Yazarların şiirle münasebetleri üzerinde etraflıca durulmamıştır. Bugün birçok roman, tiyatro eseri ve hikâye kitabı yazarının, yazı hayatına şiirle başladığını az çok herkes tahmin eder. 1980’li yıllarda edebiyatçılarımızın çocukluk hatıralarını araştırırken ve Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları kitabını hazırlarken bu gerçeği gördüm. Sonra Yazar Olacak Çocuklar, Şair Olacak Çocuklar ve Romancı Olacak Çocuklar kitaplarımda da aynı hâllere rastladım. Hemen hemen birçok edibimiz, yazı faaliyetlerine önce şiirle başlamıştı. Aksi varsa da çok az. Nesirle başlayanlar belki de yüzde on… Acaba niçin? Şiirin daha kolay sanılmasından mı? Metin olarak kısa oluşlarından mı? Kim bilir? Ama umumiyetle edebiyat âlemine şiir kapısından girildiği bugün için bir hakikattir.
Mihrabad Yayınları’nda çalıştığım sıralarda, sanıyorum 2019’un sonu veya 2020 yılının başı olacaktı. Eserlerini yayınevinde neşrettiğimiz Gürbüz Azak ağabeyimiz, mekânımızı şereflendirmişti. En az 40 yıldan beri tanıdığım, örnek aldığım mükemmel bir aydın, iyi bir yazar, seçkin bir ressam ve gönül insanıdır Gürbüz Azak. O gün, yine kitapları Mihrabad’dan çıkan Nurettin Taşkesen Bey de yayınevindeydi. Bir ara Nurettin Bey, çantasını açtı ve bir sürpriz yaptı. Elinde içi yazılı bazı kâğıtlar vardı. Sonra merakımızı gidermek için, “Bunlar Gürbüz Abi’nin şiirleri…” dedi. Tabii merakımız daha çok arttı. Sonra Nurettin Bey açıklamada bulundu: “Muhtemelen Can Kardeş dergisinde çalışırken Gürbüz abi bu şiirleri bana vermişti. Dergide yayınlayalım. diye. Ben de bunları sakladım. İşte o şiirler bunlar.” Tabii ben heyecanla aldım ve incelemeye baktım. Gürbüz abimiz de dalmış, geçmişe gitmişti. Bazen cesaret işe yarıyor. Ben hukukumuza binaen, “Gürbüz abi, bu şiirleri fakire lütfetseniz çok sevinirim. Bir yazı konusu yapar, yayınlarım. Böylece takipçileriniz de şairlik yönünüzden haberdar olur, ne dersiniz?” dedim. Tebessüm etti, “Olur” dedi. Zaten dünyanın en kibar insanlarından biri olan Gürbüz abiden “Hayır” sözü pek çıkmaz. Duyulmamış, işitilmemiştir. İnsanlara, hele dostlarına karşı muhabbetle doludur, onları kırmaz. Şiirleri bana verdi. Ben büyük bir heyecan içinde aldım, teşekkür ettim. Eskiden olduğu gibi teksir kâğıdına, sarı kâğıda daktilo ile yazılmıştı şiirler. Uzun zamandır elimin altında, masamın üstündeydiler. Nihayet bugün nasip oldu. Bu altı şiiri, giriş yazımla birlikte arsiv.bizimsemaver.com sitemizin kıymetli okuyucularına sunuyorum. Bu şiirler çocuk edebiyatımıza büyük bir katkıdır. Bu kazanç, sadece çocuklar için mi? Hayır, bence büyüklerin de zevkle okuyacağı iyi şiirler bunlar. Keşke diğer şiirleri de aransa, bulunsa ve hepsi bir kitapta buluşsa. Onun da vakti saati gelir inşallah. Bu vesile ile şiirlerin şairi aziz büyüğüm Gürbüz Azak Beyefendiye ve bu şiirleri uzun yıllar özenle saklayan kıymetli tarihçi yazar Nurettin Taşkesen Beyefendiye teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. İşte “Babamla”, “Menevşeli Şiir”, “At”, “Bayram Sabahı”, “Dedemin Sağlam Elleri” ve “Bıçak” isimlerini taşıyan, bahsi geçen altı şiir:
BABAMLA
Bir Cuma vakti babamla
Oturup abdest aldık
Camiye ulaşan serin yolarda
Gittikçe çoğaldık
Bir Cuma vakti babamla
Herkes selam verdi günlük güneşlik
Kuş dolu ağaçlar, gülen kilimler
Bir Cuma vakti babamla
MENEVŞELİ ŞİİR
Bir köyden öbür köye
Islık ıslık yürümek
Bu yurdu seven için
Uzaya gitmek gibi
Annemi bilir misiniz,
Annemin yemeklerini, bardaklarını?
Okul sonu eve gitmek
Saraya gitmek gibi
Bol menevşeli dere boyunda
Var mı
İki arkadaş bir olup
Yaya gitmek gibi
AT
Belki çok geç, belki erken
Uzaklarda gün doğarken
Yağız atlı yaman bir Bey…
Dıgıdak dıgıdak dıgıdak
He he he heeeeeeyyy!..
Uçarak coşarak noktalaşarak
Dereler tepeler aşarak
Bu nasıl atlı, bu nasıl Bey?
Dıgıdak dıgıdak dıgıdak
He he he heeeeeeyyy!..
Savruldu bulutlar atın yelinden
Anladım haber var Urumeli’nden
Atlanıp kanatlanmak ne güzel şey
Dıgıdak dıgıdak dıgıdak
He he he heeeeeeyyy!…
BAYRAM SABAHI
Ne tatlıdır şu bayram sabahları
Herkes ayakta, sular uykuda
Bu bayram da dünyalar benim
Gözlerim ufukta, ellerim suda
Mintan yeni, urba temiz, can şirin
Tanyeri ağaralıdan beri…
Camiye çıkan yollar gibi gururlu
Babamın, ellerimi tutan elleri
Pırıl-pırıl gözlerle sevincimizi
Camilerden evimize taşırdık
Öpülecek ne kadar da el vardı
Ne güzel bayramlaşırdık…
Daha mı tatlı acep diğerlerinden
Namaz sonrasının bayram şekeri?
Tadı hâlâ damağımda, bilseniz
Çocukluğumdan beri…
DEDEMİN SAĞLAM ELLERİ
Benim dedem Galiçya’da
Ruslara karşı savaşmış.
Ve çarpışa çarpışa dedeciğim
Osmanlı toprağında on yıl
Köşe-bucak dolaşmış…
Sarıkamış’ta kurşun yemiş,
Çanakkale’de şarapnel.
Tek bacağı her sabah sızlar ama,
Dedemin yüzü güler…
Benim dedem diyor ki:
“Şu Moskof’la Yunan’a güvenmem
O günden beri.
Varsın, bir bacağım olmasın
Tüfeği tutmak için insanın
Sağlam olmalı elleri…”
BIÇAK
Bıçak var kınındadır
Bıçak var sapı sarı
Kavun sere karpuz keser
Ilık yaz akşamları
Bıçak var pırıl pırıl
Sedef kakma gümüş yüzlü
Bıçak gördüm unutulmuş
Kahverengi ve pürüzlü
Kimi küçük kimi büyük
Kimi sivri kimi enli
Al kuşakta baş köşede
Kara saplı ak bedenli
Son gördüğüm işlemeli
Cana yakın ve sıcaktık
Yüreğimden çıkardılar
Ama ne güzel bıçaktı