Bir zamanın başbakanı Hüseyin Hilmi Paşa(1909), "Oruç kafayla birbirimizle kavga ederiz" diyerek Bakanlar Kurulu toplantısını iftardan sonraya alırmış. Öyle ki Avlonyalı Ferit Paşa zamanında (1903-1908) iftar yaklaşınca bakanlar, devlet konularını bırakır, yemek konularını konuşmaya başlarlarmış. Maarif vekili Haşim Paşa da hep balık pilakisi tarifi yaparmış. Kibar bir zat olan Başbakan kızar lâkin ses çıkarmazmış. Bir gün ciddi bir meselede paşa söz isteyince:
"Paşa sen sus,balık pilakisi konusu gelince konuşursun" diyerek intikamını almış.
Tarih; içinde biraz mizah, biraz latife içeren diyalogların yaşandığı Ramazanlara şahitlik etmiş.
Rahmet, mağfiret, kurtuluşumuzun vesilesi umudumuz Ramazan-ı Şerif tüm güzelliği ile geldi. Bugünün bakanları Ramazan ayında, ülkemize musallat olmuş bir Covid 19 vakası üzerinde konuşmakta, çalışmakta. Polis uygulamalarda ateş ölçmekte. Sağlıkçılar âdeta uzaylı gibi vazifelerini yerine getirmeye çalışmakta. Yemek tarifi vermek bir tarafa yemek düşünecek halleri yok. Tarih farklı bir Ramazan ayına şahitlik ediyor.
Ramazan her daim olduğu üzere, aynı manevi iklimde tüm huzuru ile geldi. Değişen; dünya ile birlikte dertler.. İmtihanların boyutu farklı olan…
Bir Ramazan programında, Kosova'nın köyünde yaşlı bir teyzenin röportajını dinlemiştim. Keyifli bir sohbet ardından kendisine bir arzusunun olup olmadığını sordukları vakit, sevgilisinin sesine hasret bir kadın gibi; "Yıllar var ki ezan sesi ile oruç açmadık, ezan sesini çok özledik. "Dedi. Program yapımcısı iftar vakti elini kulağına atıp, ezan okuduğu anda vuslatın saadetini görmek etkileyiciydi.
Yoklukla imtihan olmayan varlığın kıymetini bilmezmiş. Ezan sesi duymadan yaşamak nasıl bir duygu, hiç yurt dışı tecrübesi yaşamadığım için bilmem, yaşamak da istemem. Kimilerine göre imtihan, kimilerine göre ders, kimilerine göre musibet herkes kendi perspektifinden bakmakta hadiseye.
Doğa yoruldu bizden diyen de var bu sükût halinden ürken de… Evde kalmaktan bıkanlar hat safhada… Camilere gidemiyoruz diye kahroluyoruz.
Sıkıntı çok, hüzünden yürekler kabardı, Ramazan hüznümüzü vakum gibi çeksin, sonu selamet olsun.
Sezai Karakoç üstadın dediği gibi: "Şükür ki insandan insana fark var."
Bir arkadaşımı Ramazan tebriği için aradığımda bana, oğlu ile Ramazan köşesi hazırladıklarını, her iftardan sonra sürpriz hediyeler alacağını, minik zarflar içinde de her güne bir etkinlik çekilişi yapacaklarını anlattı. Güzellikleri yaşatmak umut dolu, sevgi dolu yüreklerin harcıdır. Maneviyatı yaşamak İhlasla mümkün.
Bu sadeleşmiş, içimize dönük geçecek Ramazan ayı tüm huzuru ile sardı bizleri. Yaşanan hadiselerden alınacak ders ya da gaflet tamamen bireysel insiyatif ve nasip. Şerrin içindeki hayrı vakti saati gelince bize yine tarih gösterecek, yaşamadan bilmek mümkün değil..
Bugün tek elimizde olan, hükmümüzün geçeceği nokta, böyle güzel bir vatanda, dünyanın en güzel bayrağının altında nefes alıyor olmak, ezan sesini duyarak iftar yapacak olmak ve hastane camından dışarıya bakmak değil evimizin çatısı altında ailemizle birlikte olduğumuz için şükretmek.
Nefes alıp; aldığımız nefesi, verebildiğimiz için şükretmek.
Rabbim tüm hastalarımıza acil şifalar versin.