Karikatürist ressam Osman Suroğlu, “Seviyeli karikatür çizmek büyük emek istiyor.” diyor. Ressam ve karikatüristlere hep imrenmişimdir. Bazen biz yazarların sayfalarla, hatta kitaplarla anlatamadığımızı onlar bir çizgiyle, bir resimle, bir karikatürle çok güzel izah ediyorlar. Merhum Vehip Sinan’ı hatırladım. Ne muhteşem karikatürleri vardı. Ve onlarda ne kadar çok şey anlatılıyordu. Âdeta memleket meselelerini bir karelik karikatürle herkese izah ediyordu sanatkârımız. Keşke rahmetli çizerimizin karikatürleri bir kitapta toplansa ve bugünkü genç karikatüristlerimizin istifadesine sunulsa. Osman Suroğlu da bence Vehip Sinan gibi kalıcı çizimler yapıyor. Türkiye’nin aydınlığını, büyüklüğünü, üstünlüğünü anlatıyor. İnsanlarımızın başta bayrak ve ezan olmak üzere mukaddes kavramlara olan bağlılığını dile getiriyor. Muhteşem tarihimize ve vatan coğrafyamızın geniş ufkuna işaret ediyor.
Aziz sanatkârımız Osman Suroğlu, fırçanın hakkını ziyadesiyle veriyor. Bize kardeşlerimizi, dertlerimizi, meselelerimizi, kaygılarımızı, neşemizi ve hüznümüzü anlatıyor. Ona ne kadar teşekkür etsek azdır. Her eseri tablo gibi. Çıkartıp evlere ve işyerlerine asılmalı. Kalemine ve fırçasına kuvvet, ömrüne bereket diliyorum.
YAN ÇİZMEM
Yazar Fahri Tuna Kırkikindi kitabında, tanıdığı sanatkârlar ve yazarlar arasında çizgi üstadı Osman Suroğlu’nu da anlatır. Ellinin üzerinde uluslararası ödül sahibi olan çizerimizin, karikatüristimizin aslen Tunceli Pertek’li olduğunu, Sur Uşağı aşiretinin reisinin oğlu olarak doğup Elazığ’da büyüdüğünü, bunun için kendisinin “Elazığlıyım” dediğini söyler. Tuna, “Çizgiyle şiir yazan adam” Osman Suroğlu’nun “tevazu, edep, çizgi abidesi” olduğunu belirttikten sonra anlattığı şu hatıra ile okuyucuyu tebessüm ettirir:
Yıllar önce düzenlediğimiz bir panelde, sıra ona geldiğinde “Ben konuşamam çizerim ama yan çizmem, korkmayın!” demiş ve salondakileri güldürmüştü.
KULAKLARA ZORLUK
Osman Suroğlu kıymetli bir çizer ve karikatüristimiz. Eserleri çok değerli. Çizgileri sadece güldüren değil düşündüren tarzdadır. Ama Osman Suroğlu bazı sanatkârlar gibi pek konuşmayı sevmez. Yakın dostu Fahri Tuna, Kırkikindi’de anlatıyor. Bir gün yanına varır. Bundan sonrasını Fahri Tuna’dan dinleyelim:
“Geçenlerde uğradığımda moralsiz gördüm onu, doktordan yeni gelmişti, iğne ilaçla doluydu çizi masasının üstü. ‘Geçmiş olsun Osman Ağbi, neyin var?’ soruma, ‘Kulaklarım, kulaklarım iyi duymuyor’ deyince onu, hilafsız beş dakika güldüren, cevabı yapıştırdım: ‘Normaldir ağbi, bir ömür konuşmayıp hep dinledin; kulaklarına bu kadar yüklenirsen, bir gün isyan eder onlar da böyle!”
Sanatkârımızın bütün çizimlerinin ortak noktası nedir diye sorulsa, “Türkiye sevdası” diyebilirim. Temel hedefi umudu yeşertmek ve muhabbeti arttırmaktır. Kıymetli çizerimiz Osman Suroğlu’nun eline, fırçasına, kalemine, gözüne, gönlüne, yüreğine sağlık dilediğim muhterem Osman Suroğlu sorularımıza cevap verdi:
Resimle, çizgiyle ilk tanışmanızın hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz? Tabii çocukluk yıllarından itibaren… Ailede sanatla ilgilenen başka büyükleriniz var mıydı? Sizi desteklediler mi?
İlkokul yıllarımda resim yapmayı çok sevdiğimi hatırlıyorum. Bir gün, otobüse binen yolcular resmimi öğretmenim çok beğenince, okuldan çıkar çıkmaz çalıştığı yere gidip babamla mutluluğumu paylaşmıştım. Babam da amirine ve arkadaşlarına resmimi göstermişti. Belki de resimle olan arkadaşlığımı perçinleyen babamın bu davranışı olmuştu.
İlkokul yıllarında resimle aranız nasıldı, öğretmenleriniz size yol yordam gösterdi mi?
Ailemizde sanatla ilgilenen yoktu. Benden yedi yaş daha büyük amcamın oğlu ressamlara taş çıkarırdı. Mavi renkte yaptığı kılıç balığı resmi hâlâ zihnimdedir. Çok etkili karakalem portreler yapardı. O yıllarda amcamın mesleği olan kamyon şoförlüğünde babasına yardımcı olması sebebiyle zamanla o yeteneğini kaybetmişti.
Ortaokul ve lise yıllarınızda sanatta gelişme görüldü mü? O sıralarda daha ziyade karikatür mü, yoksa resim mi çizerdiniz? Hangisi daha baskındı?
Ortaokul ve lise yıllarımda resim sevgim artarak devam etti. Lise ikinci sınıfta bir gazetenin haftada bir ücretsiz dağıttığı mizah dergisiyle karikatürle tanıştım. Denemeler yapıp arkadaşlarımla paylaşıyordum. Sınıfta camekânlı küçük bir duvar gazetemiz olunca, neredeyse her gün bir karikatürümü sergiliyordum. Resim öğretmenimiz Eftal Kurtuluş Bey, karikatürde çok başarılı olduğumu, bu yeteneğimin peşini hiç bırakmamam gerektiğini tembihledi. O tembihi hayatımın her kademesinde uygulamaya çalıştım.
1977 yılında inşaat mühendisliğini bitirdiniz. Mühendislerin biraz disiplin sahibi olduğu söylenir. Mesleğinizin çizerliğinize etkisi veya katkısı nasıl oldu, anlatır mısınız?
Allah mekânını cennet eylesin, rahmetlik babamın arzusuyla inşaat mühendisliği eğitimi aldım. Aynı yıl veteriner fakültesini de kazanmıştım. Hayvanları çok severdim. Ancak babamı kıramadım. Okula devam ederken ve bitirdikten sonra bir türlü mesleğimi sevemedim. Karikatür çalışmalarımda etkisi olduğunu söyleyemem. Belki proje çalışmalarımdaki sabrımın ve dikkatimin bir katkısı olmuştur.
Kendi çabalarınız ile herhangi bir profesyonel eğitim alma ihtiyacı duymadan sanatınızı icra ettiniz. Sevilen, sayılan ve takip edilen bir sanatkârsınız. Sanatın bir eğitimi olmalı mı, çırak usta münasebeti kurulmalı mı? Yoksa bazen insan kendi yolunu da rahatlıkla çizebilir mi? Mektepli mi, alaylı mı olmak iyi?
Teveccühünüzden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Evet, resim ve karikatür eğitimi almadım ancak interneti yoğun olarak kullandığımız son 20 yılı dikkate almazsam, kitaplardan, dergilerden ve sergilerden çok istifade ettim. Çizgimi geliştirirken fikir jimnastiği yaptıran birçok kitap okudum. En önemlisi karikatür çizmenin peşini hiç bırakmadım. Taslaklar çizdiğim defterimi hiç yanımdan ayırmadım. Yüzlerce ve hatta binlerce taslak karikatürlerimi arşivledim. Sanat eğitimi, teknik olarak zaman kaybını önleyen, karşılıklı etkileşimi sağlayan, o sanata ömrünü vermiş insanların tanıtıldığı bir zaman dilimi. Okul eğitimini yalnız bırakmayacak ve içini dolduracak olan, sanatına sahip çıkma ve dünyadaki uygulamaları da takip ederek devamlı üretme iştiyakıdır.
Basında karikatür alanında örnek aldığınız, beğendiniz usta sanatçılar var mıydı?
Karikatürü ciddiye aldığım yıllarda Semih Balcıoğlu’nun çizgilerini örnek almıştım. Grafik karikatür sanatçıları hep ilgi alanımdaydı. Vehip Sinan çizgileriyle olmasa da düşüncesi ve hassasiyetiyle beni etkilemişti. Hasan Aycın çok takdir ettiğim bir ustaydı. Geçen günlerde vefat eden karikatürist Yalçın Turgut, İstanbul’daki ilk sergiye katılışımda yakın ilgi göstermişti. Mekânı cennet olsun.
Çeşitli gazetelerde çizdiniz, sergiler açtınız, kitaplar resimlediniz. Bunlarla alakalı muhakkak unutamadığınız hatıralarınız olmuştur. Biraz o hatırattan bahseder misiniz?
Gazetelerde yayınlanan karikatürlerim, müşahhas siyasetin dışında, umumi problemleri tenkit etmeye çalışan çizgilerdi. Bütün derdim, elimden geldiğince değişik düşünce sahiplerinin de onaylayacağı, onaylamasa bile hoş göreceği karikatürler ortaya koymaktı. Hiç unutamadığım: Bir karikatürümü zikrederek iktidar ve muhalefet kanadındaki iki tanıdığımın beni ayrı ayrı tebrik ettiğiydi.
Sanırım çizginin yanı sıra edebiyatla aranız iyi imiş? Edebiyatla alakanız devam ediyor mu? Edebiyatın hangi türü size daha yakın.
Adapazarı’nda bir grup arkadaşımla birlikte Irmak isminde Kültür Sanat dergisi yayınlamıştık ve hayatı on yıl sürmüştü. İlk başlarda çocuk öyküleri yazan bir arkadaşımız yoktu. Arkadaşlarımın rızasını alarak eski İslam klasiklerinden öyküleri düzenleyip resimleyerek bir sayfa yaptım. Aramızda gerçekten edebiyatı iyi bilen ve uygulayan kardeşlerimden bir itiraz gelmeyince devam ettim. Ancak adapte ettiğim öyküler bir zaman geldi tükendi. Benim ve ağabeylerimin çocukluk hatıralarını derleyip kısa öyküler hâlinde sayfaya taşıdım. Bir yandan da nabız yoklamaya devam ettim. Aykırı ses gelmedi. Dergimizin fikir babası ve her haliyle idarecisi Fahri Tuna kardeşim, bu öyküleri Sakarya Belediyesi yayınları arasına dâhil etti. Çocuksu isminde basıldı ve dağıtıldı. Bu güne kadar da haddimi bildiğimden, gerek şiirlerim ve gerekse aforizmalarım olsa da birkaç karikatürüme eklemeleri saymazsak görünür kılmadım.
Malum bizim hat, ebru, minyatür, nakış gibi klasik sanatlarımız var. Bu sanatları da incelediniz mi? Eserlerinizde gelenekten beslendiğinizi de görüyoruz. Klasik sanatımız ile modern resim arasında bir münasebet kurulabilir mi? Sanatçı her ikisiyle ilgilendiğinde daha geniş ufuklu çalışmalara imza atabilir mi, bu husustaki görüşünüz nedir?
Karikatür sanatını seçmeseydim mutlaka geleneksel sanatlara yönelirdim. Seneler önce hem hat, hem de minyatür kursuna gittim. Ebru denemeleri yaptım. Gayem çok zayıf da olsa bu güzide sanatlarla tanışık olmamdı. Karikatür sanatının avantajıyla kısa bir sürede minyatür sanatında yol aldım. Ancak esas sanatım yolumu kesti. Tanıştığım hat sanatında ise özgür denemeler yapıp bir de sergi açtım. Ebruzen bir kardeşimden aldığım ebru denemelerini karikatür çizgileriyle harmanladım. Düşüncemiz değişik bir sergi açmaktı ancak sanatçı kardeşim işinden ayrılınca yaptığım denemeler arşivimde kaldı.
Basında çalışmalarınız uzun yıllar çıktı. Son yıllarda gazeteler maalesef karikatür, resim ve çizgi roman gibi çalışmalara pek yer vermiyor. Eski gazete okuyucuları bu eksikliği hissediyor. Size göre medya, niçin böyle bir tercihte bulundu? Size göre bu bir eksiklik midir? Geçici bir durum mudur? Talep olursa basın çizgilere yine yer verebilir mi?
Galiba bu kopmalar okuyucunun değişmesinden kaynaklandı. Dijital medya âdeta derin düşünce ufkunu törpüledi. Eğitim sistemimizin hâli ortada. Olan grafik karikatüre oldu. Bol balonlu çizgi bantlar, güzel buluşları bir kenara koyarsak, değerlerimize hassasiyet yoksulluğuna rağmen baş tacı oldu. Hâlen hükmünü devam ettiriyor. Kural tanımazlıkla hemen üretilip ve hemen tüketilen, ruhi obeziteye sebep olan çizimler… Paylaştığım çalışmalarımda da bunu görüyorum. Sloganik çizgiler ilgi görürken, kavramak için biraz çaba gerektiren çizimler garip kalıyor.
İstanbul dışında Anadolu’da yaşayan sanatkârlarımızın bazı zorluklar çektiği, basın ve yayın dünyasıyla çok rahat irtibat kuramadığı söyleniyor. Doğru mu acaba? Siz nasıl bakıyorsunuz?
Bu tespit cazgır şahsiyetler için geçerli olmasa da, manevi hassasiyete saygı gösteren ve kendini tamamıyla sanatına adamış insanlar irtibat kurmayı, daha doğrusu yaptıklarının reklamını yapmayı düşünemiyorlar. Bir manada menajerliklerini üstlenebilecek, irtibat işini hakkıyla yapabilecek insanları bekliyorlar.
Çizgilerinizi bilen ve takip eden ama yüz yüze görüşemeyenler olarak biz sizi Bâbıâli Sohbetleri’nde dinledik tanıdık, fikirlerinizden, duruşunuzdan istifade ettik. Size göre sanatkâr aynı zamanda kendisini tanıtmalı mı, yoksa eserini ortaya koyup kenara mı çekilmeli?
Bana göre sanatçının yaptığı eserler ön plana çıkmalıdır. İbretle izliyorum. Özellikle yüzeysel çalışmaları olan bazı arkadaşlar kendini tanıtmada başı çekiyorlar. Her etkinlikte boy gösteriyorlar. Paylaşımları daha çok fotoğraf merkezli oluyor. Gayeleri çıkardıkları kitapları bir an önce satabilme iştiyakından kaynaklanıyor sanıyorum. Sanata destek çıkmaya çalışan ama bu konularda yeterli bilgisi olmayanlar birden yakalarını kaptırıveriyorlar. Eserini ortaya koyup kendini çekmeli mi? Bu da zamanımızda yeterli olmuyor. Tekrarlarsam, sanatı iyi bilen insanların tanıtımda yardımcı olmaları elzem.
O toplantıda “Hâlâ kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Çizgide en güzeli ve yeniliği yakalamak için uğraşıyorum.” Demiştiniz. Sizce bir sanatçı sürekli olarak kendisini yenilemeli mi? Yurt içindeki ve yurtdışındaki gelişmelere göre sanatında yeni denemeler yapmalı mı?
Şüphesiz. Sanat bütün zamanları kuşatan bir etkiye sahip. Sanatçı da bu etkiye uyum sağlayarak, devamlı yenilenerek, zamanın kapasitesine uygun temiz eserler ortaya koymalıdır.
Türkiye’de mizah dergiciliğini, gazetelerin mizaha ve mizahçılara bakışını, karikatüristlerin günümüzdeki durumunu nasıl görüyorsunuz? Karikatür sanatında bir gelişme görüyor musunuz?
Evet demek mümkün değil. İfade ettiğim gibi, (belki istisnaları olabilir), eserleri ahım şahım olmasa da ortalarda gezdirilenler oldukça ve toplumun ve eğitimin şimdiki gidişatı devam ettikçe gerçek karikatür sanatının gelişmesi çok zor.
Bugün Türkiye’de ressamlara, karikatüristlere, çizerlere verilen değeri nasıl buluyorsunuz? Gerek halk gerekse devlet kademesinde sanatçılarımız hak ettikleri ilgiyi görebiliyor mu?
Eğitim erozyonu devam ediyor. Devlet kademelerinde kültür sanatı sürdürmek için görevlendirilen insanların çoğunluğu, bu değeri özümsememiş oldukları için gerçek sanatçıları lanse edemiyorlar. Bir gün bir belediyemize yeni bir kültür müdürü atanmıştı. Ben de o belediye bünyesinde kurs veriyordum. Kursumuzdaki talebelerin çizgilerinin yer aldığı mütevazı bir dergi çıkarıyordum. İl işi dergimizin yayınını durdurmak oldu. Bizzat gidip bu hususta konuşmak istedim. Belediyenin, onlarca, çok kaliteli kâğıt ve baskı kullanılarak dağıtılan tanıtım broşürlerini dikkate almayarak, dergimizi mali sorunlar yüzünden kapatıldığını ifade etti. Ben de “Beni tanıyor musunuz?” diye bir soru sordum. “Hayır, tanımıyorum.” dedi. “Peki, şehrimizde tanıdığınız bir sanatçı var mı?” dedim. Tanımadığını söyledi. Ben de safça, “Peki nasıl bu hizmete talip oldunuz?” diye sorunca bir cevap veremedi. Bu hâlin yine bazı istisnalar dışında hâlâ sürdüğünü görüyorum.
Çizginiz ile özellikle muhafazakâr camiada sevilen ve hürmet edilen bir isimsiniz. Sizden önceki nesilden rahmetli Vehip Sinan’ı hatırlıyorum. O da ömrü boyunca dindar çevrelerde ve gazetelerde karikatürler çizdi, çizgi romanlara imza attı. Gönüllerde taht kurdu. Ne muhteşem karikatürleri vardı. Ve onlar ne kadar çok şey anlatıyorlardı. Âdeta memleket meselelerini bir karelik karikatürle herkese izah ediyordu. Vehip Beyle görüştünüz mü, tanışır mıydınız? Onunla alakalı olarak neler söylemek istersiniz? Müşterek bir hatıranız var mı?
Çok teşekkür ederim. Ben bir ara Zafer Dergisinin idari kadrosunda bulundum. Bir gün İstanbul’daki büromuzda otururken teşrif etti. Çok heyecanlandım. Mütevazı, güler yüzlü ve çok sevimli hâliyle bizimle sohbet etti. O zamanlar dergide “Kuşlar” başlığı altında bir karikatür sayfam da vardı. Ne sorduğumu ve ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum. O meşhur çizgi karakterlerini sormuş olmalıyım ki, gömlek cebimdeki kalemi isteyip hemen iki sayfa karakter çizimi yaptı. Hâlen onları muhafaza ediyorum.
Yine yaşayan usta ressamlardan Gürbüz Azak ile tanışıklığınız var mı? Biraz da Gürbüz Azak’tan bahseder misiniz?
Hayatım boyunca hep utangaç oldum. Birini rahatsız etmekten çok çekinirim. Topluluk karşısında ne konuşacağımı unuturum. Bu yüzden çok az sanatçıyla bir arada olabildim. Dergideki bir arkadaşımla Gürbüz Azak Bey’in bürosuna uğramıştık. O zamanlar dergimizin kapak yazısını kendine has bir karakterle fırça kullanarak yazıyordu. O ayın kapak yazısını almak için uğramıştık. Dergimizin bürosuna çok yakın olan kendi bürosunun çok güzel olduğunu hatırlıyorum. Büyük masasının üzerine bir halı sermişti ve masanın üzerinde iki tane yuvarlak ve düzgün taş vardı. Halıyı ve taşları doğallığı hatırlatsın diye bulundurduğunu, arada bir taşları elinde yuvarlayıp bu hazzı duymaya çalıştığını söyledi. Masasının hemen karşısında bir şövalede bitmemiş hâliyle yağlıboya bir çiçek resmi vardı. Diğer odada büyükçe bir televizyon vardı ve yabancı bir haber kanalı açıktı. Bir zaman sonra tanıdığı meşhurlarla ilgili bir kitap kaleme almış, portrelerini de ben yapmaya çalışmıştım. Kitabı hatıra çıkınımda muhafaza ediyorum.
Sanırım Adapazarı’nda bazı mekânlarda gençler için kurslar veriyorsunuz. Gençlerimizin çizgi sanatına bakışı nasıl, ilgi duyuyorlar mı? Azimleri, gayretleri nasıl, yetişiyorlar mı?
Salgın hastalık imtihanından önce belediyemizin bünyesinde uzun zaman kurs verdim. Taş isimdeki dergimizin 65. sayısı yayımlandıktan sonra, yeni çıktığını söyledikleri bir kanunla artık emekli sanatçılara yer veremeyeceklerini ifade ederek kursumuz ve dergimiz kapatıldı. Öğrencilerimle büyük üzüntü yaşadık. Kurs verdiğim seneler boyunca birçok dosya çalışmaları yaptık. Öğrencilerimin başarılarına şahit oldum. Safranbolu ve Göynük kasabalarının bir örneği olan Taraklı kasabamıza gezi yapıp özel sayı çıkardık. Diğer kasabalarımız için de planımız vardı ama kursumuzun ömrü vefa etmedi.
Eskiden edebiyat sanat dergilerinde desenler olurdu. Bilhassa şiir ve hikâyelere desenler çizilirdi. Bu çizgiler de dergiye bir güzellik katıyordu. Bugün ne yazık ki bu da yapılmıyor. Şiirler dümdüz sayfalara konuyor. Ne dersiniz? Basından sonra dergiler de çizgi ile aralarına mesafe koydu mu, öyleyse bunu niçin tercih etti?
Malumunuz edebiyat ve sanat dergilerimiz, sevenlerince büyük fedakârlıklarla yayınlanmaya çalışılıyor. Telif ücreti ödemesi bir kenarda dursun, birçoğu dergiye gönül verenlerin cep harçlıklarıyla gerçekleşiyor. Bu yüzden çizerlerin de fedakârlık yapıp destek olmaları gerekiyor. Sanatın dumura uğradığı zamanımızda her hâlde bu mümkün olmuyor. Âcizane ben Zafer ve Bizim Külliye dergilerine katkı sunmaya gayret ediyorum.
Mizahın ciddi bir iş olduğu hep söylenir. Ama pek çok mütedeyyin aile de çocuklarının karikatür çizmesini istemiyor. Sanırım bazı mizah dergilerinin belden aşağı çalışmalara çokça yer vermesi ve müstehcen yayınlardan kaynaklanıyor. Sizce bazı mizah dergileri bu sanata zarar verdi diyebilir miyiz? Seviyeli mizah yapmak çok mu zor?
Tespitiniz çok doğru. Kurs zamanlarımızı hatırlıyorum. Gerek çocuklarımız ve gerekse daha büyük yaşta olan talebelerim kursa katıldıktan sonra “Ben karikatürün böyle olduğunu bilmiyordum.” itirafını yaparlardı. Özellikle grafik karikatür sanatı dünyanın en zor sanatı olarak tarif edilir. Düşünün, bir konu üzerinde titiz bir araştırma yapılacak, yapılan araştırmadan çıkan değerlendirmeler elemeye tabi tutulacak ve o konuyu temsil edecek semboller seçilecek, konu çok derin ve ağır olsa da tek bir karede istenilen mesaj verilecek. Üstelik bu mesaj en az çizgiyle verilecek ve çok gerekmedikçe mutlaka yazısız olacak. En kuvvetli tarafı da özgür yorumlara kapı açacak ve arkasında bir öykü barındıracak. Eğer insanlara rahatsızlık verenleri rahatsız edecekse, bunu masum zihinleri karalamadan yapacak. Renkli bir çizim yapılacaksa o manaya uygun renkler seçilecek. Leke dengesine sadık kalarak gözleri ve zihinleri yormayacak. Üstüne üstlük en azından bana göre müşahhas siyasete girmeden, bütün farklılıklara rağmen düşünen herkesin onayını ve takdirini kazanacak. Yani yaşadığı toplumda ve diğer iklimlerde birleştiricilik derdini taşıyan bir eser olacak. Cihanşümul olacak.
Karikatürün hep güldürdüğü düşünülür. Hâlbuki bazı karikatürlerin okuyucularını hüzünlendirdiğini hatta ağlattığını söyleyebiliriz. Mesela Filistin dramını anlatan Hanzala, bu konuda çok başarılı. Şüphesiz karikatür de mesaj vermeli. Size göre Türkiye’deki sanatçılar bunun farkında mı? Dünyada bugün onca acılar yaşanıyor. Göçmenlerin hâli ortada. Çizgi sanatı bu konuda nasıl kullanılabilir? Mesela siz tamamen göçmen toplulukların ıstırabını dile getiren bir sergi açmak ister misiniz?
Karikatür gülmece sanatı olarak tarif edilir. Ancak belirttiğiniz Naci el-Ali’nin Hanzala tiplemesini ön plana alırsak, çizgiler karikatür sanatını temsil etse de, mesajı bambaşka bir iklimde yer alır. Düşündürürken ağlatan çalışmalar. Mutlaka siz de araştırıyorsunuzdur ülkemizde birkaç dertli çizerin dışında, insanların savaş, göç ve dramlarına ait çizgi paylaşımları sadece birkaç göçmen sanatçının çizgilerinde yer alıyor. İnşallah arzu ettiğiniz bir sergi gerçekleşir ve ben de yer almaya çalışırım.
Sizin çizgileriniz düşündürme odaklı. Son derece anlamlı, ufuk açıcı karikatürleriniz, resimleriniz var. Ve çoğunlukla iyimser bir ruh tabiatıyla insanları mutlu eden ama ince eleştirisini de bünyesinde barındıran kıymetli eserlere imza atıyorsunuz. Sanırım bu sizin hususiyetiniz. Çizgide eleştiri nasıl olmalı, ne kadar olmalı? Bu konuda sınırlar çizilebilir mi?
Birkaç cevap önce ifade ettiğim gibi, seviyeli karikatür çizmek büyük emek istiyor. Bazen tam yayınlamaya geçerken, küçük bir nokta da olsa yanlış anlaşılabilir kaygısıyla vazgeçtiğim çalışmalar olmuştur.
Çizgi sanatı, televizyonlarda ve giderek yaygınlaşan sosyal medyada, internet gazetelerinde kullanılabilir mi? Buna ihtiyaç var mı? Yoksa daha ziyade kitap odaklı mı olmalı?
Yazısız grafik karikatür, eğer hakkı verilmişse arka planında bir öyküyü barındırdığı için ve özgür yoruma kapı açtığı için çoğu zaman bir makaleden çok daha fazla tesir edebiliyor. Yeter ki, muhatabı, karikatürü okumak için biraz gayret sarf etsin. Gayret sarf ettiği için bir yazıdan bin kat daha etkili akılda kalıcılığa sebep olabiliyor.
Bugüne kadar pek çok uluslararası ödüller aldınız, sergiler açtınız. Muhtelif gazetelerde çizgi bantlarınız yayımlandı. Şunu merak ediyorum. Ailede sizi takip eden var mı? Suroğlu Ailesi’nde yeni sanatkârlar yetişiyor mu?
Evet, ailemde çizgilerim takip ediliyor. Ancak espri yetenekleri olmasına rağmen şimdiye kadar sahneye çıkan olmadı.
Biliyorsunuz Türkiye’nin iç ve dış düşmanları hep olmuştur. En son FETÖ’nün teşebbüsüyle kanlı 15 Temmuz İhaneti’ni yaşadık. Dış ülkeler boş durmuyor. Hudutlarımızda PKK eliyle bölücü devlet kurmaya çalışan emperyalist ülkeler var. Size göre Türkiye’miz böyle bir durumda iken çağın tanığı olan aydınlara, bilhassa sanatçılara ne gibi görevler düşüyor? Vatan sevgisini genç nesillere aşılamak için neler yapılabilir?
Dünyayı yanlışlardan ayıracak bir potansiyelimizin olduğu bilindiğinden dünyevi devletler her an yeni çelmeler peşinde. Maddi olmasa da manevi çelmeler yediğimizin farkında olarak sanatçılara düşen görev, üstümüze yığılan külleri fark ettirmek adına eserlerini canlı tutmalarıdır. Vatanımızı işgale uğratmama kararlılığıyla canımızı ortaya koyarken, en az onun kadar, hatta ondan daha tehlikeli olan manevi işgal için ruhumuzu diri tutmamız şart. Hangi sanatla uğraşırsa uğraşsın bu hususta hassasiyet sahibi sanatçılara destek kapılarının ağzına kadar açık olması gerekir. Maalesef yeterli ilgiyi göremiyoruz. Geleneksel sanatlar kadar, değerlerimizle barışık her sanat azami ilgiyi hak etmiyor mu? Kalıplaşmış anlayışlardan uzaklaşıp, her faydalı hareketi destekleyerek özgürlüğe kanat açmamız elzem.
Sizin çizgilerinizde akıl, his ve kalp bir arada. Kendinize has mükemmel bir tarzınız var. Zaman zaman bazı Batılı karikatüristler mukaddeslerimize, bilhassa Peygamber Efendimize hakaretler ihtiva eden çalışmalar yapıyorlar. Size göre bir sanatçı inançlara karşı nasıl davranmalı? İyilik ve kötülük arasındaki kadim savaşta çizere düşen görev nedir?
Dâhil olduğumuz değerlerimize göre, hakaret edenlere karşı cevap hakkımızı göz ardı edemeyiz. Ancak hezeyanlara karşı aynı metodu kullanmak bize yakışmaz. İnancımıza hasım olanlara karşı onların tabi oldukları inanca küfretmeden, âdeta ruhlarının sinirlerine dokunarak yaptıklarından utanç duymalarına sebep olacak karşılıklar verilebilir. En azından ben bu metodu kullanarak uygulamaya çalışıyorum.
Siz çocuklara çok önem veriyorsunuz. Hatta hikâyelerinizi Çocuksu adıyla kitaplaştırmıştınız. Malumunuz olduğu üzere, sanatın gelişmesinde çocuklukta atılan tohumlar çok önemlidir. Çocuklarımıza genelde sanatı özelde karikatür ve resmi sevdirebilmek için neler yapılmalı? Ailelere, Milli Eğitim’e ne gibi görevler düşüyor?
Allah razı olsun. En derin yaralarımızdan birine parmak bastınız. Kendi sanatım adına ifade etmem gerekirse, Milli Eğitim sistemimiz gerçekten özgür düşünceyi destekleyen gerçek karikatür sanatını sahiplenmelidir. Gerçek karikatür sanatında eğitim verebilecek sanatçı çok çok azınlıkta. Ancak sahnede olan sanatçılarla öğretmenlerimizi bir araya getirip seminerler düzenlenebilir. Şahit olduğum ve çok etkilendiğim en hazin hareket, sanatçı eğer bir kurumdan emekli olmuşsa artık onun eğitimde yer almaması gerektiği kararıdır. Sanatçı nasıl emekli olur bir türlü havsalam almıyor. Esas tecrübe zaman geçtikçe pekişir. Tam istifade etme zamanında böyle bir bakış, ancak gönül gözü yitirildiğinde gerçekleşir diye düşünüyorum.
Son olarak çizgi sanatını seven ve yapmak isteyen gençlerimize ve meraklı yetişkinlere tavsiyelerinizi alabilir miyiz? Ne yapsınlar, nasıl hareket etsinler?
Uğraşmak istediğimiz sanatı geliştirebilmek ancak o sanatı çok sevmeyle mümkün olur. Seven bir insan sevdiğinin peşini hiçbir zaman bırakmaz. Hangi yaşta olunursa olunsun içinde sanat sevgisi taşıyan herkes mutlaka bir sanatta karar kılıp o sanatı hayatının bir parçası olduğunu kabul etmelidir. Hayatı disipline etmek, içindeki güzellikleri dışarıya aksettirmek yaşamanın manasını kazanmak demektir. Karikatürü seçmek isteyenlere gelince: Resmi iyice öğrendikten sonra, karikatüre yönelmenin en tesirli ayağı, iyi bir karikatüristle tanışmaktır. Gerekirse onunla birlikte çalışabilmektir. Karikatüristle çalışma imkânımız yoksa çizgisini en çok beğendiğimiz bir karikatüristi ustamız olarak telakki edip, aynen onun çizgilerini taklit ederek çalışmalara başlamaktır. Bütün karikatüristler mutlaka bu yolu kullanmışlardır. Zaten bir müddet sonra çok çalışmanın ve incelemenin bir sonucu olarak kendi çizginizi oluşturuyorsunuz. Her gün ama her gün mutlaka bir şeyler çizebilmelidir. Çaresi ise insanları ve çevreyi gözlemlemek, espri bulmada yararı olacak kitapları okumak, en kısa yol olan aforizmaları incelemek, kendini ve insanları sorgulamaktır.
Osman Beyefendi sorularıma vereceğiniz cevaplar için çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.
Kadirbilirlikle beni sayfalarınıza taşıdığınız için şükranlarımı sunuyorum. Ortaya koyduğunuz dengeli yazılarınızla ve hasbiliğinizle her daim sevgimizi ikrar ettiğimiz siz değerli kardeşime bereketli çalışmalar diliyorum. Kalbi dua ve saygılarımla…
ÇİZGİYE ADANMIŞ BİR ÖMÜR
Osman Suroğlu 1955 doğumlu. 1977 yılında İnşaat mühendisliğinden mezun oldu. Karikatür sanatıyla lise yıllarında tanıştı. Genellikle grafik karikatür anlayışıyla, ulusal gazetelerde çalışmaları 6 yıl aralıksız yayınlandı. Kuşbakışı ve Mehmet çizgi bantlarını yayınladı. Birçok dergide ve TRT de çalışmaları değerlendirildi. 30 civarında kişisel karikatür ve desen sergisi gerçekleştirdi. 2015 yılında Başbakanlığa bağlı TİKA’nın desteğiyle Filistin Ramallah’da “Dostluğun Çizgisi” isminde karikatür sergisi açtı. Okullarda karikatür gösterileri yaptı. Bazı şehirlerin kültür programlarında yer aldı. Çocuk kitapları resimledi, logo çalışmaları yaptı. İkisi ortak 15 kitabı yayımlandı. Kitaplarından biri yaşanmış öykülerinden oluşmaktadır.
Katıldığı ulusal ve uluslararası yarışmalarda (altısı birincilik) çeşitli dereceler kazandı. Romanya’da düzenlenen dünyanın en kapsamlı portre karikatür yarışmasında 20 çizer arasında yer aldı. Yarışmalarda dereceye girdiği ülkeler: Amerika, Fransa, Almanya, Belçika, Romanya, Japonya, Slovenya, Tanzanya, Endonezya, Portekiz, Kore, İran, Makedonya, Bosna Hersek ve Meksika’dır. Belçika’da jüri üyeliği yaptı.
Arkadaşı Yasin Elmacı ile birlikte karikatürün yakın arkadaşı olan üç boyutlu animasyonlar gerçekleştirdi. Büyük kısmı reklam ve eğitim alanında değerlendirildi. TRT Çocuk için ürettikleri “Boyalı Karga” animasyonları TRT tarafından uygun bulundu. 2014 yılında ESKADER tarafından yılın karikatürcüsü seçildi. Ayrıca FOLKART ve FETA ödülleri de bulunuyor.