldu mu? Gökkuşağı belirdiği vakit onun tebessüm eden selamını alıp başınıza taç ettiğiniz anlar…
Akşam olmaya başlayıp da gün dönerken ışıkları yakmadan gökyüzünün derinliklerine dalıp ona, şiirler, şarkılar yolladığınız oldu mu hiç? Gecenin bir yarısı ay ışığı ile aydınlanıp bağrına bastığı yıldızları kıskandığınız oldu mu? Yer ile gök birbirine kavuşamaz ya… Olur, da kavuşsa da kıyamet kopar ya… Siz hiç bir kıyametin ardından bin gece uykusuz kalıp bir milyon gözyaşı akıttınız mı? Pekâlâ, kıyamet gibi bir gökyüzüne benim hayattaki en büyük imtihanımsın dediğiniz vakitler oldu mu?
Öznesi ne olursa olsun hepimizin hayatında kıyametler kopmuştur. Milyon gözyaşlarımız akmıştır, akmaktadır. Ölüm, ayrılık, kayıplar, başarısızlıklar… Her birinin her insanın hayatında tesiri farklıdır. Neşe kadar, keder de hayata dair. Kederlerin altında ezilen kalbimizi karanlık bir şatonun zindanına çevirip, kendimizi de o zindanda mahkûm olarak tüketmek ne kadar mümkün? Mevsimlere küsmek, sonbaharı hüzün mevsimi ilan etmek… Hayat mevsimler gibi ardı ardına akıp giderken insanın belirli merhalelerden geçmesi doğaldır. Bize düşen sonbaharın içinde gizlenen güzellikleri, heyecanları keşfetmek gibi her yaşanmışlığı bir tecrübe kabul edip, içindeki sırlara erişmek olmalıdır.
Karanlık bir gökyüzünün altında altın sarısı yaprakları ile göz kırpan, bir ağaç nasıl ki güneş gibi içimizi ısıtıyorsa, kederlerin altında karanlık gökyüzümüzde de mutlaka bize göz kırpan güzellikler var olacaktır. Yeter ki kendimizi imkânsızlık zindanlarına hapsetmeyelim.
‘’Umudumuz acımızdan daha büyük olmalı!’’ Cahit Zarifoğlu