MOR DÜNYANIN SEMPATİK YÜZÜ
Ümit Meriç Hanımefendi'yi tanıyıp da sevmemek, onun büyük bilgi ve birikimine hayran olmamak mümkün mü? Önce babası ve birçoğumuzun uzaktan veya yakından hocası olan değerli mütefekkir Cemil Meriç’e olan bağlılığı yüzünden saygı uyandırdı içimizde. Gözümüzde ve gönlümüzde ışıdı, büyüdü, devleşti. Evlerimizin idealist ablası, fikir âlemimizin, bilhassa Cemil Meriç ve çevresindeki dost halkasının biricik sakası oldu. Onu bir de mürşidi Muzaffer Ozak Hocaefendi'nin huzurunda bu derece hürmetkâr görmüş, “edeb timsâli”ne hayranlık hislerim ziyâdeleşmişti.
Yıllar önceydi. Tahminen 90’lı seneler… Kültür tarihçimiz Dursun Gürlek hocamla birlikte üstadı ziyaret ettiğimizde Ümit Hanım’ın, babasının çevresinde nasıl pervane gibi dolaştığını görmüş, hayran kalmıştım. Çünkü maalesef bazen mum dibine ışık vermiyor. Birçok değerli yazarın çocuklarına baktığımda bu hususta hayâl kırıklığı yaşamış, onların babalarına veya annelerine lâyıkınca değer vermediğini görüp üzülmüşümdür. Hâlbuki Ümit Hanım, bu konuda bana göre bir karakter timsalidir. Cemil Meriç’i bir baba olarak sevip saydığı gibi, bir münevver, bir mütefekkir olarak da kendisine büyük hürmet ve tazimde bulunmuş, hatta ona bakabilmek ve hizmetine her an koşabilmek için evliliğini bile ertelemiştir. Ümit Hanım, idealizmi, vefâsı ve şefkat kahramanlığı ile neslimin efsane isimlerinden olmuştur. Kalp gözü dâima açık ama muhtelif ihtiyaçları olan bir âbide şahsiyetin, Cemil Meriç'in bu kadar velut olmasında en çok kimin payı var dersiniz?.. Tabii ki Ümit Hanım'ın. Ümit Meriç bana göre, Cemil Meriç’in her anlamda mirasçısı, hayrü’l halefi, emanetçisidir. Onun gösterdiği ışıklı yolda ilerlemiş ve bu uzun yürüyüşü sırasında çilelere, kahırlara rağmen haysiyetli, şerefli kimliğini korumuştur. Cemil Meriç ve dostları, bu edep timsâline çok şey borçludur.
Yıllar önce İstanbul’da ikamet eden bilge karıncamız Mahmut Çetin dostuma, çıkardığı Biyografi Analiz için “Yazmaya Nasıl Başladılar?” dizi yazısını hazırlamak istediğimi söylediğimde müspet karşıladı ve hemen yol verdi. Aslında bu çalışma, çok daha eskilere dayanır. Yıllardan beri yaptığım anketi, maalesef bugüne kadar elimde olmayan sebeplerden dolayı yayınlamak kısmet olmamıştı. Bu diziye bir dost çehresiyle, kültürümüzün değerli bir simâsıyla başlayarak Ümit Meriç Hanımefendi’nin çocukluk yıllarını okuyucuya aktarmak istedim. Ümidim ve temennim hayra vesile olacağı yolundadır. Önce yazarımızın kısa biyografisine bakalım…
SOSYOLOJİK DÜŞÜNCE ATLASI
Ümit Meriç, 16 Aralık 1946 tarihinde İstanbul Üsküdar’da doğdu. Çamlıca Kız Lisesi’ni, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi ve 1969’dan 1999’a kadar 30 yıl boyunca bu bölümde çalıştı. Prof. Dr. Ümit Meriç Kurumlar Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanlığı, Sosyoloji Bölüm Başkanlığı ve Sosyoloji Araştırma Merkezi Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Afrasya Mektupları, Dünden Yarına Sosyoloji ve Sosyolojik Düşünce Atlası isimli çalışmalarını yayına hazırladı. Yayınlanmış eserleri ise şunlar: Cevdet Paşa’nın Toplum ve Devlet Görüşü (4. baskı), Babam Cemil Meriç (4. baskı), Türkiye Kanatlarınızın Altında (3. baskı), 21. Yüzyılın Eşiğinde Sosyoloji Konuşmaları (3. baskı), Ebediyetin Huzurunda Ahmet Hamdi Tanpınar (S. Ümit Karışman’la birlikte). Bu eserlere yeni kitaplar da eklendi tabii… Şimdi bütün eserleri Kapı Yayınları tarafından yeniden okuyucuya sunuluyor.
Ümit Meriç, değerli bir sosyolog, iyi bir yazar, mütefekkir Cemil Meriç’in kızı… Çok önemli bir kültür muhitinde doğan ve büyüyen Ümit Meriç, kitaplarla ve kitap ehli insanların çerçevelediği renkli ve zengin bir dünyada uzun ve zevkli yürüyüşünü devam ettirdi. Yazarımız, edebiyat dünyasıyla ilk temasını, ünlü bir şairimizin çevirilerinde sağladığını söylüyor:
“La Fontaine’den Orhan Veli Kanık’ın çevirdiği manzum fabl’lar ile kelimeler ve hayâller cennetine ilk adımımı attığımı hatırlıyorum.”
Ümit Meriç’in, okul ders kitapları dışında te’sirinde kaldığı ilk kitaplardan biri Memleket Hikâyeleri’nin yazarı Refik Halit’in romanlarıdır. Ümit Meriç bunu, “Refik Halit'in Nilgün dizisi ve M. Zevako’nun on ciltlik Pardayanlar dizisi ilk okuduğum değil şüphesiz, ama ilk etkilendiğim kitaplar olsa gerek.” diye belirtiyor. Fikir ve edebiyat dünyasına giren ve yerleşen ilk yerli ve yabancı yazarları ise şöyle tarif ediyor:
“Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Sait Faik ile Cronin, Hugo, Balzac, orta ve lise yıllarının önde gelen isimleri oldu. Üniversite yıllarında Necip Fazıl ve Nâzım Hikmet şair olarak, Attilâ İlhan ve Kemal Tahir de romancı olarak hayatıma girdiler ve kaldılar.”
Ümit Meriç ünlü bir sosyolog. Ama o da edebiyatın ışıltılı eşiğinden adımını atar ilk olarak. Mutantan ilim hayatı daha sonra gelir. İşte, yazarımızın narin gönlünü daha küçük yaşlarda çelen hadiseler yumağı ve ilk doğan hikâye. Ümit Meriç anlatıyor:
YAZIYA FARKLI YAKLAŞIM
“Üçüncü kattaki evimizin penceresinde oturup, yokuşu çıkan ve inen insanları tetkik edip, geldikleri ve gittikleri yerleri tahmin eden bir hikâye kaleme almıştım. Tanpınar’ın çok sonraları okuduğum ve İstanbul’dan Ankara’ya giden bir gece treninin penceresinden gördüğü insanların öncesini ve sonrasını canlandırdığı bir hikâyesine benziyordu. Hâtıra defterimin arka sayfalarında yer alan ve hiç bir yerde bastırmadığım bu tasvirî hikâye, hâlâ o sarı sayfalarda durup duruyor. Okuduğumda ağabeyimin hafif güldüğünü, fikir beyân etmediğini hatırlar gibiyim. Annemse takdirlerini belirtmişti. Rahmet olsun. Sanırım babama okumadım bile."
Ümit Meriç’in basılı ilk yazısı hayatının baharında, 20 yaşındayken yayınlanır. Dante’yi anlatan yazı, Celâl Sılay’ın mecmuasında çıkar. Yazarımız, yazı hayatındaki ilk göz ağrısı edebiyatçının evini ve mezarını yıllar sonra ziyaret edecektir:
“İlk yazım, Celâl Sılay’ın çıkardığı Yeni İnsan mecmuasında ‘Dante ve Beatriçe’ başlığı ile çıkmıştı. Vaniköy’deki bir yalıdaki müzayedede Dante’nin 15 santimlik mermer-minik büstünü de o sıralarda almıştım. Yıl 1967 veya 1968. Henüz 20 yaşındayım. Ömrün erken baharı. İtalyanca’yı çat-pat söküyorum ama Fransızca kaynaklardan o Floransalıların Ponte Vecchio’nun (Eski Köprü) iki ucundaki bir kıvılcımlanma ile başlayan aşkını heyecanla okuyorum. Daha sonra Floransa’ya gidip Dante’nin kocaman, 4 katlı taş evini, asırdide köprüyü ve bir katedraldeki mezarını ziyâret edip, 20 yıl önce tanıdığım Dante’ye, 20 yıl sonra sevgilerimi yeniliyorum.”
Bir insanın babası Cemil Meriç olur da, onun nezareti, vesayeti ve murakabesi altında bulunmaz mı? Tabii ki Ümit Meriç’in ‘hâce-i evvel’i, ilk hocası, teşvikçisi ve yönlendiricisi de Cemil Meriç’tir. Ümit Meriç, ağabeyi Mahmut Ali Meriç’e yazdığı mektuplar ile hatıra ve günlüklerden oluşan 20 defterlik hayat kayıtlarının, yazarlığında büyük bir etkiye sahip olduğunu vurguluyor:
20 DEFTERLİK HAYAT KAYITLARI
“Babam Cemil Meriç, yazdığım aforizmaları dinler, eleştiri ve tavsiyelerini bana yazdırtırdı. Babamın arkadaşı Celâl Sılay, her çalışmamı (telif ya da tercüme) basmağa hazır bir takdir içinde olurdu. Asistanı olduğum Prof. Nurettin Şazi Kösemihal, Türkçe ders takririmi beğenir ve kendisi de edebiyatı sevdiği için, sosyoloji dışındaki edebiyat okumalarımda beni teşvik ederdi. Ama sanıyorum ki yazma kabiliyetimi en çok geliştiren iki olay oldu. Birincisi 1969’da Paris’e gidip, 1975’de dönen ağabeyime, 6 yıl boyunca, -bazen haftada iki defa- yazdığım mektuplar, ikincisi 1977’den 1987’ye kadar hayatımın iniş-çıkışlarını, tesadüflerini, tevafuklarını, rüyâlarımı, yazdığım 20 defterlik hayat kayıtlarım.”
Ümit Meriç ciddi mânâda yazı faaliyetine iştirak etmesinde, üniversitede yaptığı hocalığın da büyük tesiri olduğunu teslim ediyor:
“Mesleğim hocalık olduğu için, ders hazırlıklarım, ciddî anlamda, ilk yazı tecrübelerim oldu. Ama asıl yazma mecburiyetim, genelde gece ilhamlarıyla gelen ve kısa cümlelerden oluşan bir defterle başladı. inkıtalarla da olsa bu bana hem ıstırap, hem sevinç veren alışkanlık hâlâ devam ediyor.”
Yazı yazmak sonsuzluğa açılmaktır. Cesareti göstermek, düşünceyi paylaşmak, hisleri ortak kılmaktır. Mahremiyeti ortaya dökmektir bir bakıma. İnsanlarla hayalleri, idealleri, düşünceleri bölüşmektir. Yazı serüvenine katılan seyyahların başından nice hatıralar gelir, geçer… Ümit Meriç, bu konuda şimdilik ketum. Ama şu bilgileri de paylaşmadan durmuyor:
“Bilinç ummanımın derinliklerinden, su kabarcıkları gibi yukarı çıkan ve beni benimle tanıştıran bu cümlelerden, dün çok ciddi bir bilimsel çalışma içinde iken, 5-10 tanesi birden beni buldu. Büyük sıkıntı ya da sevinç anlarımın çiçekleri. Onları yakıp yakmayacağıma ya da bastırıp kamuya takdim edip etmeyeceğime henüz karar vermedim. Mahremiyetin dokunulmazlığı ile bir başkasına ablalık etme konusunda, rakkas henüz tereddüt içinde, gidip geliyor. Bakalım hangi uçta nihaî karara varacak?”
Ümit Meriç, Asya’dan Avrupa’ya geçmişti. Uzun yıllar Ataköy’de oturduktan sonra yeniden vatan-ı aslîsine, Anadolu yakasına dönmüş bulunuyor. O, eserleriyle okuyucularına kılavuzluk görevini ifâ ederken, bir taraftan da Cemil Meriç’in torunu Hazal’ı da örnek bir genç olarak yetiştiriyor.
BİR VEFA ABİDESİ
Ümit Meriç bir vefa abidesidir. Kadirbilirliği edebiyat ve sanat çevrelerinde iyi bilinir. Dertli olana hemdert olur, sıkıntı olanın problemini paylaşır. Sadece babası merhum Cemil Meriç’e değil herkese vefa hissi içindedir. Malum kendisi şu anda Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Komisyonu’ndadır. Sürekli toplantılar ve faaliyetler içinde dostlarının isteklerini kırmaz. Cağaloğlu’nda düzenlediğimiz Bâbıâli Enderun Sohbetleri’ne davet ettiğimizde kırmamış ve koşup gelmişti. O günlerde de Babam Cemil Meriç kitabı çıkmıştı. Çok güzel bir sohbet toplantısı olmuştu. Cemil Meriç’i Ümit Meriç’ten dinlemek kadar güzel bir şey olabilir mi? Kalabalık bir dinleyici topluluğu Recep İncecik’in bize tahsis ettiği mekânında o unutulmaz gece yaşandı. Hatta toplantıdan sonra salonun girişinde biraz daha oturduk ve çay içtik. Yine kıymetli hikâyecimiz Sabahat Emir için düzenlediğimiz toplantıya koşarak gelmiş ve nefis bir konuşma yapmıştı. O günlerde de Sabahat Hanımın Nehir adlı romanı Akıl Fikir Yayınları arasında neşredilmişti. Tabii konu roman ve Sabahat Emir olunca Ümit Hanım kadîm dostunu uzun bir sohbet içinde çerçeveledi, yazarımızın portresini çizdi.
Meriç nehri gibi dalgalı, ama hep ümitvâr, selim bir kalbe, sağlam bir kafaya ve derin muhayyilelere ve hepsinin ötesinde inançlı bir kalbe, Muhammedî bir vicdana sahip olan Ümit Meriç Hanımefendi’ye, gayretleri, himmetleri ve hizmetleri için bizim nesil şükran borçludur. Cemil Meriç Hocamızın muhterem, mükerrem, mualla ve kahraman kerimesi! Güzel ve anlam yüklü ömrünüz, hayır, sağlık, bereket ve huzur içinde geçsin inşallah.