• İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
    İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
  • Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
    Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
  • İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
    İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
  • Nâzım Tektaş ile Mülakat
    Nâzım Tektaş ile Mülakat
  • Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
    Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
  • Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
    Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
  • Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
    Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
  • İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
    İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
  • İhsan Kurt ile Mülakat  
    İhsan Kurt ile Mülakat  
  • Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)
    Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)

YAZARLARIMIZ

Mehmet Nuri Yardım
Mehmet Nuri Yardım
Eklenme Tarihi: 29 Mart 2022, Salı 07:58 - Son Güncelleme: 29 Mart 2022 Salı, 08:01
Font1 Font2 Font3 Font4
İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor

 

 

58. Kütüphane Haftası başladı. 3 Nisan’a kadar devam edecek hafta dolayısıyla Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Ramazan Minder ile konuştuk. Minder, her mahallede kütüphane kurulması gerektiğini söylüyor.

       

İbadet ettiğimiz mabetlerden sonra en çok sevdiğim mekânlar kütüphanelerdir. İnsanın ilmî ve kültürel bakımdan yetişmesinde en büyük rolü kütüphaneler üstleniyor. Dün başlayan 58. Kütüphane Haftası münasebetiyle İstanbul’un en köklü ve büyük kütüphanesi olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdürü Ramazan Minder ile kütüphaneleri ve kütüphaneciliği konuştuk.

       

Ramazan Bey Türkiye’nin en köklü ve büyük kütüphanelerinden Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin müdürüsünüz. Kütüphane Haftası dolayısıyla sizinle bu mülakatı yapıyoruz. Ama biraz eskilere gidelim. Siz kitaplarla ilk olarak ne zaman, nerede ve nasıl karşılaştınız? İlk okuduğunuz kitaplar hangileriydi, bunlar hangi yazarlara aitti? Çocukluğunuzda ilk gittiğiniz kütüphane hangisiydi? Bu kütüphane sizi nasıl etkiledi? Kütüphaneci olmayı o zaman düşündünüz mü?

                

KİTAPLARA DUYULAN İLK MERAK

       

Öncelikle bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Ben şimdi ilçe olan küçük bir nahiyede doğdum. Okuma alışkanlığımız pek erken yaşta başlamadı maalesef. Zaten ne kütüphane vardı ne de bizi okumaya teşvik edecek bir ortam. O zamanlar Güneysu’da üniversiteye giden kişi de pek yoktu. İki abim ve onların arkadaşları üniversiteye başladıkları zaman biz de üniversite hayalleri kurmaya başlamış ve onların sosyal çevrelerinden etkilenmeye başlamıştık. İmam Hatip Okulu’nda okumaya başladığım yıllarda okulda bir kütüphanemiz vardı. Burada daha çok dinî kitaplar vardı. Fıkıh, hadis, tefsir kitapları, İmam Gazali’nin İhya’sını ve diğer kitaplarını, birkaç tarih kitabını bu yıllarda okuduğumu hatırlıyorum. Lise yıllarında tarih ve roman okumayı severdim. Tabii bunlar imkân nispetinde erişebildiğimiz kitaplardı. Karamozov Kardeşler, Suç ve Ceza, Sefiller gibi Rus ve Batı klasiklerinden birkaç kitap falan. Daha bilinçli bir okuyucu olmam, benim üniversite yıllarında başladı diyebilirim. İlahiyat Fakültesinde çok iyi bir kütüphanemiz vardı, buradan yararlanırdık ve tabii Ankara’nın kitapçıları daima uğrak yerlerimizdi. Özellikle de Zafer Çarşısı. Az bir harçlığımızla olabildiğince kitap satın almaya çalışırdık. İlk kütüphane maceram ortaokulda tarih öğretmenimizim verdiği bir ödev için Rize’ye İl Halk Kütüphanesi’ne gitmemdir. Macera diyorum çünkü o yıllarda biz Rize’ye pek gidemezdik. Ödev konum “Ermeni Tehcir” olayıydı. Kütüphaneye girdiğimi, bir bayanın oturduğu yerden bana aradığım kitabın yerini işaret ettiğini hatırlıyorum. Tozlu raftan aradığım kitabı bulup ödevimi yapmıştım. Açıkçası kütüphaneci olmak gibi bir hevesim hiç olmamıştı. Ben daha çok kaymakam, vali, öğretmen falan olmak isterdim. Evimizde de mütevazı bir kütüphane vardı. Babam okumamızı isterdi. Onun satın aldığı Cumhuriyet Ansiklopedisi ve Meydan Larousse Ansiklopedisi her zaman yararlandığım kaynaklardı. Bir abim Ülkücü bir abim de Akıncı’ydı. Onların kitapları da evimizde aynı kütüphanede bulunurdu. Zaman zaman o kitaplıktan ilgimi çeken kitapları okurdum.1970’li yıllar siyasi çekişmelerin ve kavgaların en yoğun yaşandığı yıllardı. Herkes kendi cephesini tahkim etmek için az çok kitap okurdu. Kitaplar daha çok mühimmat olarak kullanılırdı.  Üniversite yıllarımda başta İslami Araştırmalar dergisi olmak üzere önemli fikir, kültür ve edebiyat dergilerini takip ederdim. Fazlurrahman, Muhammed Hamidullah gibi önemli ilim adamlarını okurdum. İsmet Özel, Cemil Meriç, Kemal Tahir, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cengiz Aytmatov o zaman da okurdum ve hâlen çok severek okumaya devam ederim. Erich From beni etkileyen yazarlardan birisidir. Biyografi, hatırat ve tarih kitapları beni daha çok ilgilendirir ve severek okurum. Atatürk Kitaplığı’nda çalışırken Türk ve Batı resmi ile ilgili çok sayıda kitap okudum. Bir sanat kütüphanesi kurmak için yurt dışından çok sayıda kitap satın almıştık. Türkiye’de mevcut tüm sanat galerilerine ve müzayede evlerine mektup yazarak onlardan sergi ve müzayede kataloglarını istemiştik. Bunlardan da çok istifade etmiştim. Okuma alışkanlığım biraz geç başladı diyebilirim. Ama üniversite ve sonrasında fena bir okuyucu olduğum söylenemez

 

                

ATATÜRK KİTAPLIĞI’NDAKİ HİZMETLER

       

Yıllarca bir öğretmen olarak eğitim dünyasına hizmet ettikten sonra 1995 yılında İBB Kütüphaneler ve Müzeler Müdürlüğü'ne Şef olarak naklen atandınız ve çalışmaya başladınız. 1997 yılından beri Müdür Yardımcısı olarak aynı müdürlükte çalışmakta iken 11 Mart 2011 tarihinden itibaren Kütüphaneler ve Müzeler Müdürü olarak görevinizi devam ettirdiniz. Bu kütüphanede çok kıymetli hizmetlere imza attığınızı biliyorum. Onlardan özetle bahseder misiniz?

       

1991 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olunca o yıl açılan öğretmenlik sınavını kazanarak Rize İkizdere İmam Hatip Lisesi’nde göreve başlamıştım. Burada üç yıl vazife yaptım. Sonra Çankırı Kurşunlu İHL’nde de bir yıl görev yaptım. 1995 yılında İBB Kütüphaneler ve Müzeler Müdürlüğüne naklen atanarak göreve başladım. Tabi burada anlatılması gereken çok konu var fakat burası buna müsait değil. Sorunuza kısaca cevap vermeye çalışayım. O zaman Atatürk Kitaplığı bu gün gördüğümüz kitaplığa pek benzemiyordu. Her ne kadar Belediye Kütüphanesi olarak sağlam bir geçmişi olsa bile okuyucuların buradan faydalanmaları pek o kadar kolay değildi. Hem teknik imkânlar yetersizdi hem de kaynaklar sınırlıydı. Okuyucularımız daha çok gazete ve dergi arşivinden yararlanmak maksadıyla gelirdi. O dönemde kütüphanemize ciddi kaynaklar aktarıldı. Bilgisayarlı sisteme geçildi, fotokopi imkânı ardından dijital imkânlar yavaş yavaş hizmete sunuldu. Benim dönemimde yaptığım en önemli işlerden bir kaçını şöyle sıralayabilirim:

       

Kaynakları çoğaltmak ve zenginleştirmek için çok sayıda el yazması, Osmanlıca baskı kitap, harita, kartpostal, salname, yabancı dilde nadir kitap satın aldık. Yurt içinden başladığımız bu satın almalara daha sonra yurt dışını da ilave ettik. İran, Mısır, Fas, Lübnan gibi ülkelerden el yazmaları ve kartpostallar satın aldık. Sadece Lübnan’dan 63 bin parçalık bir kartpostal koleksiyonu satın aldık. İçeriden müzayedelere girdik, koleksiyonculardan, sahaflardan ve ailelerden de çok sayıda nadir eser aldık. Tabi bu satın aldığınız eserleri okuyucu hizmetine sunmak için yapılması gerekli çok zahmetli ve uzun süren işleri de tamamlamak gerekiyor. Bütün bu yayınları kataloglamak için hem personelimizden yararlandık çoğu zaman da ihale usulüyle dışarıdan uzman personelden hizmet satın aldık. Çok uzun zamanda yapılabilecek işleri böylece kısa bir zamanda bitirdik. Kataloglanmış eser artık okuyucu hizmetine çıkarılabilir demektir. Ama bununla yetinmek olmazdı. Bir araştırmacının Erzurum’dan, Konya’dan kalkıp İstanbul’a gelmesi Osmanlıca bir kitabın veya el yazması bir kitabın fotokopisini alması ve tekrar memleketine dönmesi hem pahalı hem de zaman kaybıdır. Bu durumu kütüphanede daha önceki yıllarda çok gördük. Bu nedenle sayısallaştırma projelerine çok emek verdik. İstanbul Kalkınma Ajansı’na projelerimizi sunduk ve kazandık. Sonunda Atatürk Kitaplığı’nda mevcut Osmanlıca baskı kitapları, Osmanlıca gazete ve dergileri, el yazması kitapları, harita ve kartpostalları sayısallaştırdık. İnternetten ücretsiz bir şekilde hizmete sunduk. Bu hizmetlerden çok teşekkür ve dua aldık. Ben 2019 yılında Atatürk Kitaplığı’ndan ayrılırken geriye 6 milyon sayfa dijital bir hafıza bıraktım. Bunun araştırma ve yayın dünyasında çok katma değeri oldu. Atatürk Kitaplığı’nı araştırmacılarımızın ayağına getirdik.

       

Bu yıllarda çok sayıda halk ve çocuk kütüphanesi açmak suretiyle İstanbul’da geniş bir kütüphane ağı kurduk. Buralardan milyonlarca gencimiz ve çocuğumuz yararlandı ve yararlanmaya devam ediyor. Bu kütüphanelere isim verirken de çok titiz davrandık. Osman Nuri Ergin, Muallim Cevdet, Süheyl Ünver, Metin And, Erdem Bayazıt, Fatma Âliye gibi önemli kişilerin isimlerini bu kütüphanelere verdik. Yüzbinlerce yeni yayın alarak okuyucularımızın isteklerini karşılamaya çalıştık.

                

24 SAAT KAPANMAYAN KÜTÜPHANE

       

“Hiç kapanmayan kütüphane” mottosu ile Atatürk Kitaplığı’nı 7/24 hizmete sunduk. Ülkemizdeki ilk uygulama budur. Daha sonraları bu uygulama yaygınlaşmaya başladı. Çok da faydalı oldu. Geceleri kütüphaneleri kullanan okuyucularımız çok ilgi çekti.

 

Görme engelli okuyucularımız için müstakil bir kütüphane açtık. Seslendirdiğimiz kitapları mobil uygulamaya yükledik ve böylece bu kitaplara erişimi kolaylaştırdık.

 

Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü sadece kütüphanelerden oluşmuyor bir de müzeler ayağı var ve buralarda da çok kıymetli hizmetlerimiz oldu. Müze binalımızın bir kısmının restorasyonunu yaptık. Müzelerimizde bulunan yaklaşık 12 bin adet eserin tamamını fotoğrafladık, katalog bilgilerini tamamladık. Binlerce eserin de restorasyonunu yaptık. Müzelerimizin koleksiyonlarını tamamlamak ve geliştirmek maksadıyla çok sayıda müze eserini satın aldık. Teşhir ve tanzimlerini yeniledik. Yeni teknolojileri müzelerimize kurduk. Resim koleksiyonlarımızda bulunan tüm tabloların durum tespit raporlarını hazırlattık.

 

Müzelerimizde ve kütüphanelerimizde çok özel sergiler yaptık. Havadis Sergisi bu anlamda çok kıymetli bir sergi oldu. Düzenli olarak açtık ve kataloglarını yayınladık. Yüz yıl önceye giderek dönemin tüm neşriyatını inceleyerek oluşturduğumuz bu sergiler tarihimizi öğrenmek açısından da kıymetli belgeler ve bilgiler sunmaktaydı. Bu dönemde çok sayıda önemli kitabı da basma imkânı bulduk.

       

ŞAHIS KÜTÜPHANELERİNİN ÖNEMİ

 

Atatürk Kitaplığı İstanbul’un en önemli kütüphanelerinden birisidir. Yanılmıyorsam birçok şahıs kütüphanesi ve koleksiyonun da bu kütüphanemize kazandırılmasına vesile oldunuz Biraz da bu çalışmalardan bahseder misiniz?

 

Türkiye’de şahıs kütüphaneleri ve özel arşivleri konusu maalesef kanayan bir yaradır. Bin bir emekle bir araya getirilen bu kütüphaneler veya kişilerin oluşturduğu özel arşivler şahsın vefatı sonrası dağılmaktadır. Bu kütüphane ve arşivler ya kâğıtçılara gitmekte veya sahaflara düşmektedir. Sahaflara giden bu kütüphaneler ve arşivler şanslı çünkü sahaflar bunların kıymetini bilir. Buradan da bu arşiv ve kütüphaneler ya bütünüyle ya da parçalanarak üçüncü şahıslara intikal etmektedir. Oysa ülkemizin kültür, sanat ve bilim hafızasını korumak için önemli şahısların kütüphane ve arşivlerine devlet tarafından sahip çıkılması gerekiyor. Ülkemizde maalesef edebiyatçılarımıza ait evler korunamamıştır. Bu gün elimizde birkaç yazarımızın evi bulunmaktadır. Biz Atatürk Kitaplığı’nda bu konuya özel bir önem verdik. İdareciliğim zamanında yaklaşık yüze yakın mühim kişinin özel arşivlerini satın aldık, katalogladık ve sayısallaştırarak internetten erişime açtık. Bunlardan bazı isimleri burada zikredebilirim; Rauf Orbay, Mahmud Şevket Paşa, Medine Müdafii Fahrettin Paşa, Seyfettin Özege, Safiye Hüseyin, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Pertevniyal Valide Sultan, Hüsrev Tayla ve daha pek çok kişi. Kemal Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi rektörlüğü zamanında çöpe attığı çok sayıda kitaptan beş bine yakın çok kıymetli nadir kitabı da satın almıştık. Yine 1498 yılında İspanya’dan göç edip İstanbul’a gelen Yahudi Nahmiyas kardeşlerin kurdukları ilk matbaada basılan sekiz İbranice kitabı yurt dışından bulup satın almıştık. Bu kitaplar Müteferrika Matbaası’ndan yaklaşık 200 yıl önce İstanbul’da basılmıştır. Matbaacılık tarihimiz açısından çok kıymetli.

 

Atatürk Kitaplığı gazete ve dergilerin de bulunduğu bir kütüphane. Hangi döneme ait gazeteler ve mecmualar var?

 

1828 yılında Mısır’da yayınlanan Vaka-yı Mısriyye, Osmanlı’nın ilk gazetesi olan Takvim-i Vekayi’den başlamak üzere Tercüman-ı Hakikat, İkdam, Sabah, Tasvir-Efkâr, Alemdar ve Tanin’e kadar yüzlerce başlıkta gazete ve Sırat-ı Müstakim, Sebilurreşad, Donama, Harp Mecmuası, Karagöz gibi yüzlerce dergi Atatürk Kitaplığı koleksiyonunda mevcuttur. Yani Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar yayınlanmış en önemli gazete ve dergiyi Atatürk Kitaplığı’nda bulmak mümkündür. Osmanlı Türkçesiyle basılmış bütün gazete ve dergileri dijital ortama aktardık. Ulusal ölçekte yayınlanan tüm gazetelere ve çok sayıda dergiye de aboneydik. Benim ayrılmamdan sonra maalesef yeni yönetim günlük gazete alımını durdurdu. 2020 yılından sonra yayınlanan gazeteleri araştırmacılar maalesef Atatürk Kitaplığında bulamayacaklar. Ayrıca biz sahaflardan on binlerce sayı yerel gazete ve dergiyi de da satın almıştık.

 

BEYAZIT KÜTÜPHANESİ’NDE GÖREV

 

Şimdi Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde müdür olarak göreve başladınız. Öncelikle bu iki kütüphaneyi mukayese eder misiniz? Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Sultan İkinci Abdülhamid döneminde 1884 tarihinde hizmete açılan, Kütüphane-i Umumi Osmani, derleme kanununa tabi ülkemizin en kıymetli kütüphanelerinden birisi. İsmail Saib Sencer gibi çok değerli bir hâfızı kütüb’ün müdürlük yaptığı bir müessese. Şüphesiz tarihî bir irfan ocağı. Bu kütüphanenin ana hatlarıyla hususiyetlerinden bahseder misiniz? Kütüphanede kaç kitap var, kaç süreli yayın var? Günde ortalama kaç okuyucu istifade edebiliyor? Kütüphane herkese açık mı? Yoksa belli bir yaş grubuna mı hitap ediyor? Gelir gelmez yüzbinlerce kitabın kataloglarını memurlarınızla büyük bir çaba ile hazırladığınızı biliyorum. Bu çalışmalar nasıl gidiyor?

 

Beyazıt Devlet Kütüphanesi ülkemizin en köklü ve eski kütüphanesidir. Kuruluş tarihi 1884. İlk millî kütüphanemiz. Kütüphane-i Umumi-i Osmani adıyla Sultan Fatih’in oğlu ikinci Bayezid tarafından yaptırılan külliyenin imarethane kısmında Sultan ikinci Abdülhamid tarafından açılmış. 1934 yılında çıkarılan 2527 sayılı Basma, Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu’nda,  basılan her bir eserden bir nüsha da İstanbul Umumi Kütüphanesi’ne verileceğine hükmedilmiş. BDK bir derleme kütüphanesi. Hâlen ülkemizde altı tane derleme kütüphanesi vardır ve birisi de biziz. Bu nedenle BDK Ankara’da bulunan Milli Kütüphane gibi çalışan büyük bir kütüphanedir. Kitap sayımız 1.300.000’e ulaştı. Bunun haricinde yüz binlerce ciltten oluşan gazete ve dergi koleksiyonlarımız, harita ve afiş koleksiyonlarımız da bulunmaktadır. Bu kütüphane eser satın almıyor, kanun gereği yayınlanan her bir gazete, dergi, kitap, afiş vb. yayıncısı tarafından bize gönderilmek zorunda. Biz de bu gelen eserleri muhafaza edip gelen okuyucuların hizmetine sunmakla mükellefiz. Atatürk Kitaplığı 1939 yılında İstanbul Belediyesi tarafından Beyazıt Medresesine kurulmuş ve 1980’den sonra da Taksim’de Atatürk Kitaplığı içinde çalışmaya başlamış. Atatürk Kitaplığı her eseri satın almak zorunda. Bu en önemli farklılık. Bir derleme kütüphanesi değil. Fakat Belediye Kütüphanesi olarak kurulduğu ilk zamanlarda Osman Nuri Ergin, Muallim Cevdet, Tarık Zafer Tunaya, Talat Albayrak gibi önemli bağışçıları olmuş. Bu şahıs kütüphanelerindeki yazma eserler, kart postallar, haritalar ve nadir eserler Atatürk Kitaplığı’nı çok özellikli hâle getirmiştir. Sonraki yıllarda devam eden satın almalar ve okuyucu hizmetlerinde kullanılan gelişmiş teknolojiler ve imkânlarla Atatürk Kitaplığı ülkemizin en saygın kütüphanelerinden biri olmuştur. Son zamanlarda duyduğumuz olumsuzluklar bu kütüphane adına bizi üzmekte olsa bile yine tarihi güçlü kökleri üzerine yeniden dirilecektir.

 

 

Kütüphanemiz salgın hastalık öncesinde 7/24 hizmet veriyordu. Şimdi gece saat 23:00’kadar açık. Günde ortalama 200 kişiye hizmet veriyoruz. Bunların bir kısmı kendi kitabını getirip ders çalışanlar bir kısmı ise araştırmacılar. Bu araştırmacılar bizim kaynaklarımızdan yararlanıyorlar. Kütüphanemizde çocuklar hariç bir yaş kısıtlaması yok, dileyen gelip çalışmasını yapabilir. Dermemize online katalogtan erişilebileceği gibi gelen okuyucularımız kart katalogtan veya bilgisayar ortamında mevcut katalogtan da yararlanabiliyor. Biz sadece ödünç kitap veremiyoruz. Bu da derleme kütüphanesi olmamızdan kaynaklanıyor. Kütüphanemizde yedi katlı bir depo mevcut, okuyucumuz bir yayını istediği zaman görevli personelimiz depodan yayını alarak okuyucuya teslim ediyor. Okuyucumuz işi bitince yayını teslim ediyor ve yayın tekrar eski yerine konuyor. Depomuzda yayınlarımız demirbaş numarasına göre yerleştirildiğinden yayınları bulmak ve karışmasını önlemek daha kolay oluyor.

 

KÜTÜPHANENİN SIKI MÜDAVİMLERİ

 

Kütüphanenin eski müdürlerinden merhum Muzaffer Gökman ile bir mülakat yapmıştım. Sonra diğer müdürlerle de dostluğumuz devam etti. Kütüphaneye muntazaman devam eden ilim, fikir ve sanat adamlarından bahsederlerdi? Şimdi de şüphesiz çok kıymetli kitap âşıkları geliyor. Bunlar kimlerdir? Yaptığınız araştırmalarda kütüphanenin meşhur müdavimlerinden kimleri saymak istersiniz?

 

Eskiden kütüphaneleri kullanan ilim ve fikir adamları sayısı zannedersem daha fazlaydı. Şimdi de üniversitelerden gelen hocalarımız olduğu gibi araştırmacı dediğimiz bir kuruma bağlı olmayıp çalışma konusu için gelen kişiler de mevcut. Günümüzde veri tabanlarının yaygınlaşması, dijital yayınların çoğalması ve kütüphanelerin bir kısım dermesini internete açması nedeniyle araştırmacılar ve hocalarımız daha çok bu mecraları kullanıyor gibi. Ama yine de Beyazıt Devlet Kütüphanesini en yoğun kullananlardan Dursun Gürlek, Beşir Ayvazoğlu, Ilgaz Zorlu, Tahsin Yıldırım, İbrahim Öztürkçü, Turgay Anar ve Müslüm Yılmaz gibi isimleri sayabilirim. Bir de tabi bizleri arayarak dergi veya gazetelerden görüntü isteyen hocalarımız ve araştırmacılarımız oluyor. Çoğu il dışından olduğu için böyle bir hizmeti de onlara sunmaya çalışıyoruz.

       

GÖRME ENGELLİLERE KİTAP HİZMETİ

 

“Görme Engelli vatandaşlarımız için Sesli kitap okuma” programlarınız da var. Biraz da bu hizmetten bahseder misiniz?

 

Evet, kütüphanemizde görme engelli okuyucularımız için bir bölüm var. Bu güne kadar yaklaşık 6 bin kitap seslendirildi. Talep eden görme engelli okuyucularımıza sesli kitapları ücretsiz cd ortamında göndermekteyiz. Bu bölümü daha aktif edebilmek için akıllı telefonlar için bir uygulama yapmayı planlıyoruz. Bunu daha önce Atatürk Kitaplığı’nda yapmıştım. Kullanılması da çok kolay oluyor. Uygulamayı telefonuna yükleyenler istediği kitabı oradan dinleyebiliyor. Burada sesli kitap üretmek için gönüllü okuyucularımızdan faydalanıyoruz. Seslendirmeyi yapan gönüllü kişinin seçtiği bir kitabı veya görme engellilerin talep ettiği kitaplar buradaki kayıt stüdyomuzda seslendirilmektedir.

 

Beyazıt Devlet Kütüphanesi kültürel faaliyetleriyle de öne çıkmış bir kurum. Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen kitap fuarı esnasında kültür toplantılarımızı ESKADER olarak kütüphanenin salonunda yaptık. Benzer faaliyetler devam ediyor mu? Kütüphane diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte müşterek faaliyetlere imza atıyor mu?

       

Kütüphanelerin temel fonksiyonu dermesini çeşitlendirip zenginleştirmek ve okuyucusuna daha fazla kaynak sunabilmektir. Bunun yanında çağdaş dünyada kütüphaneler başka işlevleri de bünyelerine katmaktadırlar. Konvansiyonel kütüphanecilikten modern kütüphaneciliğe geçişte ilave işlevler de ortaya çıkmaktadır. Kültürel ve eğitim amaçlı paneller, söyleşiler, konferanslar, sergiler, dinletiler bu işlevlerden başlıcalarıdır. Beyazıt Devlet Kütüphanesi, bulunduğu kültür ve eğitim havzası sebebiyle de ayrıca bir cazibe merkezidir. Bu hem tarihte böyleydi hem de şimdi. Salgın hastalık dolayısıyla bu etkinlikler sekteye uğramışsa da yine de bazı etkinlikleri bu dönemde yapabildik. Mehmed Âkif Ersoy’la ilgili panel ve sergi, Hakkı Tarık Us’la ilgili panel ve sergi, İsmail Saib Sencer’le ilgili de panel düzenledik. Bunları dinleyici katılımıyla ve çevrimiçi gerçekleştirdik. STK’larla ortak program yapmak veya STK’lara yer tahsis ederek program tertip edilmesine açığız. Geçen ay Yurt Dışı Türkler Ve Akraba Toplulukları başkanlığı kütüphanemizde geniş ve üst düzey katılımlı bir kitap tanıtım toplantısı tertip ettiler.

                

GECE TOPLANTILARI BAŞLAYACAK

 

Bir ara kütüphanede gece boyunca devam eden, yazarların da iştirak ettiği toplantılar yapıldı. Bu programlar hangi amaçla düzenlendi, ilgi gördü mü? Sanırım salgın dolayısıyla o hizmete ara verildi. Salgının bitmesiyle yeniden başlayacak mı?

 

Salgın öncesinde kütüphanemiz 24 saat açıktı. Bundan istifadeyle bazı geceler kütüphanede etkinlikler yapıldı. Kütüphanemiz tekrar eski çalışma düzenine geçince bu programlar da devam edecek.

 

Bir kütüphaneci olarak İstanbul’daki ve Türkiye genelindeki kütüphanelerin sayısını yeterli buluyor musunuz? Ortalama İstanbul’da ve Türkiye genelinde kaç kütüphane var? Kültür Bakanlığı’na, İBB’ye, ilçe belediyelerine bağlı olanlar ile özel kütüphanelerin sayısı tam olarak kaçtır? Bunlar 20 milyonluk İstanbul için yeterli midir? Daha da artması gerekiyor mu? Bu soruyla bağlantılı olarak şunu sormak istiyorum. Artık belediyeler de birçok kütüphane kuruyor. Yanılmıyorsam Fatih Belediyesi de son dönemde 11 yeni kütüphane kurdu. Bu gelişmeleri nasıl buluyorsunuz?

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı’mıza bağlı ülkemizde 1.182 il ve ilçe halk kütüphanesi bulunmaktadır. Buna ilave olarak Büyükşehir Belediyeleri, il ve ilçe belediyelerinin açtığı kütüphaneler de var. Ayrıca STK’lar bünyesinde açılmış özel kütüphaneler ve üniversite kütüphaneleri de bulunmaktadır. Tam net sayıyı maalesef bilmiyorum. Bu konuda yapılmış bir çalışma da yok. TÜİK’in sunduğu bilgiler de yetersiz ve eksik. İstanbul’la ilgili şunları söyleyebilirim; Marmara Belediyeler Birliği ile beraber yürüttüğümüz bir çalışma vardı, orada Marmara Bölgesindeki illerdeki kütüphane sayılarını tespit etmiş ve yayınlamıştık. Dileyen kurumun sayfasından bu bilgilere erişebilir. İstanbul’da Bakanlığa ait 39, yerel yönetimlere ait 183 kütüphane bulunmaktadır. Fatih Belediyesi son üç yılda 12 kütüphane açarak bu alanda çok ciddi bir başarı sağladı. Yine Zeytinburnu Belediyesi, Üsküdar Belediyesi, Sultanbeyli Belediyesi ve Beylikdüzü Belediyesi de yeni kütüphaneler açarak kütüphane çalışmalarına katkı sunmaktadırlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Rami Kışlası’nı “Şehir Kütüphanesi” olarak restore ediyor. Bu yılın sonunda kütüphanenin bitmesi planlanıyor. İstanbul’un en büyük kütüphanesi bu olacak. Kütüphanelerde sayı önemli ama daha önemlisi keyfiyettir. Mevcut kütüphanelerin binalarını, mefruşatını yenilenmesi, dermelerinin zenginleştirmesi ve bünyelerinde çeşitli kültürel, sanatsal ve sosyal faaliyetlerin de icra etmeleri gerekiyor. Son yirmi yılda vatandaşımızın bu alandaki beklentileri çoğaldı, bunun sonucunda da gerek mahalli idareler gerekse de merkezi yönetim kütüphaneler konusunda çok ciddi atılımlar gerçekleştirdiler. Umarım bu çabalar devam eder.

 

İHTİSAS KÜTÜPHANECİLİĞİ ÇOK MÜHİM

 

İhtisas kütüphaneciliğindeki durumumuz nedir? Yıllar önce Lâlei’de bir çocuk kütüphanesi vardı. Sonra Balat’ta “Kadın Eserleri Müzesi” kuruldu. İSAM bu anlamda mükemmel bir örnek oldu. Neredeyse bütün bilim adamlarının gidip istifade ettiği bir büyük kütüphane. Mesela sadece gazetelerin veya dergilerin bulunduğu kütüphaneler de kurulabilir mi?

 

İhtisas kütüphanesi işi çok mühim. Uzmanlarına yönelik çalışma yapan bu nitelikli kütüphane sayısı maalesef yetersiz. Mimarlık kütüphaneleri, sanat kütüphaneleri, edebiyat kütüphaneleri vb. çok sayıda alanla ilgili kütüphanelerin açılması ve buralarda uzmanlıklarla ilgili özel arşivlerin de bulundurulması gerekmektedir. Buraların bir araştırma merkezi, bir enstitü gibi çalışabilmesi için finansal güce ve eğitimli uzman personellere ihtiyacı olacaktır. Süreli yayınlar kütüphanesi konusu ülkemizde araştırmacılarımızın en çok arzu ettikleri bir konudur. Değişik illerde ve değişik kütüphanelerde ayrı ayrı bulunan gazete ve dergi koleksiyonlarından yararlanmak araştırmacılar için zor ve zahmetli olmaktadır. Derleme Kanunu’na tâbi kütüphanemizin gazete ve dergi koleksiyonlarının çok büyük bir kısmını okuyucularımız maalesef kullanamıyor. Sebebi ise depolarımızda yeterli alanın olmayışıdır. Bu nedenle Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin Süreli Yayınlar Kütüphanesi’ne dönüştürülmesi için bazı çalışmalarımız var. İstanbul yakın bir zamanda Süreli Yayınlar Kütüphanesi’ne kavuşacak. Rami Kütüphanesi çalışmaları bir noktaya gelince bu konuyla alakalı gerekli bilgilendirmeler kamuoyuna yapılacaktır.

 

Rami’de kurulacak olan büyük kütüphanenin çalışmaları nasıl gidiyor? Bu mekânda nasıl bir kütüphanemiz olacak?

 

 

Orada hummalı bir çalıma yürütülüyor. Yılsonunda bitirilmesi planlanıyor. Depolama alanları, okuyucu salonları, çalışma odaları, etkinlik salonları ve daha birçok faaliyet burada yapılabilecek. Detaya benim şimdilik girmem doğru olmayabilir. Bakanlığımız gerekli açıklamaları yapacaktır.

 

Bir özel kuruluşun kütüphanesinin yetkilisi ile konuşmuştum. Bana “Bizim kurumun emeklileri genelde kütüphanelerinde okudukları kitapları bize armağan ediyorlar ama artık kütüphanemiz bunları taşıyamıyor. Çünkü mesela Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanından en az beş on kitap birikiyor kütüphanede. Biz de bu fazla kitapları başka kütüphanelere hediye ediyoruz. Hem İBB’ye bağlı olan Atatürk Kitaplığı’nda görev aldınız hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesindeki kütüphanelerde vazife yaptınız. Kütüphaneler arasında bu tür yardımlaşmalar, dayanışma örnekleri oluyor mu? Mesela İstanbul’daki bazı kütüphanelerin depolarında artık yer kalmadığı için bazı mükerrer kitaplar Anadolu’daki kütüphanelere de gönderilebiliyor mu?

 

Atatürk Kitaplığı’nda çalışırken orada bir kitap sağlama birimi kurmuştuk. Kütüphanemize şahıslardan veya kurumlardan gelen bağış kitapları topluyor ihtiyacımız olanları kendi kütüphanelerimize alıyorduk. Artan diğer kitapları da bizden kitap isteyen okullara ve kütüphanelere gönderiyorduk. Her yıl yüzlerce okula kitap desteğinde bulunuyorduk. Beyazıt Devlet Kütüphanesi derleme kütüphanesi olduğu için kanun gereği gelen kitapları demirbaşımıza kaydediyoruz, dolayısıyla buradan bağış kitap göndermek mümkün olmuyor. Kütüphaneler arasında bağış gönderme konusunda eğer demirbaş değilse gönderme konusunda bir sorun yok. Bu işlere önem veren idareciler olduğu müddetçe Anadolu’daki okul kütüphaneleri desteklenebilir. Bu konuda aracı olmak bile başlı başına bir değer. Size bağış göndermek isteyen kişileri ihtiyaç duyan bir kütüphaneye yönlendirebilirsiniz.

 

Yıpranan kitaplar nasıl tamir ediliyor? Kütüphanemizin yıllar önce bazı hususi mücellitleri olduğunu duymuştum. Bugün de yıpranan kitaplar nasıl ve nerede ciltleniyor? Bakımları nasıl yapılıyor? Köhnemiş eski kitaplar, kültür hayatımıza yeniden nasıl kazandırılıyor?

 

BDK’da eskiden bir cilt atölyesi vardı. Kitapların, gazete ve dergilerin ciltleri burada yapılıyordu. Şimdi ise dışarıdaki cilt atölyelerine ücreti karşılığında yaptırıyoruz. Eski eserlerin, arşivlerin bulunduğu kütüphanelerde kâğıt restorasyon atölyesi bulunması gerekiyor. Rami’de açılacak kütüphanede böyle bir servis bulunacak, biz de bu hizmeti oradan alabileceğiz.

 

Süleymaniye’de bir “kitap hastanesi” kuruldu. Bu hastanede bir bakıma kitaplar tedavi ediliyor. Acaba sadece yazma ve eski kitaplara mı hizmet veriyor bu müessese. Yoksa İstanbul’daki ve Anadolu’daki kütüphaneler de bu hizmetten yararlanabiliyor mu?

 

Orası Yazma Eserler Kurum Başkanlığı’na bağlı, bildiğim kadarıyla Başkanlığa bağlı yazma eserlerin restorasyonu orada yapılıyor. Zaten iş yükü o kadar fazla ki dışarıya iş yapması zor olur.

 

Kütüphanecilikte Türkiye genelinde bir atılım olduğu aşikâr. Kütüphanelerin hem sayısı hem de kalitesi giderek artıyor. Yine de Batı’da veya dünyanın gelişmiş ülkelerindeki kütüphanelerle mukayese ettiğimizde durumu nasıl görüyorsunuz? Bazı Batı ülkelerindeki kütüphanelerin milyonlarca kitap bulunduğu ifade ediliyor. Bizde zannediyorum ilk defa Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi 5 milyon civarında kitabı bünyesinde barındıracak. Şimdiden 2 milyona yakın kitap artık vatandaşlarımıza hizmet vermeye başladı. Bizde milyonluk kütüphanelerin de sayısı artıyor mu?

 

Birçok ülkeyi ve oradaki kütüphaneleri gezme imkânım oldu. Amerika, Fransa, Almanya ve daha başka ülkeler. Oradaki millî kütüphanelerin büyüklükleriyle ülkemizi kıyaslamak asla mümkün değil. Rakamlar yüz milyonlarla ifade ediliyor. Tabi o ülkeler dünyanın başka ülkelerini de takip ediyor, temsilcileri vasıtasıyla yayınlanan önemli eserleri satın alarak ülkelerine getiriyorlar. Bizde henüz bu çalışma başlamış değil. Halil İnalcık hocanın ismini Kartal’da yeni açtığımız bir kütüphaneye vermiştik. Sohbet esnasında söylediği  “Amerika’yı Amerika yapan kütüphaneleridir.” sözünü hiç unutamıyorum. Ülkelerin gelişmişlikleriyle kütüphaneler arasında kurulan bu ilişkiyi en güzel ifade eden söz bu olsa gerek. Bavyera Eyalet Kütüphanesi’nde bile 10 milyondan fazla kitap vardı. Romanya’nın küçük bir ili olan İaşi (Yaş)’de 2 milyonluk kütüphaneyi gezmiştim.

 

Çok geniş bir vizyonla millî kütüphane işine önem vermeliyiz. Akademisyenlerimizin, araştırmacılarımızın yerli veya yabancı şu kitaba ulaşamıyorum mazeretini ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bu gün açılan devlet veya vakıf üniversitelerinde yeterli büyüklükte kütüphane bulunmuyor. Kütüphanesi olmayan üniversite olabilir mi? O üniversitede görevli akademisyen veya öğrenci bilimsel çalışma yapabilir mi? Üniversitelerin içinde kütüphane açmak yerine kütüphaneler içine üniversite açmamız lazım gibi. Yani konu o kadar mühim. Benim arzuladığım kütüphane henüz ülkemizde açılmış değil. Millî Kütüphanemizi bir üniversite gibi çalışır hâle getirmemiz gerekiyor.

       

KÜTÜPHANECİLİK EĞİTİMİ NE DURUMDA?

 

Kütüphanecilik eğitimi ne durumda? Üniversitelerin sayısı çoğaldı. Yaklaşık 200 üniversitemiz var. Bazılarında kütüphanecilik bölümü de var. Acaba bu bölümü seçen gençlerimiz iyi yetişebiliyor mu? Mezun olan gençlerimiz kütüphaneci olarak iş bulabiliyor mu? Bu konuda bir sıkıntı yaşanıyor mu?

 

Eğitim kalitesi hakkında bir şey söylemem hadsizlik olabilir. Ama muhakkak ki daha iyi bir eğitim verilebilir. Kütüphanecilerimizi çok yönlü, diğer disiplinlerle de ilişkili yetiştirmemiz gerekiyor. Şimdi bir yazma eser uzmanı olan kütüphaneci ile veri tabanlarıyla ilgilenen bir kütüphaneci aynı müfredatla yetişebilir mi? Belki alanları biraz daha belirgin hâle getirip müfredatı ona göre düzenlemek gerekebilir. Kütüphanecilerin tarih, edebiyat, sanat tarihi vb. alanlarda da temel bilgi seviyesinde eğitim almaları iyi olur. Nadir eserlerle ilgilenecek kütüphanecilerin bir batı dili yanında Arapça ve Farsçayı da en azından kitapların içeriği hakkında bilgi sahibi olacak kadar öğrenmeleri gerekir. İş bulma konusunda yine en şanslı öğrenciler, bu bölümden mezun olanlar diyebilirim. Diğer bölümlerle kıyaslarsak işsizlik oranı en düşük olanlar, bu bölümden mezunlar arasındadır.

 

Teknoloji artık hayatımızın her safhasında yer alıyor. İnsanlar internet üzerinde kitapları görmek istiyor. Bu konuda bazı hizmetleri vermeye başladınız. İstediğiniz noktaya ulaştınız mı? Meselâ Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin kurum sitesinde kütüphanemizde hangi kitapların bulunduğu anlaşılıyor mu? Kitapların isimleri, yazarları, baskı yılları ve diğer temel bilgiler görülebiliyor m? Aynı durum dergiler için de geçerli mi? Bu anlamda bütün kitaplar ve dergilerin taraması yapıldı mı?

 

Burada iki hususu birbirine karıştırmamak gerekiyor; birincisi kitap ve süreli yayınların katalog bilgilerine erişmek, ikincisi de bu yayınların içeriğine yani tam metnine erişmek. Her kütüphanenin temel görevi kitapların ve süreli yayınların öncelikle kataloglarını hazırlamaktır. Kataloğu hazırlanmamış eseri okuyucunun istifadesine sunmak mümkün olmaz. Kütüphanelerimiz neredeyse tamamı bu katalog bilgilerini internetten hizmete sunmaktadır. Bilgisayardan ve akıllı telefonlardan bu yayınların künyelerine erişilebilir. Bu anlamda BDK’nın tüm katalog bilgilerine internetten erişmek mümkün. Yayınların tam metnine erişmek ise ayrı bir konu. İnternette erişime açacağınız kitap veya süreli yayının öncelikle telif hakkının olmaması gerekir. Yani yazarının ölümünden yetmiş yıl geçmiş olması lazım. Atatürk Kitaplığı’nda Osmanlı dönemine ait tüm kitap, gazete, dergi, kartpostal, harita ve elyazmalarını sayısal ortama aktarmıştık. Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde de bu anlamda yapılacak çok iş var. Hakkı Tarık Us koleksiyonu bir zamanlar Japonlarla ortaklaşa yürütülen bir proje kapsamında sayısallaştırılmıştı. Fakat çekim kalitesinin düşük olması nedeniyle okuyucularımız bunlardan pek yararlanamıyor. Öncelikle bu koleksiyonu sayısallaştırmamız gerekiyor. Ardından da 1950’li yıllara kadar dergi ve gazeteleri sayısallaştırmak gerekiyor. Sayısallaştırmanın iki faydası ver; birincisi eserleri yıpranmaktan korursunuz, ikincisi de yerli ve yabancı araştırmacıya internetten erişme imkânı sunarsınız.

       

DERLEME KANUNU İŞLER DURUMDA

 

Sanıyorum Türkiye Cumhuriyeti Derleme Kanununa göre basılan bütün kitaplardan numune olarak beş altı kitabın bazı temel kütüphanelere verilme zarureti var. Bu çalışma devam ediyor mu? Yani basılan her kitap, yayınevlerinin çıkardığı her yayın Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne de gönderiliyor mu? Buna uymayan yayınevlerine herhangi bir cezai müeyyide uygulanabiliyor mu?

 

2527 sayılı Basma, Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu 1934 yılında yayınlandı. Şu an ülkemizde altı kütüphane “Derleme Kütüphanesi” olarak çalışmaktadır. Kanuna göre yayıncı, her yayından altı nüshayı derleme kütüphanelerine vermek zorunda. Vermeyenler için cezai işlem yürütülüyor. İstanbul’da Derleme Müdürlüğü var. İstanbul’da yayımlanan kitap ve süreli yayınları Derleme Müdürlüğü toplayıp bu altı kütüphaneye gönderiyor. Diğer illerde İl Halk Kütüphaneleri Derleme Müdürlüğü gibi çalışıyor ve orada yayımlanan kitap ve süreli yayınları toplayarak derleme kütüphanelerine gönderiyorlar. Kütüphanemize bu yolla 2021 yılında 80 bin kitap geldi. Ülkemizde yayın sayısı ve çeşitliliği de her geçen gün artmakta. 2001 yılında yılda yayınlanan kitap sayısı 10 bin civarında idi.

       

ŞEHİR KÜTÜPHANELERİ KURULMALI

 

Kütüphaneciliğin daha mükemmel hâle gelmesi ve toplumun kütüphanelerdeki kitaplardan daha çok faydalanması için ne gibi çalışmalar yapılmalıdır? İdealinizdeki hedefler nelerdir?

 

İstanbul’da kütüphane sayıları ve içerikleri konusunda önemli bir seviyeye gelmiş olsak da ülkemizde tüm illerimizin bu seviyede olmadığı malum. Merkezi yönetimin ve belediyelerin bu anlamda yapacağı daha çok iş var. Cumhurbaşkanımızın bahsettiği “Şehir Kütüphaneleri”ni kurmamız gerekiyor. Bu kütüphanelerde şehir arşivlerini de muhafaza etmeliyiz. Hiçbir kültürel, sanatsal ve ilmî değerimizi, bilgimizi ve belgemizi kaybetmeden koruma altına alıp araştırmacıların hizmetine sunmalıyız. Kütüphanelerde daha çok kütüphaneci personeli istihdam etmeliyiz. Okul kütüphanelerini çoğaltmalı ve buraları okulun en aktif mekânlarına dönüştürmeliyiz. Kütüphanesi bulunan okullara öğretmen kadrosu gibi kütüphaneci kadrosu da tahsis etmeliyiz. Özellikle okul öncesinde ve ilkokullarda okuma alışkanlığını geliştirmek için bu yaşlara dönük çalışmalıyız. Her mahallede bir kütüphanemiz olmalı. Bakkala ulaşma rahatlığında kütüphanelere de ulaşmamız gerekiyor. Unutmamalıyız ki bilgi çağında yaşıyoruz. Bilginin en doğru elde edilebileceği yer kütüphaneler ve kitaplardır.

 

 

 

 

 

 


» YAZARIN DİĞER YAZILARI


BU YAZIYLA İLGİLİ YORUM YAZIN