RÖPORTAJLAR |
Eski zaman aşklarının bize cazip geldiği dönemleri yaşıyoruz bir nebze. Zaten komşunun çimeni hep daha yeşil görünmüştür gözümüze. Siyah-beyaz ve renkten uzak aşkın nostaljisine kapılıp duruyoruz. 21. Yüzyılda yaşayan bir eski zaman insanı olma fikri daha zaman ve zemin dışı geldiğini için belki. Bu noktada filmlere ve kitaplara sığınıyoruz. Karşımızda duran insandan kitaptaki insana, kalbimizde duran sevgiden filmdeki sevgiye kaçıyoruz. Başkalarının hüznü bizim acımızı hafifletiyor. Başkasının aşkı kendi kalbimizdeki sevgiyi sorgulatıyor. Bu hisleri yaşatan filmlerden biri: “ Sevmek Zamanı”.
Sevmek Zamanı, 1965 yapımı siyah- beyaz Metin Erksan filmi. Filmin teması surete aşık olmadır. Boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil’in ve resmin sahibi Meral’in öyküsünü anlatır. Her şey siyah- beyaz, iskelenin en güzel biçimiyle kullanıldığı, yağmurlu, buğulu bakışlı, küt saçlı ve naif Türkçe ile estetik bir filmdir.
Adam resme aşıktır . Aşkı üstündür. Tüm maddi değerlerden ötededir. Kendi hayalindeki üstün özneye aşıktır. Filmdeki şu diyaloglarda bu durum söz konusu:
– Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Ben senin resmine aşığım.
– İyi ama aşık olduğun resim benim resmim. İşte ben de buradayım. Söyleyeceklerini dinlemeye geldim.
– Resmin sen değil ki! Resmin benim dünyama ait bir şey. Ben seni değil resmini tanıyorum. Belki sen benim bütün güzel düşüncelerimi yıkarsın.
Resme aşık olma doğu masallarına ait bir inceliktir bir bakıma. Bazen bir resim bile olmaz. Rüyada bir suret görülür ve kara sevdaya düşülür. Bazen bir rüya bile olmaz ortada bir isim duyulur ve düşülür yollara. Suda akseden bir surete aşık olmak da bunlardan sadece bir tanesidir. Bu mesele birçok yerde karşımıza çıkar. Sabahattin Ali’nin Raif’i Maria Puder’ i bir tabloda görüp aşık olur. Maria Puder, tablosunu saatlerce izleyen Raif’in arkasında durmasına rağmen onu fark etmez. Çünkü o da ilk fotoğrafa aşık olur. Hareketsiz bir ifadenin donup kaldığı bir resmin insanda aşk duygusunu ortaya çıkarması patolojik gelse de gerçekliğin kendisidir. İnsan, henüz sırlanmış aynalar yokken bir duru suda kendi aksine aşık olmuştur ilkin. Sonra aynalar sırlanmış ve kendi aksini daha canlı görmeye başlamıştır. Yaratan’ın yarattığına kendinden bir iz bıraktığı sureti, eksik olan Adem ile Havva’nın elmasında tamamlamıştır. Surete aşık olma görünenin ötesinde bir histir. Yeni Türkü ‘ nün “Resim” şarkısında daha bir severiz bu hissi. Sevdiğimiz ve özlediğimiz birinin resmine bakmak da bu yüzdendir. Ya da cüzdanda taşınan resimler de öyledir.
Kürk Mantolu Madonna’da resme aşık olma şöyle ifade ediliyordu:
“ Büyük salonun kapıya yakın bir duvarın önünde birdenbire durdum. O andaki hislerimi, bilhassa aradan bu kadar seneler geçtikten sonra, anlatmama imkân yok. Yalnız orada, kürk mantolu bir kadın portresinin önünde, mıhlanmış gibi durduğumu hatırlıyorum. Bu portrede ne vardı?.. Bunu izah edemeyeceğimi biliyorum; yalnız, o zamana kadar hiçbir kadında görmediğim, garip, biraz vahşi, biraz mağrur ve çok kuvvetli bir ifade vardı. Bu çehreyi veya benzerini görmediğimi bilmeme rağmen, onunla aramızda bir tanışıklık varmış hissine kapıldım. Bu soluk yüz, siyah gözler; bu koyu kumral saçlar bana yabancı olamazdı. Ben bu kadını yedi yaşımdan beri okuduğum kitaplardan tanıyordum…”
İnsanın resme aşık olduğu gerçek bir dünyada bir gün resmin insana aşık olduğu devirleri yaşayacağız. Bir gün bir resim çıkacak duvardaki çizgiden başını kurtarıp hep onun karşısında saatlerce onu izleyen adamın peşinden gidecek. Belki hayalin karşılığı gerçektedir.
Sultan Ak
Müşfik Kenter ve Sema Özcan'ın başrollerini paylaştığı Sevmek Zamanı filmi bizlere "hayal" ve "hakikat"in zihnimizdeki çatışmanın sanata döküldüğü en güzel göstergesidir.