“Ey Sevgili (asm), o güzel adınla başlar hayatımız. Adını okunan ezanlarda duya duya büyürüz. Adı güzel, kendi güzel Muhammed (sav).”
Selim Gündüzalp
…
…
Olmasaydı, olmayacaktık. Her ne varsa bu alemde, onun için yaratıldı.
Yer, gök, melekler, ağaçlar, taşlar, kuşlar, cümle varlıklar, onun peygamber olduğunu, yaratılmışların en seçkini olduğunu biliyorlardı.
Merhametliydi, cesaretliydi, cömertti, çok yüksek bir ahlak sahibiydi, vefalıydı, heybetliydi, mütevazıydı…
İnsanların en zekisiydi, en akıllısıydı. Misafirperverdi, sade yaşıyordu, hayatına sadelik hakimdi, mütebessimdi…
Kararlı, kanaatkâr, mütevekkil, gayretliydi…
Kuvvetliydi, kudretliydi, metindi, sebatlıydı…
Adaletliydi, sabırlıydı, temkinliydi, hüsnüzan sahibiydi.
Bu kelimeler, gerçek anlamlarını onunla bulmuştu.
Onun hayatına bakarak, bu kelimelerin ne anlama geldiklerini öğrendik.
Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resulallah…
Salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah Resûlü…
…
Kırk yaşında peygamber oldu. Altmış üç yaşında vefat etti. Vefat edeceği dakikalarda ölüm meleği Azrail aleyhisselam, onun odasına o izin verince girebildi.
Tek başına bütün dünyaya meydan okudu. Allah’ın varlığını, birliğini, imanı, İslâm’ı, ahireti, ibadeti, adaleti, ebediyeti, geçmiş peygamberleri, geçmiş ümmetleri o öğretti.
Allah’ın bildirmesiyle gelecekten haberler verdi. Asırlar sonra gerçekleşecek hadiseleri anlattı. İslamiyet’in dünyaya hâkim ve hükümran olacağını söyledi. Söylediği her şey gerçekleşti. Bir kısmı da önümüzdeki senelerde gerçekleşecek Allah’ın izniyle ve yardımıyla. Onun haber verdiği her şeye kesin olarak iman ediyoruz.
…
Nasıl oturulur, nasıl kalkılır, alışveriş nasıl yapılır, karşılıksız iyilik nasıl?
O öğretti.
Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, ibadetlerde itidal-ölçü nasıl olur?
O anlattı.
Kâinat bize ne anlatır, hadiseler bize ne demek ister?
O tarif etti.
İstişare neden, nasıl yapılır, kime danışılır?
O gösterdi.
Her şeyde ölçü olmalıydı. Merhamette, sevgide, öfkede, övgüde, müsamahada, konuşmakta, susmakta, saygıda… Yemede, içmede, oturmada, kalkmada, uyumada, uyanmada… İbadette, itaatte, sabırda… Savaşta, barışta… Borçta, alacakta, alışverişte… Ölçü olmalıydı.
O açıkladı.
Çocuklarla şakalaştı, çocukları çok sevdi. Kız çocukları çok sevdi. İnsani münasebetlerin nasıl, ne şekilde olacağını anlattı.
…
Aklın, tek başına idrakten-anlamaktan aciz kalacağı her şeyi anlatıyordu.
Hasedin amelleri nasıl yiyip bitirdiğini, gıybetin en fazla gıybetçiye zarar verdiğini, laf taşımanın Allah’ı öfkelendirdiğini, her işittiğini söylemenin Allah’ı öfkelendirdiğini anlattı. Ara bozuculuğun Allah’ı öfkelendirdiğini anlattı. İnsanların kusurlarını araştırmanın, insanların kusurlarının peşine düşmenin Allah’ı öfkelendirdiğini anlattı.
O aslında tıpkı bir güneş gibiydi. Aydınlatılması gerekli olan bütün konuları açık seçik aydınlatıyordu, tarif ediyordu. O manevi bir güneş gibiydi.
…
O aslında tıpkı bir ayna gibiydi. İnsanlar ona bakarak kendilerine çekidüzen veriyordu.
O insanların hatalarını doğrudan değil, dolaylı yollardan, kırıp dökmeden anlatıyordu.
Affediciydi. Kendine karşı yapılan kusurların, hataların, yanlışların peşine düşmüyordu. İntikamcı değildi.
Beş vakit namazla birlikte yüksek ahlak sahibi olmanın Allah katında en değerli şey olduğunu, Allah katında yeterli olduğunu… Bu iki özelliğin, sadece bu iki özelliğin insanın hem dünyasını hem de ahiretini cennete dönüştürebileceğini anlattı.
Beş vakit namaza ve yüksek ahlaka vurgu yapıyordu.
…
Bilgiye, ilme, okumaya, kitaba çok büyük değer veriyordu. İnsanları okumaya, öğrenmeye, ilme teşvik ediyordu.
Onun bu teşviklerini rehber alan binlerce âlim, müçtehit, bilim adamı, matematikçi, hekim yetişti:
Başta Hz. Ali olmak üzere, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafii, İmam-ı Ahmed bin Hanbel, İmam-ı Malik… İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Eşari, İmam-ı Maturidi… El Kindi, El Cezeri, İbni Sina, Cabir İbni Hayyan…
…
Kendinden sonraki asırlarda yaşamış, yıldızlar gibi torunları vardı.
Sayacağımız isimlerin bir kısmı gerçek anlamda onunla akraba, onun torunları. Bir kısmı ise manevi anlamda onunla akraba sayılabilirler. Çünkü ahlaki ve manevi anlamda ona benziyorlardı:
Zeynel Abidin, Ömer bin Abdülaziz, Abdülkadir Geylani…
Mevlana Celaleddin Rumi, Yunus Emre…
Cüneyd-i Bağdadi, Ahmed Bedevi, Mevlana Halid-i Bağdadi…
Aziz Mahmud Hüdai, Emir Sultan, Seyyid Burhaneddin…
Seyyid Abdulhakim Arvasi, Süleyman Hilmi Tunahan, Üstad Bediüzzaman Said Nursi…
Gönenli Mehmed Efendi, Ali Ulvi Kurucu, Fethi Gemuhluoğlu, Hafız Abdurrahman Gürses…
Haluk Nurbaki, Celaleddin Ökten, Muzaffer Ozak, Ömer Tuğrul İnançer…
Hepsinin mekânları cennet olsun.
…
İnsanlık tarihinde tıpkı bir güneş gibi parlayan akrabaları, arkadaşları vardı:
Sadakatte eşsiz Hz. Ebubekir…
Adalette zirve Hz. Ömer…
Cömertlik timsali Hz. Osman…
Bilgide, ilimde deniz gibi Hz. Ali…
Harp dehası Halid bin Velid…
Cesarette benzersiz Hz. Hamza…
İlimde kendi dönemine ve sonraki asırlara öğretmen Hz. Ayşe…
Yine ilimde eşsiz bir başka sahabe Ebu’d Derdâ…
Evliyaların, ariflerin sertacı, peygamberimizin torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin…
Hepsinin ortak özelliği: Yüksek ahlak sahibi olmaları.
Allah hepsinden razı olsun.
…
Yirmi birinci yüzyılın bu sarsıntılı, bu sisli döneminde, bütün dünya aslında Fahri Kâinat Efendimiz Hz. Muhammed’in (asm) nurunu arıyor. Onun yüksek ahlakını arıyor. Onun getirdiği Kur’an-ı Kerim’in ahlakını, manevi huzurunu, manevi derslerini arıyor. Onun sünnet-i seniyyesini, onun bakış açısını, yaşayış biçimini arıyor. Allah’ın izniyle ve yardımıyla, dünya ve insanlık, aradığı manevi aydınlığa kavuşacak. Bunun için atılacak ilk adım, onu örnek almak, ona benzemek.
…
Adı güzel kendi güzel Muhammed (asm)…
Evet, senden 1400 yıl sonra yaşamaya başladık bu dünyada.
Senin hatırına, senin yüzünün suyu hürmetine yaşayabiliyoruz.
Yeryüzü, yerler ve gökler, senin hatırına yaratıldı. Senin hatırına yaşayabiliyor.
Senin nurun bu dünyadan ayrıldığı zaman biliyoruz ki kıyamet kopacak.
Aziz hatıran, hayatın, şemailin, sünnet-i seniyyen, hadislerin, çok yüksek ahlakın kitaplarda kayıtlı.
Bütün bunları ne kadar biliyoruz, ne kadar yaşayabiliyoruz?
Bizi tanıyan insanlara seni ne ölçüde hatırlatıyoruz?
Sen cisim olarak aramızda değilsin.
Ama manevi anlamda, nurunla, sünnet-i seniyyenle, hadislerinle, siyerinle, eşsiz hayat hikâyenle, sergilediğin güzel örneklerle aramızdasın.
İlk doğduğun dakikalarda bile “Ümmetim! Ümmetim!” diye ağladığını kitaplarda okuyoruz.
Ümmetine olan düşkünlüğünü Kur’ân-ı Kerim’den ve hadislerinden öğreniyoruz.
Eğer bugün hâlâ değer görüyorsak, itibar görüyorsak, bunun kaynağı sensin.
Ya Rabbi! Bizi Fahr-i Kâinat, Mefhar-i Mevcudat, Server-i Enbiya Hz. Muhammed Mustafa’nın (asm) ahlakıyla ahlaklandır. Amin.
…
Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resulallah…
Bi aded-i zerrât-ı kâinat ve mürekkebatihâ…
Salât ve selâm senin üzerine olsun ey Allah Resûlü…
Kâinatın zerreleri adedince, yaratılmışlar-yaratılacaklar adedince.