Hoşgörü, vatan ve millet sevgisi ile coşan, tatlı dili kullanan Barış Abi’nin nesliyiz biz.
Evet, bizim çocukluk yıllarımızda da Körfez Savaşı, terör, siyasi parti çekişmeleri, siyasiler arası düellolar vardı. Ama bu bizlerin küçük dünyasına korku, kin, düşmanlık olarak yansımıyordu. Bu kadar çokluk da yoktu, sobalı evler, sayılı kaloriferli evler varken, uçağa binmek lüks sayılabiliyordu. Ama sanki herkes çok çok zengindi. Çünkü çocuk olarak mutlu kalıp, hiçbir şeyin malzemesi edilmiyorduk. Hayatın öznesi mutlu çocuk olarak bizlerdik. Büyüklerimiz bizlere sevgi ile bakardı. Aile, komşu, eş dost ortamlarında kimse birbirini fikir, inanç ayrılığı yüzünden kırmaz, tartışmalara şahit olmazdık. Şehirlerde öyle maddi olanaklara göre düzenlenmiş kast sistemi de yoktu, herkes bir arada yaşardı. Birbirinin evladını kendi evladı bilir, korur, kollardı.
Öyle bin bir çeşit kitap, inanış şekli, doktora yapmış, okumuş yazmış her şeyi çok bilen, çok anlatan insanlar da yoktu, olsa da çok itibar görmezdi. Kabul gören kural güzel ahlaktı. Aldığımız ders saygı, sevgi, dürüstlük, merhametti. Teravih namazından kaçmaz, koşarak evlerde büyüklerimizin arasında saf tutardık. Okuma yazma öğrenmeden on kıta İstiklal Marşı’nı ezbere bilir, ezan okununca konuşuyorsak susar, yatıyorsak kalkar edeple ezan dinlemeyi bilirdik. Büyüklerimiz bizi sevdiği gibi biz de onları sayardık.
Arkadaşlarımızla paylaşırdık bir lokma simit de olsa bir kurşun kalem de… Ispanak da yerdik, annemiz sofraya ne getirirse baş tacı idi. Çünkü Barış Abi her Pazar sabahı gözlerimizin içine bakarak neyin bizim için faydalı olduğunu, tabağımızı nasıl silip süpüreceğimizi gösterirdi.
Günümüz manzarasına bakalım!.. Ekran yüzlerinin özel yaşamları ve ön plana çıkardıkları renkli hayatlar, bizim kültürümüzle yakından uzaktan ilgili mi? Çocuklarımız internet ve ekranlarda ruhlarını ne ile yoğuruyor? Kız çocuklarımızın hedefi Barbie bebek gibi olmak, hayali marka bir çanta, bir metropolde öğrenci olmak, erkek çocuklarımız henüz on sekiz yaşını bulmadan birbirine okullarda racon kesiyor, hayali yirmi beşini bulmadan kimsenin binemediği sıfır bir araca binmek, çok zengin olmak. Ortak paydaları pastane bile diyemiyoruz türlü kafelerde kendi ifadeleri ile takılmak. Eve de karnı tok gelmek. Zamanla sofrada bir arada bulunma yetimiz de yitirildi.
Nerede Barış Abi neslinin yetiştirdiği mutlu çocuklar. Böyle mi öğrendik biz toplum inşa etmeyi? Çevremizle ilgili olmak bir tarafa çocuklarımızı bilgisayar başından alıp gözlerinin içine bakamaz hale geldi büyük çoğunluğumuz. Kendi odasında kendine nasıl bir tuzak dünyanın kurbanı olduğunun farkında bile değiliz. Bir kesim için her şey çok, marka kıyafet, özel okul, bilgisayar, okunmayan kitaplar, yazılmayan defterler, kullanılmayan kalemler… Özel kocaman odanın içinde bir huzur, mutluluk, güven duygusu yok. Bir tarafta hiç olmayanların dünyası ile arada kurulan uçurum ayrı bir boyut. Herkes biricik, rahat ve iyi yaşam için çevresine gözleri kapalı koşuyor. Daha hızlı koşuyor, çok daha hızlı… Bu dünyanın bir parçası olduğu sorun kendi kapısının çalınca fark ediyor. Herkes zaman fakiri, ortada bir icat da yok. Büyük çoğunluk mutsuz olsa da istisnalar tabi ki var. Zürafa düşkünlüğü yaparken yitirdiklerimizi siz düşünün… Yine en iyi Barış Abi özetlemiş:
‘’Eski adamlar doğruyu söylemiş
Bir çiçekle bahar olmaz
Kişi kendini bilip sağa sola sormalı
Can pazarı bu oyun olmaz
Zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü
Sonunda şifayı kapıp da şaşırınca
Bana gel, beni dinle, iyi yaz
Defteri, kalemi al, iyi yaz’’
Doğa yeşil, gökyüzü masmavi, kötülükler, bencillik ve sorunlar ruhumuzun rengini griye, siyaha teslim almaya çalışsa da yine biz Barış Abi gözleriyle bakmaya devam edeceğiz. Bizler kapkara dünyayı istemiyoruz. Tüm renkler ahengi ile bizim. Çocukların hakkı olan renkleri kimsenin değiştirmeye gücü yetemez. Ağaçlar yine yeşil çocuklar siz yeter ki ağaçlara dokunmayı deneyin… Sevgi, sağlık dolu günlere…
Hey (hey) günaydın çocuklar (günaydın)
Hep güler yüzle karşılarsınız beni
Hey hey (hey hey) günaydın çocuklar (günaydın)
Sabah akşam bıkmadan dinlersiniz beni
Dün gece düşündüm de renkler olmasaydı
Yaşanmazdı bu dünyada
Korktuğum odur ki kapkara bir dünyayı
İsteyenler var aramızda
Oyun ister bazen büyükler, tabancalar, kılıçlar, tüfekler
Zevk meselesi bu, karışılmaz
Tartışılmaz zevkler ve renkler, sizin olsun bütün bu zevkler
Bırakın renkleri çocuklara
Hey (hey) günaydın çocuklar (günaydın)
Siz hiç kırmızı bir ağaç gördünüz mü?
Hey hey (hey hey) günaydın çocuklar (günaydın)
Gökyüzü neden mavi düşündünüz mü?
Başak sarı, çim yeşil, her şeyin bir rengi var
Değişmez doğanın dengesi
Mor, turuncu, sarı, eflatun, pembe, haki, çamur bile kahverengi
Sabırsızla beklerken acaba ne yazdı kimi anlattı neye değindi diye birde baktım Koca Yürekli Barış abi hemde öyle güzel değinmişsiniz ki okurken dalmışım sona vardığımı anlayınca dudaklarım küçük çocuk gibi öne düştü . Kalem öyle güzel birşey ki ve size öyle güzel yakışıyor ki her hafta o kalemi nasıl kullanacağınızı merakla bekliyorum. Yüreğinize sağlık.
İnşallah yeni nesilde bu eski günlerimizi yaşar ve geçkinlerinin kıymetini bilirler.ellerin det görmesin teşekkürler.