Fani dünyada yaşayan biz kullardan sırası gelen gidiyor. Bugün yani 6 Nisan 2021 Salı günü, haberi ailece oğlumuzdan öğrendik. “Mehmet Kutlular abi vefat etmiş.” diye. Birkaç günden beri ağır hasta olduğunu ve hastanede tedavi altına alındığını duymuştum. Sosyal medya hesaplarında artık bu tür haberler çabuk duyuluyor. “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” deyip dua etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. 83 yaşında dâveti alıp uymuştu. Haberi alır almaz sosyal medya hesaplarımda paylaştım, dostların da haberdar olmalarını istedim. Rahmete ve Fatiha okumaya vesile olur diye.
Mehmet Kutlular, Bâbıâli’de ilk basın patronumdu. Yeni Asya gazetesinin imtiyaz sahibiydi. Kutlular Ağabey, uzun yıllardan beri hasta olup fiili olarak gazetede çalışmıyordu. Ailesine, dostlarına, dava arkadaşlarına, bütün sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
KENDİ İFADELERİYLE KISA HAYAT HİKÂYESİ
Mehmet Kutlular, kendi hayat hikâyesini muhtasar olarak şöyle anlatıyor: “Asıl kökenimiz Çanakkale’nin Biga kazasının Balıklı nahiyesinden. Ailem oradan. İstiklâl mücadelesinde devlet olmadığı zaman, oralarda birtakım çeteler vardı. Dedemin de malî durumu iyi olduğu için, bu beldeden ayrılıp Gönen’i sakin bulmuşlar ve üç yıl burada ikamet etmişler. Sonra İstiklâl mücadelesi kazanılınca ev ve arazileri orada olduğu için dedemler, tekrar Çanakkale’ye geri dönmüş. Babam hafız olduğu için, Gönen’de imamlık görevi alıp burada kalmış. Bütün sülâlemiz gitmesine rağmen babam gitmemiş. Ben de 1938’de Balıkesir’in Gönen kazasında doğmuşum. 14 yaşına kadar Gönen’de büyüdüm. Babam ve annem vefat edince daha sonra İstanbul’a geldim. 1952’den beri de İstanbul’dayım. Askerlik görevim için, Manisa’da iki sene kaldım. 1957’de Manisa’da Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin eserleri olan Risâle-i Nurları tanıdım. Bir sene de öyle kaldım. Bu nedenle bazıları beni Manisalı bilir. Daha sonra yine İstanbul’a geldim. O gün bu gün Risâle-i Nur hizmetinin içinde bulunuyorum. Risâle-i Nur talebelerinin çıkardığı neşriyatın başında bulunan bir insanım. Evli ve bir çocuk babasıyım.”
MAZİYE HÜZÜNLÜ BAKIŞ
Bu tür haberler sizi maziye alıp götürüyor ve geçmişi düşünmeye başlıyorsunuz. Onu ilk görüşüm, hafızam beni yanıltmıyorsa 1978 yılı idi ama ayını, gününü hatırlamıyorum. Sahibi olduğu Yeni Asya gazetesinin idari bölümünde işe başlamıştım. O zaman kısaca ona “Kutlular Abi” deniliyordu ve müessesenin en yetkilisi idi. Tabii o zaman gazete çok daha geniş kesimlere hitap ediyordu. Yazarları arasında İbrahim Hakkı Konyalı, Cemal Kutay, Münevver Ayaşlı, Yavuz Bahadıroğlu, Vehbi Vakkasoğlu, Gürbüz Azak gibi isimler vardı. Bâbıâli’nin en iyi karikatüristi Vehip Sinan düzenli olarak karikatürleri ve çizgi romanlarıyla gazetede ve dergilerinde yer alıyordu. Gazeteyi ziyaret edenler arasında Şeyh Şamil’in torunu Said Şamil, büyük ruh hekimi Ayhan Songar, Şerif Mardin gibi meşhurlar da vardı. Gün geçmiyordu ki, gazeteye seçkin misafir gelmesin.
SAĞ BASINDA BİRLİKTELİK
O zaman sağ gazeteler arasında bir birlik ruhu vardı. Meselâ çok iyi hatırlıyorum Yavuz Bahadıroğlu’nun Yeni Asya’da yayımlanan bazı tarihî romanları, daha sonra Türkiye gazetesinde de tefrika ediliyordu. Yine rahmetli Ergun Göze’nin önayak olduğu bir haber ajansı kurulmuştu. Sonra muhafazakâr gazetelerin patronları bir araya geliyor ve müşterek mekânlarda temel konularda istişarelerde bulunuyorlardı: Hatırladığım kadarıyla bu isimler, Mehmet Emin Alpkan, Enver Ören, Ömer Öztürkmen, İrfan Atagün, Mehmet Kutlular ve Aykut Edibâli idi.
GÜÇLÜ BİR YÖNETİCİLİĞİ VARDI
Mehmet Kutlular, güçlü bir liderliğe sahipti. Tirajı az da olsa başında bulunduğu gazete konuşuluyor, siyasete ve siyasetçilere tesir ediyor, hatta yön veriyordu. Anadolu’da muntazaman takip ediliyordu. Gazetenin Süleyman Demirel ve Adalet Partisi’ne desteği malumdur. Şüphesiz bu destek sadece kendi şahsi tercihi değil, meşveret sonucunda Nur cemaatinin de ortak iradesiydi. Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşayan talebelerinden birçoğu ile görüşülüyor ve bu konuda izin alınıyordu. Bilhassa “Üç Mehmed” diye adlandırılan Mehmet Emin Birinci, Mehmed Fırıncı ve Mehmet Kutlular, bu iradenin başındaydılar ve Neşriyat hizmetinden sorumluydular. Bu isimlere bir de Erzurum’un güçlü kanaat önderi Mehmed Kırkıncı Hoca ekleniyordu. Sonra kararlaştırılan siyasi duruşu benimsemeyip ayrılanlar oldu. Bilhassa 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra diğer dinî cemaatlere olduğu gibi Risale-i Nur Talebeleri’ne dönük bölme ve parçalama gayretleri de oldu. Gazetenin etkisi giderek azaldı, sonra ufaldı ve bitme noktasına kadar geldi. Tabii bu ayrılıklar sırasında dimdik ayakta durmaya çalışan bir Mehmet Kutlular vardı.
GAZETENİN GÜÇLÜ KADROSU
O zaman gazetede Ümit Şimşek, Hüseyin Demirel, Kasım Baydemir gibi gazeteciliği de çok iyi bilen bir kadro vardı. Yayınevinin başında da Hasan Kondu gibi ehil bir insan bulunuyordu. Aylık dergilerle âdeta bir Yayın Grubu oluşturmuştu. O dönemde bazı sağ görüşlü siyasiler ve liderler, önemli kararlar alacakları zaman cemaatin görüşünü alma ihtiyacını duyuyorlardı. Zamanla bu etki azaldı. Kutlular Abi’nin beşeri yönü üzerinde de durmak lazım. Bizim “Şoför Hamdi” diye tanınan yaşlı bir abimiz vardı. Hemşerimdi. Beni çok severdi, ben de ona saygı duyardım. Kutlular Abi’yle aralarında büyük bir samimiyet vardı. Malum patron biraz otoriter. Sert duruşlu. Ama onun binadaki en şaşaalı odasına rahatlıkla girip çıkabiliyordu.
Genelde cemaat çevresinde evlilik oranı azdı. Sonra bir karar çıkmış ve artık durumu müsait olanların evlenmeleri gerektiği belirtilmişti. Bunu ilk uygulayan da Kutlular Abi olmuştu. O evlendi, ondan sonra patır patır çevresindeki diğer bütün abilerin dünya evine girmeye başladığını gördük. Yedek subay olmadan önce Balat’taki bekâr evimde arkadaşlarla oturuyordum. Evlilik düşüncem, o zaman oluşmuştu. Biraz da tereddütle kendisini telefonla arayıp durumu bildirince, “Olur, hayırlısıyla görüşelim inşallah. Askerliğini yap gel, sonra bu meseleyi konuşalım.” demişti. O sözleri beni mutlu etmişti. Çünkü netice itibariyle sözüne itibar edilen, şahsına güven duyulan bir ağabeydi ve hayırlı bir izdivaçta yardımcı olabileceğini düşünmüştüm. Bir buçuk senelik askerlikten sonra bu meseleyi bir daha konuşamadık. Daha doğrusu ben gidip konuyu hatırlatmadım. Bekâr olarak basında çalışmaya devam ettim.
AYRILIK AH AYRILIK!
Ayrılıkların ardı arkası hiç kesilmedi. Gazetenin yayın anlayışını tasvip etmeyen ağabeyler ve yazarlar tek tek müesseseden ayrıldı. Nesil Grubu kuruldu. Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri Abdullah Yeğin, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Mehmet Emin Birinci ve Mehmet Fırıncı ağabeylerle birlikte Yavuz Bahadıroğlu, Vehbi Vakkasoğlu ve diğer bütün belli başlı yazarlar gazeteden koptu. Gürbüz Azak ve Vehip Sinan da kurumu terk etmişti. Gazetenin belkemiğini oluşturan Mustafa Kaplan, Bünyamin Ateş ve Burhan Bozgeyik gibi kalem erbabı da alakalarını kesmişti. Ali Uçar, Suad Alkan, Salih Suruç, Sadık Yalsızuçanlar, Mehmet Nuri Bingöl, Hüseyin Yılmaz, Mustafa Çalışan, Selahattin Tercan, Erol Erşenkal, Bekir Gönüllü ve daha pek çok güçlü isim, farklı zamanlarda gazeteden uzaklaştılar, başka mecralarda yazmaya başladılar. Kimisi de sadece kitap yazmaya başladı, herhangi bir gazetede yer almadı. Kimisi de kendi müesseselerini kurdular, üstün başarılara imza attılar. Gazete büyük kan kaybı yaşadı. Bunlar, araştırılması gereken çok önemli hususlardır. Bu ayrılıkların sebebi neydi? İnşallah bir gün gazetenin objektif tarihi yazılır da hepimiz okur, hakikati öğreniriz.
SON ZİYARETİM
Mehmet Kutlular Fatih Kıztaşı’nda otururken bir sefer evine ziyarete gitmiştim. Son ziyaretim ise 1 Temmuz 2015 tarihinde olmuştu. Gazetenin Güneşli’deki binasında birkaç yazarla biraz oturmuş sonra büyüğümüzü makamında ziyaret etmiştim. Birlikte olduğumuz tek fotoğraf da o günün hatırası. Zaten bir daha görüşmek nasip olmadı. Gazete idaresine karışmadığını, başkalarının işin başına geçtiğini duyardım. O eski muhteşem, kitleleri peşinden sürükleyen, nesil yetiştiren gazete tarihe karışmıştı. Şimdiki ceride, bahs-i diğer…
FETÖ’NÜN HEDEFİNDEKİ İSİMLERDENDİ
Mehmet Kutlular’ın, bugün FETÖ diye adlandırılan hain ve darbeci hareketin başı ile araları hiç hoş olmadı. Bu duruşu çok eskilere dayanıyordu. 1980’li yıllardan önce bir konuşmasında “F.G. nin Risalelerle alakası yok, Nurcu değildir!” diye mertçe haykırdığını çok iyi hatırlıyorum. Nitekim o zaman da söz konusu herif gazeteden uzaklaştırılmış, o da İzmir civarına kaçmıştı. Kutlular Abi, kendisiyle yapılan televizyon ve gazete röportajlarında aynı dik ve net duruşu sergilemiştir. Yani bu ihanet örgütünü ilk keşfeden, art niyetini sezen ve onları yanından kovan, rahmetli Mehmet Kutlular olmuştu. 1980’lerden bahsediyorum, yani 40 yıl öncesinden. Bu örgütün, masum cemaat kisvesi altında casusluk şebekesi olduğunu herkes, 5-6 senedir konuşuyor. 15 Temmuz’da Türkiye’deki 85 milyon insanımız gerçeği gördü, yaşadı ve şimdi lanetle hatırlıyor. Birkaç ahmak hariç!
HAPİSHANEDE ZEHİRLENDİ Mİ?
Bilindiği gibi 1999 Depremi’nde bazı sözleri dolayısıyla gözaltına alınmış ve hapse atılmıştı. Zindanda olduğu sıralarda kendisine bazı zararlı ilaçlar içirildiği ve hafızasını o zamandan itibaren kaybetmeye başladığı dilden dile söyleniyor. Kızı Vildan’ın başına gelen felaket de tesadüfi bir hadise değildi. Yukarıda bahsettiğimiz kanlı ve kirli örgüt, diğer cemaat liderlerine kastettiği gibi Kutlular’a ve ailesine de benzer şeni hareketlerde bulunmuştur. Zira onlar kendilerinden başka hiçbir cemaat veya tarikatın diri ve güçlü olmasını istemezlerdi. Boyun eğdiremediklerini yok etmeyi prensip hâline getirmişlerdi. Şükürler olsun ki şimdi onlar paramparça oldular, şimdi yurtdışına kaçanlar birbirlerini yiyorlar. Elhamdülillah.
Velhasıl bu dünyadan da bir Mehmet Kutlular geçti. Efsanevi Süleymaniye Medresesi’nde merhum Zübeyir Gündüzalp’in rahle-i tedrisinden geçen Kutlular Abi’nin iyi şeyler yapmak istediğine inanıyorum. Hapse düşürülüp, hafızası ile oynandıktan sonra farklı işlemler olduğu kanaatindeyim. Bir bakıma birileri tarafından ona “el çektirildi.” Çünkü o bütün celalliğine rağmen Devletimizin, Milletimizin ve ümmetimizin yanındaydı. Üstadı gibi müspet Hareket taraftarıydı. FETÖ alçak örgütüne asla yüz vermeyen, onları tersleyen yiğit ve kahraman bir duruşu vardı. Buna vicdanlı olan herkes elbette şehadet eder. Allah gani gani rahmet eylesin, taksiratını affetsin. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli olsun.