Ömrüm dergiler arasında geçti. Daha ilkokul sıralarında iken okul dergileri ile karşılaştım. Sonra halk kütüphanesine İstanbul’da hazırlanıp gelen çocuk dergilerini gördüm ve çok beğendim. Yaş ilerledikçe dergilerin muhtevası ve alanı da değişiyordu. Bir süre gençlik dergilerini takip ettikten sonra kültür, sanat ve edebiyat dergilerinde karar kıldım.
Bugüne kadar sayısını bilemeyeceğim kadar dergiye yazılar yazdım. Bazı dergilerde benimle röportajlar yapıldı. Ben de dergi çıkardım. Dergi çıkarmanın ne kadar zahmetli bir iş olduğunu az çok bilirim ama bana sorarsanız bu işin Türkiye’deki ilk karasevdalısı merhum Asım Gültekin idi. Bugün ise o tahtı Mustafa Uçurum rahatlıkla dolduruyor.
Dergi çıkarmak hakikaten kolay değil, zordur. Ama bu sevdaya tutulanlar, işin zahmetini, külfetini bilerek girerler işe. Kolları sıvar, “Bismillah” diyerek işe başlar ve devam ederler. Bazı dergiler tutar ve devam eder, kimisi ise birkaç sayı, bilemediniz beş on sayı neşredilir sonra hüzünlü bir veda sayısı yayımlayıp okuyucularını üzer.
Dergiler hakkında bugüne kadar pek çok yazı yazdım. Onun için kısa bir girizgâhtan sonra asıl konuya gireceğim. Dergiler her ay veya iki ayda bir, mevsimlik olarak neşrediliyor. Sonra okurdan ilgi bekliyor haklı olarak. Bunu gören var, göremeyen de. Esasında dergicilik sevda işidir. Hatta biraz daha ileri gidip rahatlıkla “karşılıksız kara sevda”dır da diyebiliriz. Evet çoğu dergi, umduğunu bulamaz, istediği tiraja ulaşamaz ama yine de inatla, ısrarla, kararlılıkta devam eder çıkmaya. Eh bu da manevi bir doyumdur. Dergi çıkaranlar memnun, az sayıdaki okur memnun ise yapacak bir şey yok.
Yaklaşık 40 yıllık gazetecilik hayatımda dergileri hep sevdim ve onları tanıtmaya duyurmaya devam ettim. Sadece İstanbul’da çıkan anlı şanlı dergileri değil, Anadolu’nun ücra köşelerinde çıkan edebiyat dergilerini de aradım, buldum, takip ettim ve okuyucularıma tanıtmaya çalıştım. Bunu bilerek, isteyerek yaptım. Şimdi de bir tanıtım yazısı yazmaya karar verdim. Tabii gelen ve bekleyen dergi çok. Nasıl olacak? Her birinin muhtevasından bahsetmeye kalksam bu yazı en az 20-30 sayfa olacak ve okunmayacak. O yüzden muhtasar bir yazı düşündüm. Dergileri tasnif ettim, alfabetik hâle getirdim. Kısaca, özetle ve kapaklarına bakarak söz edeceğim bu sefer dergilerden. Yani dostlar aman alınmasın niçin onca yazımızdan söz edilmez bu yazıda. Çünkü bu öyle bir yazı değil. Onu da geçmişte yaptım, yine yeni sayılarda tek tek tanıtacağım elbette güzel dergilerimizi. Öyleyse Besmele çekip başlayalım. Aziz okuyucu aman bu kısa tanıtımla yetinip dergilere uzak kalmayasınız, aksine hemen bir kitapçıya gidip dergileri sorun, o rengârenk mecmuaları inceleyin ve sıkıca takip edin, inanın pişman olmayacaksınız. Çünkü merhum Cemil Meriç üstadımızın veciz sözünde dediği gibi hakikaten “dergiler hür tefekkürün kaleleridir.” Öyleyse bu kalelere sığınmak en güzeli. Yalnız işin müşkülü şu ki: Bendeniz bu yazıyı yazabilmek için günlerce dergileri önüme koydum, taradım, baktım, inceledim sonra bu yazıyı yazdım. Tabiatıyla biraz uzun oldu. Bakalım Bizimsemaver sitemizin derviş gönüllü yönetmeni Mücahit Kocabaş böyle uzun bir yazıyı kabul edecek mi? Allah’tan internet dünyasındaki yayın organlarının sayfa sınırı yok da ben de doludizgin gidip yazıyı uzatıyorum. Dergilerimizle alakalı bu yazıyı okuyacaklar da sağ olsun, var olsun. Bu salgın döneminde dergilerimize sahip çıkma zamanıdır.
AGÂH: Ebrar Mecit Karakaş’ın idaresinde çıkan Agâh, genç atak ve sevimli bir dergi. Kültür merkezli. Kalıcı mevzular üzerinde duruluyor dergide. Seçilen konular önemli. Bahtiyar Vahapzade, Barış Manço vd. gibi mevzular, dergide etraflıca yer almış. Benimle yapılan konuşmada kültür sanat dünyamız üzerinde duruyoruz. Dergiye uzun ömür ve hayırlı bir istikamet diliyorum.
BURSA GÜNLÜĞÜ: Bursa Günlüğü’nün Genel Yayın Yönetmeni Sefer Gültekin ama künye bölümünde dergiye katkıda bulunan daha birçok isim var. Belli ki iyi bir ekip hazırlıyor Bursa Günlüğü’nü. Düşünen Şehir gibi özene bezene hazırlanan bir dergi var önümüzde. Son sayısında “Muradiye Külliyesi Çinileri” ele alınmış. Hilmi Ziya Ülken’in “Bursa Hatıraları” da dikkat çekiyor. Tabii kapaktaki ana dosyalara bakıyorum şimdilik. Yoksa sayfaları çevirip baktığınızda birbirinden kıymetli makalelerle baş başa kalıyorsunuz. Bir başka sayısında ise İstiklal Marşı şairimiz Mehmed Âkif kapağa taşınmış. “Mehmed Âkif ve Bursa” araştırması için dahi olsa bu dergi araştırılmalı, bulunmalı ve okunmalı.
DERGÂH: Dergâh sadece bir dergi adı değil. Bir ocaktır, mekteptir, okuldur, ismiyle müsemmadır Dergâh. Yayınevini biliyorsunuz. Yayınevinin de, derginin de kurucusu ve yaşatıcısı Allah sağlık afiyet versin Ezel Erverdi ağabeyimizdir. Onun kültürümüze, medeniyetimize ve irfanımıza hizmeti o kadar çok ki, anlatmak zor. Daha önce birkaç yazıda denedim, başaramadım. Dergâh dergisini eskiden aziz ağabeyimiz, iyi hikâyecimiz Mustafa Kutlu idare ederdi. Dergi mükemmeldi, sonra sancağı Ali Ayçil aldı. Aynı seviyede devam ediyor. Her sayısında bilmediklerimizi öğreniyor, görmediklerimizi görüyoruz. Merhum Mehmet Kaplan Hocamın tavsiyesi ile tanışmıştım Dergâh camiasıyla. O gün bugün gayr-ı resmi bir talebesi, sadık bir okuyucusu olmaya çalıştım Dergâh’ın. Hasbelkader 13 sene devam eden Yazı Kursu’muzda öğrencilere ilk tavsiye ettiğim dergilerdendir. Şükürler olsun şimdi onlardan bazılarının şiirlerini dergide görünce çocuk gibi seviniyor, mutlu oluyorum. Ezel ağabeyin kurduğu otağın kapısı, inşallah hep açık, bereketli ve feyizli olacak.
DİKSİYON VE EDEBİYAT: Allah rahmet eylesin merhum gazeteci büyüklerimizden Mehmet Emin Alpkan ömrünü kültürümüze ve medeniyetimize hasretmiş bir gönül insanıydı. Rivayet edildiğine göre her zaman fikrine müracaat edilen ve gösterdiği yola uyulan bir aksakaldı. Bilhassa meraklı ve heyecanlı bazı gönüldaşları gelip de “Ağabey bir dergi veya gazete çıkarmak istiyoruz.” dediklerinde ilk yönelttiği soru şu olurmuş: “Bu işin delisini buldunuz mu?” Sonra da bunu izah edermiş. Tabii burada “deli” kelimesini müspet yönüyle anlamak lazım. Yani “Bu işin sevdalısını, idealistini, çilekeşini, hamalını buldunuz mu?” demek istermiş aziz ağabeyimiz. Eğer böyle biri varsa o dergi veya gazete çıkar ve başarılı olur. İşte Diksiyon ve Edebiyat dergimizin de sevdalısı, koşturanı Mustafa Aydın’dır. Bazı dostlar derginin devam edemeyeceğini iddia ederken Diksiyon ve Edebiyat ikinci yılına girdi bile ve 12. sayısını da çıkardı. Şimdilik iki aylık, inşallah ileride aylık olarak da okuyucularına ulaşmaya başlar. Bilhassa “vefa” kavramına sahip çıkan dergilerdendir. Her sayısının kapağında mutlaka o aylar içinde vefat etmiş olan büyüklerimiz hakkında kaleme alınmış yazılar vardır. Meselâ elimdeki Mart-Nisan 2021 sayısında Mehmet Genç, Ömer Faruk Harman ve Kadir Topbaş’ın fotoğraflarını görüyorum. İçeride başkaları da var. Söylemeye hâcet yok, okunması takip edilmesi gereken mecmualarımızdandır Diksiyon ve Edebiyat.
DÜŞÜNEN ŞEHİR: Kayseri’de çıkan bir şehir ve sanat dergisi. Anadolu’da çıkan dergilerde bir titizlik görüyorum. Konular çok iyi seçilmiş, mizanpaj mükemmel. Düşünen Şehir de böyle itinayla hazırlanan dergilerimizden. Kayseri zaten Anadolu’nun adeta sanat kalesi ve merkezi. Dolayısıyla büyük bir birikim taşıyor. Çıkan dergiler de son derece emek verilerek hazırlanıyor ve doyurucu oluyor. Genel Yayın Yönetmeni Dursun Çiçek ve arkadaşlarını yürekten kutluyorum. Elleri dert görmesin. Daha nice sayılara inşallah…
EDEBİYAT ORTAMI: İnanın bir duygumu samimiyetle ifade etmek istiyorum. Dergilere mahcubum. Sadece sahiplerine, yöneticilerine ve okuyucularına karşı değil bu hicabım. Bizzat dergilere karşı bir eksikliğin içindeyim. Zira aşırı meşguliyetlerden eskisi gibi tek tek her yazıyı okuyup da değerlendiremiyorum. Keşke gazetelerimizde kültür sanat köşelerinde bulunan arkadaşlarımız dergilerimizin hakkını verse, onları hakkıyla tanıtsa. Bazen öyle eften püften haberler görüyorum ki üzülüyorum doğrusu. “Keşke o haberi kullanacağına şöyle adamakıllı bir dergiyi tanıtsaydı da, tirajının artmasına birazcık katkıda bulunsaydı.” diyorum. Tabii bunu kimseye söyleyemiyorum, işte burada siz aziz dost okuyuculara içimi döküyorum. Evet Edebiyat Ortamı, dergi dünyamıza ciddiyet, estetik, seviye katan bir mecmua. Her sayısı ayrı bir özgül ağırlığı taşıyor. İncelemeler, araştırmalar, makaleler, röportajlar ve daha neler neler… Başında da benim kırk yıllık aziz dostum, ahbabım, seçkin yazar Sadık Yalsızuçanlar var. Edebiyat Ortamı’nı görmediyseniz görün derim, okumadıysanız okuyun. Zaten ondan sonra isteseniz de bırakamayacaksınız. Unutmadan söyleyeyim Edebiyat Ortamı dergisiyle birlikte elinize/evinize çok değerli, emek ve alın teri ile hazırlanmış kiaplar da gelecek. Yani hem dergi, hem kitap, daha ne olsun.
EĞİTİM TOKAT: Eğitim Tokat bir muştu, bir müjde gibi geldi. Tokat’ta çıkmaya başladı. İlk sayısı elimde. Bir eğitim, bilim, kültür ve edebiyat dergisi. Genel Yayın Yönetmeni Ali Bal. Mustafa Uçurum’un da omuz verip sırtladığı dergi dopdolu bir muhtevaya sahip. İki aziz dostumun Milat gazetesindeki yazılarını görüyorsunuzdur. Okumadıysanız bulup okuyun derim. Tabii yayımladıkları eserlerini de. Her yazılarında ciddi bir birikimi hemen fark edersiniz. Tokat ilimizin bana göre şanslarıdır her ikisi de. Her satırlarını önemserim, kitaplarını sevgiyle okurum. Kapaktaki dosya konuları “Salgın Döneminde Tokat’ta Eğitim”, “Mesleği Eğitim Umut Dolu”, Bir Şehrin Ahlâkı” ve “Kitaplarla Dost Şehir: Tokat” Elhak doğrudur. Tokat deyince akla hemen kitap gelir, kültür gelir. Kitabın sıcaklığını en iyi yaşayan illerimizdendir Tokat. Şehrimizin idarecileri kültürle hemhâl olmuş. Mustafa Uçurum ve Ali Bal gibi iki kahraman da bu şehirde yaşadıktan sonra Anadolu’da öncülüğü almaz mı Tokat? Eğitim Tokat’ın ömrü uzun, bahtı açık olsun. İlk sayılar heyecan ve merakla yüklü olur. Bu tatlı heyecanı bize yaşatanlara selam olsun.
GENÇ: Sıradışı bir dergidir Genç. Estetiğin, inceliğin, zarafetin hâkim olduğu bir özge mecmuadır. Her sayısını görünce içimi bir ferahlık kaplar. Sadece yazıları ve muhtevasıyla mı alakamı celbeder hayır! İsmine uygun olarak ‘genç’lerin ve ‘genç kalabilen’lerin çıkardığı olağanüstü güzel bir dergi. Abartmıyorum inanın. Görürseniz bana hak vereceksiniz. Hani bazı müzmin muhaliflerin, ömrü karamsarlık dehlizlerinde geçenlerin “Gençler elimizden çıktı, kontrolleri zor, işte z grubu vs.” gibi saçma sapan lafları var ya… Benim gibi iyimserliği kendisine düstur edinmiş olanları, bu laflar ziyadesiyle üzüyor. Onlara “Genç dergisini gördünüz mü? Görseydiniz böyle düşünmezdiniz? Bakın böyle hep olumsuz konuşup gençleri töhmet altında bırakıyorsunuz ama 15 Temmuz’da meydanlara çıkan yiğitlerimiz işte bu gençlerdi. Gerekirse yine çıkarlar. Bütün gençlerimiz vatanlarını sever, bayraklarına sevdalı, ezanlarına tutkundur. Sakın aleyhlerinde konuşmayın!” diye hafif yollu da azarlıyorum. Bakın önümde dört Genç dergisi duruyor. Ve kapaklarında muhteşem dört başlık: “Seni Sana Gösterecek 50 Roman”, “Temsil Etmeyen Tesir Edemez”, “Can Verir, Cananı Vermez Gençler.”, “Yüzümüzün ve Özümüzün Kıblesi” Başta iki genç oğluma tavsiye ediyorum dergiyi. Sonra da siz değerli bütün genç dostlarıma…
HECE: Hece Ankara’daki edebiyat kalemiz. Çok nadir gittiğim Başkentimizde ilk ziyaret ettiğim yerdir Hece. Yıllar önce Hüseyin Su ile yaptığımız o sohbeti unutmam mümkün mü? Dergilerde yönetim değişse bile çizginin değişmemesi ne kadar güzel. Şimdi bu seçkin dergimizin başında aziz büyüğüm, kıymetli ağabeyim Rasim Özdenören var. Hece “dosya”larıyla öne çıktı. Son dosyalardan biri merhum Asım Gültekin hakkındaydı. Rasim ağabeyimizin lütfedip yazı istemesi üzerine görevimi yerine getirdim. Asım’ın üstümüzde hakkı çoktu. Allah rahmet eylesin. Hece’de her dosyada bir yaramıza merhem sürüldü, meydana gelen bir boşluk dolduruldu, mübrem bir ihtiyaca cevap verildi. Ankara’da oturanlar zaman zaman Hece’nin idarehanesine gitmeli. Belki bu salgın döneminde mümkün olmayabilir ama koronavirüsten inşallah kurtulduktan sonra edebiyata değer veren dostlara tavsiye ederim. Dergi idarehaneleri birer mektep, birer ocaktır. Meselâ ilk İslami dergimiz Sıratımüstakim ve Sebilürreşad’ı düşünelim. Sadece birer dergi değildi onlar. Devrin âdeta bütün ilim, fikir, sanat hatta din adamlarının buluşma, hâlleşme ve muhabbet yeriydi. Hatıratta bunları okuyoruz. Şunu demek istiyorum. Dergi çıkaranları da ziyaret etmeli, onların derdiyle dertlenmeli. Ne diyordu merhum Asım Gültekin o unutulmaz sözünde. “Dergin mi var, derdin var.” Öyleyse bu topluma faydalı ve hayırlı olabilmek için kendisine ‘dert’ edinenlerle hemdert olmalı, gerekirse yüklerini paylaşmalı ve memleket sevdasını onlarda görüp imrenmeli, hizmetlerine gıpta etmeli. Bir de Hece Öykü var ki mâlum o tamamen ‘hikâye’mize ayrılmış bir dergi. Başka kurumların da böyle ikinci, hatta üçüncü dergi çıkardıklarını görüyor, seviniyorum. Bir bakıma dergi grubu oluşturuyorlar. Eskiden sadece çok satan gazetelerin magazin dergileri için böyle grupları vardı. Bir ara bir gazetenin 70-80 dergi çıkardığını duymuş, şaşırmıştım. Şimdi şükürler olsun ki edebiyat camiasının da dergi grupları oluşuyor ve bunların her biri dimdik ayakta duruyor. Berhüdar olsunlar.
KÜLTÜR: Anadolu ‘da o kadar kıymetli güzel dergiler çıkıyor ki hakikaten bunları gördükçe şaşırıyorum ve çok seviniyorum. Zira hem muhteva olarak çok zenginler hem de teknik bakımdan mükemmel hazırlanıyorlar. Onlardan biri de Kayseri’de neşredilen Şehir Kültür Sanat dergisi. Salih Özgöncü’nün genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazıişleri Müdürü olduğu derginin son iki sayısında kapak konuları: “Alâeddin Keykubâd’ın Meliklik Sikkesi” ve “II. Gıyaseddin Keyhüsrev Vakfiyesive Hisarcık Suyu.” Bir taraftan mahalli kültür ve tarihin araştırmaları olağanüstü biçimde yapılırken öte yandan gündemdeki konulara da değerleri ölçüsünde yer veriliyor. Yani hem tarih hem de güncel edebiyat var bu dergimizde. Aslında her şehirde bu tür seçkin dergiler hazırlanabilir. Tabii biraz da belediyelerin ve valiliklerin desteğiyle… Bu konuda Kayseri başat örnekler sunuyor. Emek verenlerin ellerine, kalemlerine, yüreklerine sağlık.
SOMUNCU BABA: Anadolu’da yıllardan beri yayımlanan ilim, fikir, sanat, kültür, edebiyat ve tasavvuf dergisi Somuncu Baba kutlu yolculuğunu doludizgin sürdürüyor. Anadolu irfanının erdemlerini, iyiliklerini, güzelliklerini sayfalarına taşıyan dergimiz, okuyucuya huzur ve neşe veriyor. Son sayılarında Klasik Türk İslam sanatlarımız ve sanatkârları geniş şekilde yer almaya başladı. Ben de hasbelkader vefat etmiş veya yaşayan sanatkârlarımızla alakaları yazılar yazıyor, birikmiş hatıralarımı bu yazılarda bir araya getiriyorum. Dergiyle birlikte Aile ve Çocuk ilaveleri de veriliyor. Yani ailece okunacak bir dergiyi yad ediyoruz. Editörleri arasında Musa Tektaş ağabeyimizin de bulunduğu Somuncu Baba, bizi biz kılan değerleri anlamamız ve kavramamız bakımından alınması, okunması ve takip edilmesi gereken iyi dergilerimizdendir.
SÖĞÜT: Söğüt, kültür yayıncılığın önde gelen yayınevlerinden Ötüken Neşriyat’ın çıkardığı kaliteli bir dergi. Elimde ilk sayılarından üçüncüsü var. Büyük boy kitap formatında. Kütüphane vitrinlerinde rahatlıkla korunabilir. Derginin kurucusu merhum Nevzat Kösoğlu. Sinan Terzi’nin Genel Yayın Yönetmeni olduğu bu sayının kapağında Nihal Atsız var. Atsız hakkında kaleme alınmış birbirinden donanımlı makaleler, yazılar dikkat çekiyor. Tabii başka değerli yazılar da mevcut. Ötüken Neşriyat’ın kalitesini bilenler Söğüt’ü de kesinlikle takip etme ihtiyacı hissedecekler. Medeniyet yapımızın oluşmasına taş taşıyarak bu güzel dergiyi hazırlayanların gönüllerine sağlık diyorum.
ŞEHİR VE KÜLTÜR: Şehir ve Kültür dergisinden çok bahsediyorum. Ama inanın sadece muhitim olan Fatih’te hazırlandığı ve ben de yazı yazdığım için değil bu alakam. “Şehir” kavramının medeniyetimizdeki parlak yerine her sayısında işaret ettiği için çok seviyorum. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Kâmil Berse’yi tanırsınız. Ömrünü âdeta bu güzel dergimize, yani medeniyetimize hasretmiştir. İyi de yapmıştır. Zira yazılarını özlediğimiz birçok kalemi burada görüyoruz. İstanbul’dan, Anadolu’dan pek çok aydınımızın hatıralarını, makalelerini, şiirlerini, denemelerini bitmez tükenmez bir zevk ve istifade ile okuyoruz. Muhtevasına zaten diyecek yok ama tekniğe de çok önem veriliyor Şehir ve Kültür’de. Her kapağı âdeta bir tablo gibi kütüphaneleri süslüyor. Her dergi saklanmaz ama Şehir ve Kültür her zaman başvurulacak bir kaynak olduğu için her hâlükârda elde bulundurulmalı. Düzenli biçimde takip edilmesinde fayda var.
ŞİRAZE: Hani yazımın başında dergileri sırtlayıp omuzlayan ‘kahraman’lardan bahsetmiştim ya, işte Şiraze’nin de kahramanları var. Kudret Ayşe Yılmaz, Necmettin Turinay ve Murat Sedat Sert bu idealistlerden sadece üçü. Başkaları da bu yapıya taş taşıyor. Bir ekip ve kadro dergisi Şiraze. Dar imkânlarla ama yılmayan bir şevkle neşriyatına devam ediyor. Özel sayılar hazırlıyor, vefa köşeleri tertip ediliyor. Sevimli ve sempatik boyutuyla Bursa’dan Türkiye’ye huzurla açılıyor. Şunu belirtmem gerek, Şiraze seçkin bir kültür sanat camiasına hitap ediyor. Medeniyet odaklı bir neşriyat yapıyor. Bugüne kadar görmediyseniz arayın, sorun bulun lütfen. Bana hak vereceksiniz.
TÜRK EDEBİYATI: Türk Edebiyatı’nın gözümdeki ve gönlümdeki yeri başkadır. Neden derseniz söyleyeyim. Çünkü Türk Edebiyatı bana merhum Ahmet Kabaklı hocamı hatırlatır. Ta fakülte yıllarından itibaren takip ettiğim “Çarşamba Sohbetleri”ni çağrıştırır. Türk Edebiyatı ismi bana Şeyhülmuharirin’in Türk Edebiyatı isimli muhteşem eserini hatırlatır. Servet Kabaklı’yı ve vefat etmiş vakıf yöneticilerini rahmetle anarım sonra. Gözümün önüne ilk binalarından Yeşilay’daki eski merkezi gelir. Ruhî akrabalık ve manevi yakınlık kurduğum kuruluşlardan biridir Türk Edebiyatı Vakfı. Hâlâ içimde hasret ve hicran yarasıdır, niçin “Ahmet Kabaklı Edebiyat Mükafatları” niçin düzenlenmez? Seneler önce Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde bu düşüncemi seslendirdiğimde başta merhum Servet Kabaklı olmak üzere herkes bu teklifi alkışlamış ve fikrimi desteklemişti. Ne yazık ki bu temenni, orada kaldı. Hiç kimse kusura bakmasın ama eleştirdiğimiz sol kesimde neredeyse her yazar için ‘ödül’ler konulurken Ahmet Kabaklı için böyle bir mükâfat daha fazla bekletilebilir mi? Merhum Hocamız bu tür hizmetlere çok önem verirdi. “Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması”nı düzenlemiş, vefasını göstermişti. Biz hem onu devam ettiremedik hem de Ahmet Kabaklı adına böyle bir kadirbilirlik gösteremedik, yanlış. Hiçbir mazeretimiz yok. Para ödüllü olması şart değil. Hamdolsun vakfın çevresinde gönüllü çok. Hemen 2021 yılında AHMET KABAKLI EDEBİYAT MÜKAFATLARI tesis edilmeli ve bu yarışma derhâl ilan edilmelidir. Tabii yeni Ahmet Kabaklıların yetişmesini istiyorsak… İçimde bir ümit olacağı yönünde… Bu konuda Hocamızın yeğeni ve manevi evladı, Türk Edebiyatı Vakfı’mızın Başkanı ve Türk Edebiyatı Dergisi’nin sahibi Serhat Kabaklı’dan müjdeyi bekliyorum. Şimdi diyeceksiniz ki “Tamam güzel teklif de, hiç dergiden bahsetmedin. Gerek var mı bahsetmeye… Bahtiyar Aslan’ın Genel Yayın Yönetmeni olduğu Türk Edebiyatı dergisinin her sayısı değerlidir, okunmalıdır ve saklanmalıdır. Başka söze hâcet yok! Kimsenin hatırı kalmasın dergimizin 2020 yılı içinde çok değerli özel sayıları ve bölümleri oldu. En azından onları başlıklarıyla duyurayım: “Kubbealtı 50 Yaşında”, “Özbek Edebiyatı”, “Ayasofya Cami-i Kebiri”, “Kıbrıs Türk Edebiyatı”, “Vefatının 100. Yılında Ömer Seyfettin.”
YENİ DÜNYA: Yeni Dünya dergisi, İstanbul Fatih’te yayımlanıyor yıllardan beri. Çizgisini hiç bozmadı. Kültür sanat odaklı bir tasavvuf dergisi olarak filizlendi ve sabır ağacı oldu. Her ay sevilen, sayılan kalemlerle sayfalarını süslüyor Yeni Dünya. Bir umut veriyor, bir model sunuyor. Köklerimize tutunarak ilerleyebileceğimizi gösteriyor. Her sayısını gördükçe mutlu oluyorum. O da Somuncu Baba gibi aile dergisi. Hanımefendi ve Çocuk dergilerini de ek olarak veriyor abonelerine. Kapakları mükemmel, içi de… Bendeki son iki sayının kapak konuları şöyle: “dil Edebi Söz Söyleme Ahlâkı” ve “Menkıbeler Bize Ne Söyler?” Yeni Dünya, eski dünyanın aksine güzellikler, ışıltılar ve iyilikler hazırlayıp sunuyor bize ve bütün insanlığa. Yolu hep aydınlık ve açık olsun inşallah. Unutmadan yönetimdekileri selamlayayım: Genel Yayın Yönetmeni Hasan Hafif, Editör Hasan Taha Dinç, Yazı İşleri Müdürü Recep Kara.
YEDİ İKLİM: Bazı dergiler, sahipleri ve kurucularıyla hatırlanır, anılır. Mesela ben birçok kişi gibi Yedi İklim deyince hemen Ali Haydar Haksal’ı hatırlarım. Öğrencilerime ve dostlarıma en çok tavsiye ettiğim iki üç dergiden biridir Yedi İklim. Zira okul olmuş, ekol olmuş, mektep olmuş nadide dergilerimizdendir. Bu başarısının temelinde ihlasın, samimiyetin, dürüstlüğün izleri var. Hiçbir zaman çizgisini değişmedi Yedi İklim, istikrarını bozmadı. Yeni tabirle söyleyeyim bu dergide ‘eksen kayması’ olmadı. Yıllar önce Ali Haydar Beyle bir mülakat yapmıştım. Yedi İklim’in Sıratımüstakim ve Sebilürreşad ile başlayan İslami dergilerin devamı olduğunu söylemişti. Elhak öyledir. İslami hassasiyetleri en yüksek dergilerimizdendir. Vefa yönü yüksektir. Hem şahsiyetler için özel sayılar yaptı bugüne kadar hem şehirlerimiz hakkında. İlk kadrosu hemen hemen devam ediyor bir de sevindirici taraf gençlerle mükemmel bir diyaloğu var Ali Haydar Beyin. Yani Yahya Kemal’in tabiriyle “kökü mazide olan âti”dir Yedi İklim. Üstadların, ustaların yanısıra benim talebelerimden Uğurcan Güler’in de şiirleri çıkıyor. Ali Haydar Beyin uzun yıllar önce kurduğu Yedi İklim Yayınları’nı da devam ediyor. Yani geçmişten geleceğe uzanan bir kültür ve edebiyat köprüsüdür Yedi İklim ve Yedi İklim Yayınları. Edebiyata, sanat, düşünceye değer verenler lütfen Yedi İklim’i okuyun, okutun. Hem milletimize, hem de ümmetimize hizmet eden bir kutlu çadırdır Yedi İklim. Duam o ki hep var olsun, 50. yılını da 100. yılını da idrak etsin.
Not 1: Bu dergilerimizden başka çok güzel başka dergiler de çıkıyor ama elime ulaşmadığı için tanıtamıyorum, yöneticileri kusura bakmasınlar. Bu konularda asla ayırım yapmam. Lütfedip yollarlarsa elbette o dergilerimizden de her zaman bahsetmek ve okuyucularıma duyurmak, tanıtmak isterim.
Not 2: Şimdi diyeceksiniz ki, “Hocam bu güzel dergileri bize tanıttın, anlattın, hatta bizi alıp okumak için şevklendirdin… Allah razı olsun. Ama bunların adreslerini vermedin, bu dergilere nasıl ulaşacağız?” Bu soruya cevabım çok kolay. Bu yazıyı internette okuyan meraklı dostlar, bahsettiğim derginin sadece ismini yazarak sitesine, yöneticisine, adresine, iletişim bilgilerine hemen ulaşabilirler. Bahane yok! Haydi dostlar, dergilerimize sahip çıkalım, unutmayalım ki onlar yaşarsa edebiyat, sanat ve fikir hayatımız daha da canlanmış olacak. Gerisi bize kalmış…