Son zamanlarda fotoğrafçılığa karşı ciddi bir merakım oluştu. Zamanın içinde, bir kareyi yakalamak. Sıradan bir kare değil. Bakınca, her gören gözde hayranlık uyandıran kareler. Geçen zamanın, yalancılığına inat edercesine. İnsana dair, eşyaya dair, içinde olduğunuz herhangi bir âna dair. Sadece gözün gördüğü görüntüler değil, his dünyamızı harekete geçiren rüzgârlar gibi. Esip esebildiğine, muhatabı olduğu yürekte, yaşanmış nice hatıra karelerini canlandırarak.
Sahi merak ettim. Fotoğraf makinaları görünen âlemi çekiyor da, görünmeyen iç alemimizin fotoğrafları… Hani gözümüzü kapayınca bir anda kopup gelen o kareler. Onlar nasıl çekilir, hangileri çekilir, ne olur da girer kadraja… Öyle ya da böyle kendi adıma bilimsel tarafını çok iyi bilmiyorum ama bir şekilde çekiliyor işte. Ve zamandan süzülüp gelip hafızamıza kayıt oluyor.
Muhteşem değil mi? Sadece bize özel. Şahsi, eşsiz bir arşiv. Sadece bizde saklı. Kimi kareler mutluluğumuzu anlatıyor, kimi acıları, hüzünleri, heyecanları. Bazen bir kare, bir filmin başlangıcı oluyor. Bir sinema izliyoruz. Orda olduğundan bile haberimizin olmadığı. Alıp götürüyor bizi, biz yapan süreçlerden birine.
Biz denen şey, bu karelerin bileşimi değil mi? Ya da görüntülerin. Biz onlardan ibaretiz. Zamana attığımız imza. Bizim hiç olmadığımız zaman dilimlerinden, bir daha hiç olmayacağımız zamanlara inat, ben de geçtim dünyadan diye delilimizdir. Ve biz ne yaptıysak odur. Tercihimizdir, tecrübemizdir, hatamızdır, acımızdır, sahip olduklarımızdır ya da olamadıklarımızdır.
Eminim oluyordur herkese. Yaşanılan andan bir şey hafızaya çağrışım yapıyor. Benzer kareler peş peşe geliveriyor aklın ve gözün önüne. Arkasından ruhumuz şimşek hızıyla o anlara gidip gelmeye başlıyor. Yâd ediyor belki hüzünle, belki umutla, belki neşeyle. Belki ikram oluyor, belki uyarı, belki ders belki hatırlatma… Artık ne murâd edildi ise. Bu kayıtlar olmazsa unutuyoruz zaten. Nisyan kelimesi ne güzel anlatır, biz insanın bu huyunu. Unutuyoruz iyiyi, güzeli, nimeti, vefayı, sevgiyi, muhabbeti, aşkı… Unutuyoruz acıyı belâyı, derdi, tasayı, varlığı, yokluğu…
Albümleri çıkarıp baktığımız gibi, hatıraları çıkarıp hafızadan zaman zaman gözden geçirmek mi lâzım acaba? Yarın daha güzel kareleri çekebilmek için. Son an denen o anda, ömür defteri kapanırken, başrolü oynadığımız film biterken yüzümüzde tebessümle izlemek için galayı…