İnsan olmanın doğal ritminden, bizi kendisine köle eden teknoloji sayesinde uzaklaşmış bulunuyoruz. Günümüz dünyasında her şey çok hızlı ilerliyor. Bizler bu hızın içinde yerimizi belirlemek, korumak için her güne büyük bir güçle eşlik ediyor, özümüzle savaşıyoruz adeta.
Hızlı olmak, hızlı yaşamak, alışkanlık olmanın çok ötesinde modern dünyanın insanına itibar kazandıran bir meziyet olarak kabul görüyor. Başarı ile meşguliyeti eşitleyip, her şeyi aceleye getirme hastalığı halinde arkamızdan bir avcı kovalarcasına koşuyoruz.
Zaman kontrolümüzden çıkmış durumda, telefonlara bakacak zamanımız yok, geri dönüş yapma ihtiyacı bile duymuyoruz. Etrafımızı görecek halimiz yok, görmek istediğimiz kişileri de bize benzeyenlerden seçiyoruz. Şöyle bir bakınca bu olağanüstü yoğunluğun hayatımıza, topluma bir katkısı da yok.
Yediğimiz, içtiğimiz midemize düşmeden sosyal medyaya düşüyor, şöyle sıcacık ağız tadı ile çay keyfi yapmak, kahve içmek, muhabbet etmek çok eskilerde kaldı. Hangi ortama girseniz, yaş, cinsiyet, eğitim farkı gözetmeksizin herkesin gözü telefonda. Bir yere oturmaya gidince ilginçtir ki evin sahibi televizyondan gözünü alamıyor. Görgü kuralları alaşağı edilmiş durumda. Bağımlılıklar ilişkilerimizin düşmanı biz farkında olmasak da kabullenmek zor gelse de…
Makine icat edildi, modernizm adı altında sanayi toplumuna geçişle birlikte süratli bir değişim başladı. Bu rüzgâr hız kesmeden, enformasyon topluma geçiş yaptık. Hız ve teknoloji insanların hapishanesi oldu. Bir virüs gibi hayatımızın içine girdi. Fast-food tarzı başta olmak üzere, tükettiğimiz yiyeceklerden içeceklere kadar, alışveriş alışkanlıklarımız, arkadaşlıklarımız, insanların birbirini aldatması dâhil her şekilde evlerimizin içine sızdı.
Çok küçük adımlarla doğal ritmimize dönebilmek mümkündür. Sosyal medya kullanımını minimum seviyeye düşürmek, günün belirli saatlerinden sonra telefonunuzu uçuş moduna almak, yani teknoloji diyetine girmek. Sayıca az, ama kaliteli, sade kıyafetler giymek, daha doğal, sebze ağırlıklı beslenme tarzını seçmek, daha az aktiviteye katılıp, kendimize etkili zaman ayırmak, gerçek anlamda sevdiğimiz, bize katkısı olan samimi arkadaşlıklar kurup, kalabalık yığınlar içerisinde kaybolmamaktır. Kendimizi gerçekten önemi olan, anlamlı hedeflere odaklamak ve kişisel gelişimimize önem vermektir.
Özetle etkili yaşamak için zaman ayırmak. Bir gününüzü, bir haftanızı, saatlerinizi en çok ne ile uğraşarak geçirdiğinizi hesaplamaya başladığınız vakit, bugün meşgul olduğunuz alışkanlıkların geleceğinizi inşa ettiğini her daim hatırlamak lazımdır.
Yavaş yaşamak da modernliktir. Sadelik asalet belirtisidir. Bir fincan çayı tadını çıkararak içip, en meşhur kekinizi yapıp, bir arkadaşınızla tadına vararak muhabbet etmedikten sonra başarı, para ve hızın ne faydası olabilir ki?
“Ormana gittim, çünkü telaşsız yaşamak istiyordum; yaşamın temel olgularıyla uğraşmak zorunda kalmamak ve bana öğrettiği şeyleri iyice benimseyip benimsemediğimi bilmek. Ve öldüğümde aslında hiç yaşamadığımın farkına varmak istemiyordum.” Wladen- Ormanda Yaşam
Daha basit, sade, saf, hoşnut edici, keyifli ve maneviyatı yüksek bir hayata bel bağlamak, mutluluk ve sağlığın teminatıdır.
Ah ah!
Nerden başlayacağımı bilemedim. Sanırım bu kez ağır geldi yazınız, suçumu yazınızda gördüğümden. Hayatı doya doya değil de göstere göstere yaşamak oldu çağımızın hastalığı. İrademizi kullanamayışımız mı yoksa nefis mi yada göşteriş merakı yada kendimizi başkaları ile kıyase etmek mi bizi yakan bilemiyorum. Yazınızda da ifade ettiğiniz gibi bizlere şifa olacak tek çare KİŞİSEL GELİŞİM bundan eminim.
Yüreğinize ve Kalemize sağlık . Başarılarınızın devamını dilerim 🙂