Bir yazarın hayatını araştırmaya, onun biyografisini yazmaya heveslendiğinizde aklınızda ilk beliren mesele onun kimliğini tespit etmeye çalışmak oluyor. Ben de Ömer Seyfettin hakkında okumalara başlayınca onun kimliği hatta kim olduğu konusunda bir tanım yapma ihtiyacında hissettim kendimi. Buna göre ana başlıklarım ve alt başlıklarım belli olacaktı. Onun nelerle uğraştığı, hayatının kırılma noktaları gizemini koruyan bir muamma gibiydi önümde. Yüzyıl önce yaşamış birinin hayatı hakkında edinilecek en doğru bilgiler onun kendisi hakkında yazdıkları olacaktı hiç şüphesiz. Bu konuda yeterli kaynak yoktu elimde. Sadece bu konuda bana ipucu verecek eserleri duruyordu kitaplığımda. Bu kimlik arayışında gösterdiğim cesaretim bir kalıba sığmayacak kadar çok yönlü olan yazarın meziyetlerini görmemle doğrusu biraz kırıldı.
Yazar hakkında neler yazıldığını incelerken Mehmet Nuri Yardım’ın yıllar önce kaleme aldığı biyografi çıktı karşıma. Ardından Tahir Alangu’nun “Ülkücü Bir Yazarın Romanı” alt başlığıyla sunduğu eser geldi. Ulusal tez merkezinde yazar hakkında yazılmış onlarca tez vardı. Hülya Argunşah’ın Ömer Seyfettin’le ilgili yaptığı derlemeler, incelemeler gündemimdeydi. Nazım Hikmet Polat’ın yazarın şiirleri hakkında yaptığı araştırma, Ihlamur Dergisi’nin Ömer Seyfettin’i hatırlatmak için yaptıkları da dosyama girmişti. Yine Ali Ayçil’in Uzun Hikâyesi’ne katılanlarla yaptığı program da izlenmeye değer bir kayıttı benim için. Bunların yanında Ömer Seyfettin’in video kanallarında seslendirilen hikâyelerini de dinledim. Yazarı tanıtmak için yapılan kısa biyografik bilgiler içeren çalışmaları da görme fırsatım oldu.
Bütün bunlar bana usta hikâyeciyi tanımak için yolculuğumun ne kadar uzun olduğunu gösterdi. Bu yazının asıl konusunu teşkil eden soruya dönecek olursak, yazarın kimliği hakkında elimde şöyle bir liste oluştu:
Her yönü ayrı bir inceleme konusu olacak kadar zengindi. Otuz altı yıllık kısa bir ömre bu kadar yoğun işi sığdıran yazarın günümüzde de eserlerini okutan yönü hikâyeciliğidir şüphesiz. Onu daha iyi tanımak için yakın arkadaşı Ali Canip Yöntem’in onun hakkında yazdığı biyografiyi de incelemek gerekir. Ali Canip’in eserini özellikle yazının sonunda zikretmemin sebebi en azından bu eseri okumanız içindir.
Bütün kimliklerin içinde Ömer Seyfettin’e en çok yakışanı hikâyeci olmasıdır. Büyük oranda gerçek hayattan beslenen ve estetik bir dünyada yeniden şekillenen hikâyeler onun hayatını ve kimliğini anlamada en önemli yol gösterici de olacaktır. Halk irfanına ve kültürüne duyduğu hayranlık eserlerinin satır aralarında kendini göstermektedir. Ömer Seyfettin kimdir sorusuna verilebilecek en doğru yanıt, hikâyecidir şeklinde olacaktır. Ömer Seyfettin dosyam bu yazıyla son bulmayacak. Belki bir eser hacmine ulaşacak yazılarımı yıl boyunca ara ara yayımlayacak, ölümünün yüzüncü yılı münasebetiyle Ömer Seyfettin’in sesini duyurmaya devam edeceğim vesselam.
Yazınız akıcı, samimi, sürükleyici ve araştırma isteği uyandıran bir yazı olmuş. Zumreniz olarak sizi tebrik ediyorum. Mütevazi uslubunuzu takdirl edere başarılar diliyorum.
Songül Hanım değerli yorumunuz için teşekkür ederim.