Günümüzde çok kitap neşrediliyor. Sadece Türkiye’de her sene ortalama 50 bin civarında kitabın basıldığını düşünürsek şüphesiz bu yüksek miktar bizi düşündürür. Tabii bunların çoğunu göremiyor, alamıyor ve okuyamıyoruz. Ama bence üzülmeye gerek yok. İyi kitaplar çok reklâmı yapılmasa da bir şekilde kendisini tabiî bir mecra ile duyurur, tanıtır, okutur ve kütüphanelerdeki müstesna yerini alır. İşte onlardan biri elime geçti geçenlerde. Ve hakikaten bir çırpıda okuyuverdim. Şimdi bu kıymetli eserin daha çok kişi tarafından okunmasını can-u gönülden istiyorum. Niçin? Çünkü insan faydalandığı, istifade ettiği eserleri başkalarına da tavsiye etmelidir. Bu konuda bencillik yapmamalı, cimrilik etmemelidir.
1980’li yıllardan beri tanıdığım kıymetli kültür adamı, gazeteci ve gönül insanı Mustafa Çalışan ağabeyimizin Hamdolsun Sabredenlerdenim isimli eserini okudum. Altbaşlığı: “Bir Parkinson Hastasının Anıları.” Darülaceze Kültür Yayınları tarafından neşredilen ve kültür dünyamıza armağan edilen eserin kapağında “Elhamdülillah” ibaresi İslam harfleriyle yazılı. Daha başında, kapağı incelerken kesif bir ‘şükür’ hissiyle karşılaşıyoruz.
İNANÇ VE HAREKET ADAMI
İnsan okuyacağı eserin yazarını tanımak ister. En azından ana hatlarıyla biyografisinden haberdar olmayı diler. Neler yapmış, neler yazmış diye… Ben de burada önce yazarımızın muhtasar özgeçmişini aktarayım.
Bir inanç ve hareket adamı olan ve ömrünü irfanımıza adayan Mustafa Çalışan, 1956 Merzifon doğumludur. Ankara Gazi Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi, İstanbul Üniversitesi iktisat Fakültesi’nde master eğitimini tamamladı. Gazeteci, sürekli basın kartı taşıyor. Başta Tercüman, Türkiye, Star, Yeni Şafak olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde makale, dizi yazılar ve köşe yazıları yazdı, röportajlar yaptı. Moral FM’de programlar hazırladı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde çalıştı. Burada 1994-2001 yıllarında Meclis Üyeliği, Başkan Danışmanlığı, Basın-Yayın ve Kültür Komisyon Başkanlığı görevlerini üstlendi. Nesil Şirketler Grubu’nda Yönetim Kurulu Üyesi olarak hizmet verdi. Adalet Bakanlığı’nda bir süre memuriyette bulundu. Çeşitli vakıf ve derneklerde görev aldı. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Mütevelli Heyeti Üyeliği, Gazeteciler Cemiyeti, Birlik Vakfı, Aydınlar Ocağı, Basın Yayın Birliği, Türkiye Yazarlar Birliği, Sosyal Bilimler Derneği gibi kuruluşlarda muhtelif kademelerde aktif olarak hizmet verdi. Çok sayıda ulusal ve uluslararası toplantı, konferans, seminer, fuar, sempozyum ve sergiyi organize etti. Konferanslar, seminerler verdi, paneller yönetti. Asrı Güzelleştiren Adam Bediüzzaman, Zamanla Yarışanlar, Mukaddes Yolculuk isimli kitapları yayımlandı. Evli, iki çocuk babası, üç torun sahibidir.
HASTALIKLA YÜZLEŞMEK
Kitap, Kanuni Sultan Süleyman’ın (Muhibbi) meşhur beyti ile başlıyor: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Darülaceze Başkanı ve Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Hamza Cebeci, İstanbul Uluslararası Medeniyet Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Bekir Karlığa, Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 15 Temmuz gazimiz ve 15 Temmuz Şehitler ve Gaziler Platformu Başkanı Erol Bulut’un takdim yazılarının ardından “Hastalıkla Yüzleşmek”te şu ayet-i kerimeyi okuyoruz: “O (Kur’an) inananlar için bir hidayet ve şifadır.”
“Sabredenler…” başlığı ile kitaba başlıyoruz. Hamza Cebeci’nin önsözü ile karşılaşıyoruz daha sonra. Şöyle diyor Cebeci:
“Kıymetli Mustafa Çalışan’ın okumakta olduğunuz bu eseri, bizi sabır ve hamd sarmalında manevi bir yolculuğa çıkarıyor âdeta. Dünya telaşı içinde, ömür sermayemizi tüketirken gaflete düşerek görmezden geldiğimiz değerlerin farkına varmamızı sağlıyor.
Çalışan’ın kendisini topluma adamış bir dava adamı olduğunu belirten Cebeci, “Düçar olduğu Parkinson hastalığı onu bu hasletlerinden uzaklaştırmak şöyle dursun tam aksine, maddi veya manevi hastalığı olanlara rehber olabilecek bir eser üretmesine vesile oldu.” diyor. Hakikaten kitap bir bakıma “Hastalık Kitabı”, “Hastalar Kitabı” veya “Hastalara Moral Kitabı” olarak de isimlendirilebilir. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Bekir Karlığa ve Erol Bulut’un yazıları eserin muhtevasını yansıtan önemli değerlendirmeler. “Takdim”de Mustafa Çalışan’ın ilk yazısı sayfa 21’de başlıyor. Yazarın digerkamlığını da burada görüyoruz. Dostları başköşeye oturtuyor öncelikle. Hemen ardından “Teşekkür” faslı geliyor. Eserin ortaya çıkmasına katkıda bulunan dostlara şükranlarını sunuyor.
EVE KAPANMANIN GÜZELLİĞİ
Mustafa Çalışan Parkinson’un az rastlanan bir çeşidine yakalanmasının hikâyesini anlatıyor. Bu arada Parkinson’un 30 farklı çeşidi olduğunu, genç ihtiyar herkeste görülebileceğini ama özellikle 60’ndan sonra yüzünü gösterdiğini öğreniyoruz. Hakikaten çok aktif bir hayatın ardından bir anda eve kapanmak kolay değil. Gerçi şimdi koronavirüs dolayısıyla neredeyse birçok kişi aynı dertten mustarip. Çalışan, “kahır”dan “lütuf” çıkarmış. Hastalığını, hastalıkları, yaradılış hikmetini düşünmüş, tefekküre dalmış. Hastalık, bir bakıma şifa olmuş. Zaten şikâyetçi değil. Kitabı okurken ‘hastalık’la ünsiyet ve aşinalığımız artıyor. Bize hastalığı sevdiriyor. Sadece Parkinson’u değil üstelik, bütün hastalıkları… Zira bu imtihan vesileleri, O’ndan bize geliyor. Bizler madem ki Allah’ın kulu ve eseriyiz. Dilediği gibi tasarruf eder; hasta eder, şifa verir.
BİRBİRİNE UYUMLU ÇİFT ESER
Değişik yazılış tarzı var Hamdolsun’un. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatı’ndan Hastalar Risalesi kitaba tamamen serpiştirilmiş. 25 Deva, kitaptaki 25 Bölüm’ün ardından geliyor. Okuyucu, iki metni birlikte okuyor. Galiba bu önceden tasarlanmış, iyi de olmuş. Hastalar Risalesi’nin şerhi de diyebiliriz bir bakıma Hamdolsun’a. Üslup, bakış tarzı ve değerlendirmeler aynı. Çalışan, Hastalar Risalesi’nin kendisini çok etkilediğini, “en büyük yol ve yön göstericisi” olduğunu ifade ediyor. 25 Deva’dan teberrüken hiç olmazsa 1. Deva’yı okuyalım:
“Ey bîçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi (yok) olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin.”
HER HASTALIĞIN ŞİFASI
Çalışan’ın 60 yaşında hastalıkla tanıştıktan sonra yeniden hayata sarılışını, şevkle yürüyüşünü, sevgiyle konuşmasını heyecanla takip ediyoruz. Hadisi şerifte müminlere yol gösteriliyor: “Tedavi olunuz, Allah her hastalığın şifasını da yaratmıştır.” Bazı duygu yüklü sahneleri, gözlerimiz nemli okuyoruz: “Şimdi 60 yaşından sonra yürümeyi yeniden öğreniyorum. Yeniden keşfediyorum adım atmayı. Biz torunların ilk adımlarını nasıl heyecanla beklemişsek, çoluk çocuk da benim adımlarımı alkışlıyorlar heyecanlar.” Çalışan, çocuklarının “Hadi baba! Çok iyi gidiyorsun, bak ne güzel yürüyorsun!” teşviki ile torunun “Büyükbaba seni çok seviyorum.” sözlerini okurken insanoğlunun serüvenini bir daha düşünüyoruz.
DÜNYANIN ASIL YEDİ HARİKASI
Özellikle tarih veya coğrafya ders kitaplarında, ansiklopedilerde geçen “dünyanın yedi harikası” bizde merak uyandırır. Genelde insanlık tarihinin en görkemli yapılarıdır bunlar. Hatta içimizden de geçer, “Keşke, bunları bir an önce dünya gözüyle görebilsek.” diye. Hâlbuki gördüğümüzde belki de hayal kırıklığı yaşayacağız. Yazar unutulmayacak bir tefekkür yolculuğuna bizi çıkarırken buna da temas ediyor. Unuttuğumuz, farkında olmadığımız “dünyanın asıl yedi harikası”nı usulca kulağımıza fısıldıyor. Çoğu zaman ihmal ettiğimiz incelikleri, Rabbimizin bağışladığı muazzam nimetleri hepimize hatırlatıyor: “Yürüyebilmek, görebilmek, konuşabilmek, duyabilmek, tadabilmek, hissedebilmek, inanabilmek.” Gelin de hak vermeyin. En büyük ‘harika’lar bunlar değil midir? Kimisi şöyle düşünebilir: “Canım ne var bunda. Bütün insanlar konuşur, konuşabilir.” Doğru da mahalle arasında komşusuna seslenme değil burada kastedilen veya köy kahvesinde arkadaşıyla muhabbet kuran köylümüzün konuşması da değil. Mustafa Çalışan, yüzlerce hatta binlerce insanın pürdikkat takip ettiği kalabalık konferansların sunucusu veya konuşmacısı, panellerin yöneticisi, sempozyumların organizatörüdür. Mikrofonların aşina yüzü, büyük salonların tanıdık sesidir. İşte bu sesin bir anda kesilmesi veya kısılması kolay değildir. Buna sabretmek, hatta bu imtihana şükretmek, şüphesiz hakiki imanın bir tezahürüdür. İnanç böyle zamanlarda gereklidir işte. İnanmayan birisi böyle bir hastalığa düçar olduğunda isyan edebilir: “Ne günahım vardı benim, tek sermayem sesimdi, hatta maişetimizi onunla temin ediyordum. Nasıl olur, bu bana niçin yapılır?” gibi anlamsız ve hikmetsiz sorularla hayatını zindana çevirebilir. Hâlbuki Mustafa Çalışan, diğer inanmış bütün müminler gibi kendisini Allah’a teslim ediyor. Her tasarrufta bir hikmet, bir güzellik arıyor ve buluyor. Rabbine sığınırken, “Narın da hoş, nurun da hoş” diyebiliyor. Böylece tam huzuru elde edebiliyor.
HASTALIK, DERTLERE DERMAN
Bölüm başlarında meşhur şahsiyetlerin güzel sözleri, vecizeleri, özdeyişleri var. Bir bakıma yol haritası gibidir bu aforizmalar. Meselâ İbni Sina diyor ki: “Şifasız hastalık yoktur; irade eksikliğinden başka. Değersiz bitki yoktur, tanınmamasından başka.” Peki Çalışan, hastalığı nasıl tarif ediyor. Okuyalım, anlamaya çalışalım. Ona göre “hastalık”, “İnsan ruhu için bir büyük şifadır. Dertlere dermandır. Rahmettir. Huzurdur. Eğitimdir. Arınmadır. Sabırdır. Selamettir. Şükürdür. Nimettir. Anlamadır. Algıdır. Bulmadır. Buluşmadır. Berraklıktır. Temizlenmedir. Hakikati bulma çabasıdır. Ölümü idraktir. Ölüm hakikatini kavramaktır. Ölüm ile yüzleşebilmektir. Ölümü sevimli görebilmektir Ölüm sonrası hayata hazırlıktır.”
Ve daha birçok hakikat… Bir de şu tanım değerli: “Bu da geçer Ya Hû diyebilmek ve hastalığın yüzüne gülebilmektir. Hakiki imanı elde edebilme yolculuğunun şifresidir.”
HAKİKİ TESELLİ KAYNAĞI: İMAN
Peygamber Efendimizin şu hadisi ne kadar düşündürücü: “Kur’an ile şifa aramayana Allah şifa vermez.” Hazreti Ebubekir’in şu sözü de hafızalarda kalmalı: “Hiç kimseye imandan sonra, sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir.” Romancımız Peyami Safa, “Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.” diyor. Ne kadar doğru! Yazarımız, o kemik rahatsızlığını çocukluğunda geçirmeseydi acaba Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu yazabilir miydi, sanmıyorum. Yazar, insanların yüzde 10’unun hasta olduğunu belirtip ekliyor: “Hastalara hakiki teselli kaynağı imandır. İmanlı hastalar imanın verdiği teselli kuvvetiyle, nuruyla, hastalığın ahirete ait sevabını düşünür, sabreder, şükreder, dua edip yalvarır. Allah’tan afiyet ister.” İnsanlığın yüzde 10’unun hasta olduğunu hatırlatan Çalışan, “Hastalara hakiki teselli kaynağı imandır. İmanlı hastalar imanın verdiği teselli kuvvetiyle, nuruyla, hastalığın ahirete ait sevabını düşünür, sabreder, şükreder, dua edip yalvarır. Allah’tan afiyet ister.”
MÜBAREK ANNE VE ABİLERİ HATIRLAYIŞ
Mustafa Çalışan sadece hastalığından bahsetmiyor. Bazı bölümlerde rahmetli ve mübarek annesi Şükriye Çalışan’ı da anlatıyor. Sonra büyük dava adamı, mazlumların ve maznunların avukatı Bekir Berk’i uzun uzadıya dile getiriyor. Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi Mehmed Fırıncı’dan, büyük hekimlerimizden Ayhan Songar’dan söz ediyor. Hayırlı bir evlat olarak annesinin de rahmetle yâd edilmesine vesile oluyor. Kitabın bölüm başlarını düşündürücü sözler süslüyor. Şark âleminin sevilen hikmet adamı Sadi-i Şirazî’nin şu sözü ne kadar manidar: “İnsan hasta olmadıkça, sağlığı takdir etmez.” Elhak, çok doğru, bu hâli hepimiz az çok yaşamıyor muyuz?
KORONAVİRÜS’E ALIŞTIK MI?
Kitapta, yılın değil neredeyse yüzyılın hastalığı olan “koronavirüs”ten de söz ediliyor. Aslında ağabeyimizin Parkinson rahatsızlığı ile yaygın olan koronavirüs atbaşı yürüyor. Yani bu, sıkıntıda hâldaşlıktır bir bakıma. Benzer bir hâli ben de koronada yaşadım. Başlatıp 12 senedir devam ettirdiğim “Bâbıâli Enderun Sohbetleri”nin bir anda kesilmesi kolay mı? Ama insan alışıyor. Eve de kapanabiliyor, yeni meşgaleler buluyor. İçine dönüyor, yaptıklarının muhasebesini, yaratılışın amacını ve hayatın mahiyetini düşünüyor. Bu bakımdan ruhî bir benzerlik yaşadığımı da ifade edebilirim. Sonuç itibariyle muhtelif ilim, sanat, kültür ve medeniyet programlarının yapımında, hazırlanmasında bulunduk. Şüphesiz Mustafa ağabeyimizin çalışmaları çok daha değerli, anlamlı ve cihanşümuldür. Milletlerarası toplantılar düzenlemek kolay değil.
Mustafa ağabeyin evvel Allah teselliye ihtiyacı yok. Ama madem mizah kitapları yazdık. Bir nükteyi hatırladım. Gözleri görmeyen birisi üzülünce yakın dostları, “Üzülme, zaten dünyanın görülecek yüzü de kalmadı.” demişler. Şimdi ben de ağabeyimize şunu söyleyeyim: “Bendeniz de bazı toplantılar, programlar hazırlıyordum. Ama sadece ben bırakmadım bu faaliyetleri. Bütün vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları tatile girmiş vaziyette. Yani hepimiz kepenkleri indirdik, kapıları kapattık. Ne zaman başlayacağı da meçhul. Rabbim hakkımızda hayırlısını eylesin.
BU KALP SENİ UNUTUR MU?
Kitabın sonunda Mustafa Çalışan, “Bu kitabı okuyan kıymetli kardeşlerim, sizden beni unutmamanızı arzu ederim.” diyor. Unutmak mı? Allah korusun. Ömrü hizmetle, gayretle, azimle, iyilikle, güzellikle, koşuşturmakla geçmiş bir ağabeyimizi unutmak nankörlük olmaz mı? Şükürler olsun milletimiz vefa duygusuna sahiptir. Kadirbilirdir. Yaşayan değerlerine de sahip çıkar, vefat edenlerine de… Yüce Allah’tan Mustafa Çalışan ağabeyimize sağlık ve afiyet diliyorum. Eskiden o yoğun faaliyetler sırasında kitap yazacak zamanı bulamadığını biliyorum. Ama şimdi yeni ve Hamdolsun gibi kıymettar eserler beklediğimizi söyleyeyim. Her sene inşallah yeni bir kitap.
PARKİNSON’UN PÎRİ SERDENGEÇTİ
Dünyada meşhur psikiyatri uzmanımız merhum Prof. Dr. Ayhan Songar’ın hastalarına Hastalar Risalesi’ni hediye ettiğini duymuştum. Kendisi de hastanede iken yanında bu küçük eseri bulundurup okuyormuş. Bir de şu bilgiyi paylaşayım. Parkinson’un bizdeki pirî büyük dava, ideal ve iman adamı merhum Osman Yüksel Serdengeçti idi. Yani yazarımız büyük bir mücadele insanının rahatsızlığını üstünde taşıyor ve yaşatıyor. Bu da herkese nasip olmaz, ona göre!
Son söz olarak şunu söylemek isterim ki Hamdolsun, tam da vakt-i münasipte çıktı. Buna da şükrolsun! Hastanelerimizin en dolu zamanlarını yaşadığı, koronavirüs’ün birçok vatandaşımızı yatağa bağladığı bugünlerde tam da okunacak bir eserdir Hamdolsun. Bu eseri okuyanlar, Bediüzzaman Hazretleri’nin Hastalar Risalesi’ni de okuma fırsatını ve talihini elde edeceklerdir. Bundan büyük nimet olur mu? Keşke bu kültür ve inanç hizmetini milletimize armağan eden Darülaceze yetkilileri, Sağlık Bakanlığı veya başka bir kuruluş ile birlikte bu eserden onbinlerce bastırıp hastane köşelerinde yatan vatandaşlarımıza hediye etme imkânını sağlasalar… İnanıyorum ki ilaçlar nasıl maddeden yararlı oluyorsa bu eser de hastalarımıza manen ve moral bakımından, bilhassa psikolojik açıdan çok faydalı olacaktır.
Not: Bu kitap tanıtım yazımı okuyan “Yazı Editörlük ve Medya Kursu”ndan öğrencilerim, bana haklı olarak şu serzenişte bulunacaklardır: “Hocam siz ‘Kitap Tanıtım Yazısı’ dersinde bize bu metinlerin fazla uzatılmaması gerektiğini söylemiştiniz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!” Haklılar amma ben de onlara bir atasözü ile cevap vereyim: “Meşhur sözdür: ‘İstisnalar kaideyi bozmaz.’ Zira bu kitabın edası da, manası da, mahiyeti de başkadır, doğrusu işin içine biraz da hissiyat karıştı. Ama siz yine de kitap tanıtım yazılarınızı bu yazım gibi fazla uzatmayın, olur mu?”