Görme engelli vatandaşlarımız için sesli kitap okuyanların sayısı giderek artıyor. Bu alanın öncülerinden olan Sabahat Varol İnsel bugüne kadar 1038 kitabı seslendirdi.
Türkiye’de görme engelli on binlerce kişi var. Artık bu vatandaşlarımız da istedikleri gibi kitaplara ulaşabiliyorlar. Nasıl mı? Kendilerine özel alfabelerle özel kitapları okuyanlar bulunduğu gibi gönüllülerin kendileri için seslendirdiği kitapları dinleyerek bu alandaki kültürel ihtiyaçlarını giderenler de var. Dünyanın en modern on kütüphanesinden biri kabul edilen Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde uzun yıllardan beri görme engelliler için gönüllü olarak kitap okuyan Sabahat Varol İnsel Hanımefendi ile bu konuyu görüştük. Çocukluk yıllarını, ilk kitap okuma alışkanlığını, yayımladığı eserlerini ve ‘gönüllü okuyuculuk’ meselelerini konuştuk. Sabahat Hanımefendi sorularımıza samimi duygu ve düşüncelerini aktararak cevap verdi:
Çocukluğunuzdan itibaren kitapla, edebiyatla okuma ile ilk tanışmanız nasıl oldu? Lütfen anlatır mısınız? Çocukluğunuz nerede geçti? Meselâ okuduğunuz ilk şiiri, yazıyı veya kitabı hatırlıyor musunuz?
1952 yılında Niğde’de doğmuşum. Çocukluğum ve ilk gençliğim orada geçti. Henüz ilkokula başlamadan, beş yaşımda iken, evde okuma yazma öğrenmiştim. Evimize birden fazla gazete ve aylık edebiyat dergileri alınırdı. Babamın dizlerinin dibine otururdum, bana Safahat okurdu. Her defasında da “Çanakkale Şehitleri” ve “Seyfi Baba” şiirlerini mutlaka tekrarlatırdı. Birinci sınıfta okurken, babamın yönlendirmesiyle Niğde İl Halk Kütüphanesi’ne üye oldum. Haftanın belirli günlerinde kütüphaneye gider hem orada kitap okur, hem de eve ödünç kitap alırdım. O günden beri kütüphaneler, vazgeçemediğim mekânlar oldu.
Kültür hayatınızı benimsemenizde ailenizin ve ilkokuldaki öğretmen ve sınıf arkadaşlarınızın etkisi oldu mu?
Kültür- edebiyata temayülüm o yaşlarda mayalanmış olmalı ki, elbette bunda ailemin ve öğretmenlerimin etkisi olmuştur. Okuldan eve gelip derslerimi bitirince, hemen bitişik binada oturan amcamın yanına giderdim. Ben ona günlük gazetelerden okurdum. O da bana Yazıcıoğlu kardeşlerin yazdığı Ahmediye ve Muhammediye’den manzum kıssalar okurdu. Tabii ki, öğretmenlerimiz de kitap okuma zevkini aşıladılar.
Siz ilk şiiri veya yazıyı ne zaman yazdınız hatırlıyor musunuz? Şiirse birkaç mısraını, yazıysa bir cümlesini paylaşır mısınız?
Şiir yazmadım, ama tahsil hayatım boyunca okulumuzda hazırlanan duvar gazetelerinde hep yazılarım olmuştur.
Niğde’de ikamet eden hemşehrilerinizin edebiyata, kültüre ve sanata ilgisi nasıldı?
Niğde’miz Orta Anadolu'nun okuma-yazma oranı hayli yüksek olan illerinden biridir. Geçmiş zamanlarda kültür edebiyat alanında Ahmet Kuddusî, Kemal Ümmî, Visâlî, Hâletî, Galip Bey gibi otuzun üzerinde divan şairi ve İ. Hakkı Eroğlu, Ebubekir Hazım Tepeyran, Oktay Akbal, Yavuz Donat gibi birçok ünlü isim yetişmiştir. Günümüzde ise şiir ve edebiyatımıza katkıları olan İsmail Özmel ve (sizin deyiminizle) “Cağaloğlu’nu Sırtında Taşıyan Adam İbrahim Güleç” aklıma ilk gelenler.
Sanırım ilk kitabınız Unutulmaz Niğde Lezzetleri adıyla yayımlandı. Bu kitabı yazma ihtiyacını niçin hissettiniz? Niğde Anadolu ve Türk mutfağında önemli bir yere sahip midir? Kitap nasıl bir ilgi gördü?
Niğde’miz gastronomi anlamında diğer Anadolu şehirleri kadar ses getirecek bir yemek kültürüne sahip olmasa da, yakın zamana kadar Niğde mutfak kültürünün kayıt altına alınmamış olduğunu fark ederek “Unutulmaz Niğde Lezzetleri”ni araştırdım. Aile büyüklerim ve sözlü kaynaklardan topladığım annelerimizin, nenelerimizin harp yıllarında evdeki ve eldeki malzemelerden ürettiği yemek tariflerini gelecek nesillere nakletmek amacıyla kitap olarak kayıt altına aldım. Tariflerin hiçbiri günümüzün medyatik yemeklerinden olmadığı gibi, hepsi de odun ateşinde, tandırda, maltızda pişirilen geleneksel tariflerdir. (Her iki kitabımı da aynı maksatla araştırıp çalıştığım için satılık olmadı.) Niğde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü sponsorluğunda ikinci baskıları yapıldı. Raflarda satılmamasına rağmen, Niğde Üniversitesi’nde bu sene açılan Gastronomi bölümünde kaynak kitap olarak hak ettiği ilgiyi gördü.
Daha sonra Niğde’nin Âdet ve Merasimleri adıyla çok güzel ikinci bir kitap neşrettiniz. Biraz da bizim asırlara dayalı köklü âdet ve merasimlerimizi yitirdiğimizi düşündüğünüz için mi böyle bir eseri kaleme almak istediniz? Bu kitap Niğde’de ve Türkiye genelinde nasıl karşılandı?
Mutfak Kültürümüzde olduğu gibi, “bugünü anlamak için, geçmişi bilelim” düşüncesinden yola çıkarak, eski zamanlardan haberdar olmak, bu duygulara yeniden kıymet vermek temennisiyle ve büyüklerimizden devşirdiklerimizle, geleceği selamlamak istedim. Bu kitapta kayıt altına aldığımız, elimizden bir bir kayıp gitmekte olan âdet ve merasimlerimiz bizim neslimizden olanlara biraz hüzün, biraz sevinçle bir hatırlatma oldu. İnşallah genç nesiller de uygulayarak yaşatmaya çalışırlar.
Kitabın arka kapağında “İnsanı ailesine, komşularına ülkesine ve milletine bağlayan o güzelim merasim ve âdetler, üslûplar, an’aneler, insanı insan yapan zarif davranışlar! Nerelerdesiniz? Hepsi de gittikçe zayıflayan zihinlerin, gönüllerin köşeciklerinde birer gölge gibi kalmış. Unutulmaya mahkûm. Sadece idrak ehline hitap edebilmek için ‘hoş bir sada’ olarak beklemede…” diyorsunuz. Biz toplum olarak kadim geleneklerimizi, örfümüzü, âdetlerimizi ve medeniyetimizin özünü teşkil eden bazı alışkanlıklarımızı giderek yitiriyor muyuz? Şayet öyle ise bu tehlikeli gidişat nasıl önlenebilir?
Bu sualinizi maalesef “evet” diye cevaplayacağım. Tabii ki çağa ayak uydurmak için çaba göstereceğiz. Bunu yaparken “modernleşme” özentisi yüzünden çok kıymetli ve anlamlı kültürümüzü yok ediyoruz. Bunu önlemek için, önce tarih ve kültürümüze sahip çıkma bilincini geliştirmeliyiz. Yitirdiklerimiz için âh-u vâh etmek yerine, yeni nesillere yetişemedikleri devirleri, görmedikleri güzellikleri, tanıyamadıkları insanları ve unutulmakta olan tatları anlatarak, yazarak, kayıt altına alarak aktarmalıyız.
Bu iki eserinizin dışında bilmediğim başka eserleriniz de var mı? Yoksa şu anda hazırladığınız yeni bir eser var mı acaba, bahseder misiniz?
Mübadele konusunda yine sözlü kaynaklardan derlediğim araştırmalarım var ama maalesef aslî görevim okumak olduğu için yazmaya vakit bulamıyorum. Hazırladığım bir kitabım yok.
Efendim 1998 yılından beri Beyazıt Devlet Kütüphanesi Görme Engelliler Bölümüne “gönüllü okuyucu” olarak kitap seslendiriyorsunuz. Öncelikle bu çalışmayı ne zaman düşündünüz ve bu hayırlı hizmete nasıl başladınız? Bir de “Gönüllü okuyucu” kavramını biraz açar mısınız, ne demektir?
Beyazıt Devlet Kütüphanesi Müdür Yardımcısı Süheyla Şentürk Hanımefendi’nin 1998 senesinde televizyonda yaptığı, “Görme Engelliler Bölümü için gönüllü okuyucuya ihtiyaç var” çağrısı üzerine haberdar oldum, ertesi gün Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne gittim. Ses ve diksiyon denemesinden sonra altmış dakikalık bir kaseti doldurduğumda daha fazla okumak istediğimi belirttim. (O tarihlerde henüz bilgisayara geçilmediği için ses kayıtları teyp kasetlerine yapılıyordu) Ayrıca “okunacak kitapları güvenip de evime verirlerse daha çok seslendirebileceğimi” söylediğimde kabul edildi. Böylece Erenköy’den Beyazıt’a üç vasıta ile gidip, üç vasıta ile dönerken harcayacağım zamanı daha çok okuyarak değerlendirecektim. İlk seslendirdiğim; Genel İşletme (AÖF), Şeyhülislam Es’ad Efendi ve İshak Efendi Divanı (Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan), Aile Hukuku (Prof. Dr. Hüseyin Hâtemi) ve Halkla İlişkiler (AÖF) ders kitapları oldu. İşte o gün “gönüllü olmaya” gönül vermiş ve talip olmuştum.
Seslendirdiğiniz bu eserlerin türleri nedir? Edebiyat, tarih, kültür, din, tasavvuf, felsefe, ders kitabı… Belli bir alanda kaleme alınmış kitapları mı seslendiriyorsunuz? Yoksa ihtiyaca göre belli kıstaslarınız var mı?
Görme engelli öğrenci kardeşlerimizin talepleri doğrultusunda çoğunlukla üniversite ders kitaplarını seslendiriyorum. Bunların yanında yaz tatillerinde yine onların istedikleri roman, hikâye, şiir, kişisel gelişim, dini ve tasavvufî eserleri de seslendirmeye çalışıyorum.
Merak ediyorum bu okuduğunuz eserler sadece İstanbul’da mı dinleniyor, yoksa güzel Türkiye’mizin diğer illerindeki engelli kardeşlerimiz de istifade edebiliyorlar mı?
Sesli kitaplarımız hayli çoğaldı. Bunlar sadece İstanbul’da değil, Türkiye’mizin her yerindeki görme engelli kardeşlerimize ulaştırılıyor. Bizzat gelerek alanlardan başka kütüphaneye telefon açarak adres belirten kardeşlerimize kargo ile ulaştırılıyor. Ayrıca Fransa ve Amerika’da da sesli kitaplarımıza dijital ortamda erişebilen görme engellilerimiz var.
İletişim nasıl sağlanıyor? Meselâ diyelim ki, Erzurum veya Diyarbakır’daki bir engelli kardeşimiz farzı muhal Çalıkuşu romanını okuduğunuzu nasıl öğrenebiliyor. Böyle ortak bir site veya internet grubu var mı?
Sesli kitap listemiz internette görülüyor. Oradan ulaşamayanlar istedikleri kitabı telefonla da sorarak bilgi alabiliyorlar. Henüz ortak bir site oluşturulamadı.
Şüphesiz her işin kuralları olduğu gibi sesli kitap okumanın da mutlaka bazı kaideleri vardı. İstekli de olsa herkes iyi kitap okuyamaz. Tonlamalara, vurgulara dikkat edecek. Noktalama işaretlerine hassasiyet gösterecek. Sesini, nefesini ayarlayacak. Bu hizmetlere başlamak isteyenlere bu tarz bir hizmet içi eğitim veriliyor mu? Doğru okuma yapabilmemiz için Türkçeyi doğru kullanmamız gerekiyor. Bu çalışmayı gönüllü olarak yapmak isteyenlerin diksiyon bilgisine ihtiyaçları var mıdır?
Görme engelli kardeşlerimiz doğru bir telaffuzla, duygulu ve vurgulu okunmuş, akıcı ve anlaşılır seslendirmeleri tercih ediyorlar. Dolayısıyla seslendirme yapanların diksiyon eğitimi ve bilgisine sahip olmaları gerekiyor. Bu sebepten dolayı, seneler önce aldığım Diksiyon, Osmanlıca, Arapça kurslarından öğrendiklerimden istifade ediyorum.
Bu yaptığınız hizmet olağanüstü ve mükemmel. Üstelik gönüllü yapıyorsunuz. Yani herhangi bir ücret, maaş almıyorsunuz. Acaba böyle çok gönüllü var mı? Ve bu gönüllüler arasında bir irtibat bulunuyor mu? Gönüllüler birbirlerinden faydalanıyor mu? Mesela bu işe yeni başlayan bir genç kızımız veya delikanlımız sizin birikiminizden istifade etmelidir. Bu sağlanabiliyor mu?
Yaptığım işin “olağanüstü ve mükemmel” olduğunu düşünmüyorum. Rabbimin bizi ”gönüllü olmaya” vazifelendirdiğini ve bir lütuf olduğunu düşünerek şükrediyorum. Hizmeti yapan biziz, tahakkuk ettiren Allah’tır.(C.C) Gönüllü okuyucular genelde emekli olmuş, az sayıda yardımseverden ibaret. Keşke gençlerimiz bu konuda daha hevesli olabilseler. Kütüphane ortamında okumak isteyen öğrencilere seslendirdiğimiz kitaplardan bölümler dinleterek örnekleme yapıyorlar.
Kitap okurken gördüğünüz hataları tespit ettiğinizi ve bunu yazarına da bildirdiğinizi söylemiştiniz. Bu da ayrıca düşündürücü ve muazzam bir hizmet. Gönüllü musahhihlik de yapıyorsunuz. O kitabın yeni baskısında bu hatalar düzeltiliyor. Bu tür durumlarda yazarlar nasıl bir tavır sergiliyor?
Sesli okurken yazım ve basım hataları çok iyi fark ediliyor. Seslendirdiğim her kitabı tashih etmiyorum. Sadece kıymetli yazarlarımızın bana armağan ettikleri kitaplar için buna zaman ayırıyorum. Tabii ki yazarlarımız da bunu memnuniyetle karşılıyorlar.
Bir sohbet esnasında “Kitapları seslendirmekten arta kalan zamanlarımda kendim için kitap okuyamıyorum. Sesli kitap çalışmalarına talip olduğumdan beri ‘sessiz kitap’ okuyamıyorum. Görme engellilere ihanet ediyormuş hissine kapılarak kendim için okuyacağım kitapları da seslendiriyorum.” diyordunuz. Bu hâl, hakikaten tam bir adanmışlık. Görme engelli kardeşlerimizle karşılaştığınızda aranızda nasıl bir bağ oluşuyor?
Görme engelli kardeşlerimizle aramızda çok güzel bir bağ oluştu. Daha önce hiç tanışmadığımız hâlde, görme engelli bir kardeşimizin olduğu salona girdiğim zaman, sadece “Merhaba” dediğimde aldığım cevap “Merhaba Sabahat Hanım, hoş geldiniz.” oluyor. İlk zamanlar “Nasıl tanıdınız?” diye sorduğumda, “Nasıl tanımayalım ki, sesinizle yüzlerce saat evimizde misafir oldunuz.” cevabını aldığımda çok şaşırmıştım. Şimdilerde bu cevaplara çok alıştım. Yine, muhtelif zamanlarda telefonum çalıyor. Karşıdaki ses “ismim…” Görme engelliyim. Ankara Gazi Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldum. Dört yılın bütün kitapları sizin sesinizdendi. Diplomamı haber vermek için aradım.” diyor. Bu bildiriler de benim için parayla satın alamayacağımız ödüller oluyor. (Aynı şekilde Marmara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve başka illerimizdeki mezunlarımız da arıyorlar.)
Hukuk, Edebiyat, Tarih, Coğrafya, Sosyoloji, Psikoloji, Felsefe, Siyaset Bilimi, Kişisel Gelişim, Roman, Şiir, Hikâye, İlmihal, Sözlük, Medeni Kanun Sınavlara Hazırlık Test Soru kitapları ve diğer temalı kitapları seslendiriyorsunuz. Peki siz kendiniz için hiç kitap okumuyor musunuz? Meselâ yazın, tatilde sadece kendiniz için okuduğunuz kitaplar yok mu?
Yukarda da bahsettiğim gibi, görme engelli kardeşlerim de benimle aynı zamanda o kitaba erişebilsin diye kendim için okuyacağım kitapları seslendirerek okuyorum.
Benim kitaplarımdan lütfedip Halim Selim Efendi, Sefertası, Mizahın İzahı, Yıldızlarla Uyumak, Yazar Olacak Çocuklar, Romancı Olacak Çocuklar ve Şair Olacak Çocuklar’ı da seslendirdiniz. Bilhassa hikâye, roman ve hatıra kitaplarını okurken kendinizi bulduğunuz ve çocukluk yıllarınıza uzandığınız zamanlar oldu mu?
Sizin kitaplarınızda olduğu gibi kıymetli yazarlarımızın pek çok kitabını seslendirirken kendimi olayların içinde buluyor olmalıyım ki, hissiyatım dinleyen kardeşlerime aksediyor ve “Öyle güzel okumuşsunuz ki, bizi de duygulandırıp ağlattınız.” diye geri bildirimde bulunuyorlar.
Engelli kardeşlerimiz Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne müracaat edip bu ‘sesli kitaplar’ı edinebiliyorlar ve dinleyebiliyorlar. Peki bu hizmeti bir radyoya dönüştürüp daha kalıcı bir müesseseye dönüştürme imkânı olabilir mi? Bilirsiniz çocukluk yıllarımızda “Arkası Yarın”, “Bir Roman Bir Hikâye” gibi radyo saatleri vardı ve biz bir çok meşhur yazarımızın hikâye ve romanlarını o şekilde dinlemiştik. Benzer bir hizmet yapılabilir mi?
Radyo programları hazırlayanlar bu konuda ne düşünürler bilemiyorum. Ama dijital haberleşme ağlarında görme engelli kardeşlerimiz 24 saat sesli kitapları akıllı telefonlarından dinleyebiliyorlar. Daha da önemlisi, Bakırköy GÖZDER (Görme Özürlüler Derneği) her ayın son çarşamba günü toplanıp istişare ederek bir kitap belirliyorlar. Gelecek toplantıya kadar herkes aynı kitabı okuyor. (Onlar “dinlemek” fiilini kullanmıyorlar) Herkes kitabın konusu, kahramanları, ana fikri, yazarı hakkında görüşlerini bildiriyor. Bu arada okuyamayanlar da kitaptan haberdar oluyorlar.
Bu mükemmel çalışmalarınıza ve kültür hizmetinize özenen gençler çıkıyor mu, yani bu hizmetler gelişip yaygınlaşıyor mu? Bir de bu genç arkadaşlara kısa süreli de olsa bir kurs veriyor musunuz? Zira kıymetli tavsiyeleriniz onlar için çok önemlidir.
Çalışmalarımızı takdir edip özenen gençler oldu. Heveslenenleri yönlendirdiğimde, kütüphaneye giderek sadece bir defa okuduklarında, “Bu işin zannettikleri gibi eğlenceli olmadığını ve çok zor olduğunu” söyleyerek, başladıkları kitabı yarım bıraktılar ve maalesef devam etmediler. Bunun yanı sıra bazı gönüllü arkadaşlarımız belirli günlerde kütüphaneye gelerek seslendirme yapıyorlar.
İstanbul’da Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin dışında başka hangi kütüphanelerde bu tarz hizmetler yapılabiliyor?
İstanbul’da Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nden başka, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Bakırköy Rıfat Ilgaz Kütüphanesi, Boğaziçi Üniversitesi (Getem), İBB ve Kadıköy Belediyesi Kütüphaneleri sesli kitap hizmeti veriyorlar.
Aslında bu cd.ler sadece görme engelli kardeşlerimiz için değil. Bence gözleri gören vatandaşlar da edinmek isteyebilir. Mesela yolculuklarda dinlemek isteyenler çıkabilir veya okumakta zorlanan vatandaşlar evlerde işyerlerinde dinlemek isteyebilir. Böyle bir çalışma düşünüldü mü acaba?
Bir tarihte Kütüphane yöneticilerinden “Sizi yayınevleri ile tanıştıralım. Profesyonel olarak hem para kazanırsınız, hem de bizim görme engelliler bölümümüze okuyun.” diye bir teklif almıştım. Onlara cevaben, “Bu işi para karşılığı yapmayı düşünmüyorum. Gönüllü olarak gönüllere dokunmak, başkaları için iyi bir şeyler yapmak paradan ve alkıştan daha önemlidir” demiştim.
Bir sohbet esnasında okuduğunuz kitap sayısının 1000 adedi aştığını belirtmiştiniz. Ve yanılmıyorsam okuduğunuz 1000’nci eser de Zübdetü’l Buhari Tercümesi imiş. Bu dört ciltlik dinî eseri de kültür hayatımıza kazandırdınız. Şimdiye kadar seslendirdiğiniz kitap sayısı kaç oldu, kısmet olursa okumaya devam edecek misiniz?
Evet. 1038’nci kitabı seslendirmekteyim. Allah (C.C.) nasip ederse, ömrüm ve sesim yettiğince gözlerimi görme engelli kardeşlerimle paylaşmaya ve karanlıkta onlara ışık olmaya devam edeceğim. Rabbim hizmetimizi daim kılsın inşallah.
Birçok kişi veya kurum yaptıkları ufak tefek işleri abartarak basın yayın organlarında veya sosyal medyada herkese ilan ederken siz bu hizmetlerden hiç bahsetmediniz, etmiyorsunuz. Sadece yakın çevreniz haberdar oluyor. Şüphesiz eskilerin tabiriyle ‘mahviyetkârlık’ ve ‘tevazu’, inancımızın ve irfanımızın gereğidir. Ama bu kabil hizmetlerin yaygınlaşması için teşvik bakımından biraz duyurmak gerekmiyor mu? Mesela iş arayan ve henüz bulamayan bazı gençlerimiz boş zamanlarını gelip böyle hayırlı bir hizmette geçirse iyi olmaz mı? Kim bilir belki ileride bir radyoda sunuculuk ve spikerlik yapacaklardır. En azından bir alt yapı oluştururlar. Ne dersiniz?
Tabii ki iyi olur. Bazı gençlerimiz kitap seslendirmek istediklerini ve bu işi kaça yaptığımı sorduklarında, “parayla yapmadığımı” söylüyorum. O zaman talip olmaktan vazgeçiyorlar. “Gönüllülük” keşke bulaşıcı olsa,
Biliyorsunuz geçen yılın Mart ayından itibaren gerek Türkiye’mizde gerekse bütün dünyada bir salgın yaşandı. Koronavirüs’ün insanları evlerine tıktığı bu bir buçuk senede neler yaptınız, yine kütüphaneye gidip kitap seslendirebildiniz mi? Yoksa ara mı verdiniz? Çünkü bir ara kütüphaneler de tamamen kapanmıştı? Bu dönemi nasıl değerlendirdiniz?
Sesli kitap çalışmalarımı evimde yaptığım için salgın döneminde çalışma disiplinim ve mesaim aynen devam etti. Sağ olsun Kütüphane Müdürümüz seslendirilecek kitapları evime gönderdi. Bu vesileyle Müdürümüz Sayın Ramazan Minder Bey’e müteşekkirim.
Ömrünü kültürümüze, sanatımıza ve medeniyetimize adamış bir büyüğümüz olarak acaba gençlere neler tavsiye edersiniz? Bu tür hizmetlerin içine gençlerimizi de katabilir miyiz?
Gençlerimize söyleyeceklerim: Gönüllü olmak, olmazlara dokunarak oldurmak, bir başkasının derdini paylaşmaktır. Hayatımızın bir diliminde kendimizden vazgeçmektir. Gönüllü olmayı önce hissedeceksiniz, sonra seversiniz. İyilik yapmanın şuurunu idrak ederseniz, sizin hayatınız da güzelleşir. Bugün iyi bir şeyler yapabiliyorsak büyüklerimizden ve hocalarımızdan öğrendiklerimizdir. Hatalar ise bize aittir.
Son olarak şunu sormak istiyorum. ESKADER’in “Sanatalemi Edebiyat Yarışması”nda ödül almıştınız. Edebiyat çalışmalarınıza devam ediyor musunuz? Hikâyelerinizden veya denemelerinizden meydana gelen bir eseri de bekleyelim mi?
“İnşallah” diyelim. Bu arada bize bu fırsatı verdiğiniz için, size ve yirmi üç seneden beri okuma saatlerimde sessiz kalarak sabır gösteren, daima çalışmalarımı destekleyen sevgili eşime teşekkür ediyorum.
Ben de size bu kıymetli hizmetleriniz için çok çok teşekkür ediyorum. İyi okumalar diliyorum. Sağ olun, var olun.
SABAHAT VAROL İNSEL’İN KISA BİYOGRAFİSİ
1952 yılında Niğde’de doğdu. Niğde kültürüne sahip çıkmak ve gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla uzun süre araştırmalar yapan Sabahat Varol İnsel, 200 yıllık geçmişe sahip folklorik yemek tariflerini yöresel uygulama biçimleriyle yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak için bir araya topladı, 2006 yılında Unutulmaz Niğde Lezzetleri adı altında Ayhan Şahenk Vakfı sponsorluğunda kitap olarak yayınlandı. İkinci kitabı Niğde’nin Âdet ve Merasimleri’ni (2015) Niğde İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yayınladı. Niğde Halk Kültürü ve 1924 mübadilleri ile ilgili yazıları muhtelif dergi ve araştırma kitaplarında yayınlanmıştır.
Sabahat Varol İnsel, 1998 yılından beri Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin Görme Engelliler Bölümü’ne gönüllü okuyucu olarak kitap seslendirmektedir. Evlidir, iki kızı vardır.
Milat Gazetesi, 11 Temmuz 2021