Özellikle de bayramlarda gidilen lunaparklardaki aynaları hatırlıyor musunuz?
Elimiz cebimizde, parmaklarımıza dokunan ufak demir paraların en azından birini feda edip etmemek konusunda uzun uzun düşünürken diğer kapıdan çıkanların suratlarına bakar ve o an kararımızı verirdik.
İşte, tenha koridorda birkaç çocuk daha var. Onlar da aynen sizin gibi; kim bilir kaç el öperek toplamış oldukları bozukluklarından bir kaçına, sadece kendilerini aynada görmek için kıymışlar. Fakat sabit durmak yerine birer adım öteye gitmekte veya beriye gelmekteler veya kafalarını ileri geri yapıp oynatmaktalar yahut gözlerini kocaman açıp dillerini bir karış aşağı sarkıtırken parmaklarıyla aynada bir şeyler gösterirken karınlarını tuta tuta, kıvrıla kıvrıla gülmekteler…
Ne görüyorlardı peki?
***
O da ne? Bu iki çubuklu lolipop gibi ince uzun iki bacak üzerine toplanmış, kafası ve kanatları olmayan bir leyleğe benzeyen… Dur, o da kim; bir goril gibi kolları ayaklarına kadar uzamış, anlı bir su kabağı kadar uzun şu nokta gözlü mahlûk nasıl olmuş da benim elbiselerimin bir benzerini giymiş? Oyy, ne oldu da böyle “S” harfi oldum, bari kimse görmesin beni, hele sınıftaki güzel kızlar!..
Hayatımızın çeşitli yıllarında bizleri şekilden şekle sokan boy aynalarıyla karşılamayan var mı, sanmam…
***
İşte, bizleri böyle yani kendi görüntümüze şaştığımız hallere sokan aynalardan en sonuncusunun adına “pandemi” dediler!
Bu koridora biraz da mecbur kalarak sokulmuş olsak bile, inat edip ayak direyip aynaların karşısına yürümek istemesek bile, neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz için gözlerimizi sımsıkı kapatsak bile, sonunda kendimizi gördük…
Kimimiz, lunaparklardaki tepkinin bir benzerini verdik; bu ben miyim, dedik. Kendimizi tanıyamadık ya da tanımak istemedik veya çevremizdekiler tarafından tanınmamızı istemeyip etrafımıza bakındık.
Fakat öyle de olsa böyle de olsa, işte kendi kendimizin karşısında duruyorduk ve kahkahalarla gülmek veya feryat edip ağlamak, biraz bizim kendi tercihimizdi.
***
Evet, evde kalmayı kendimiz istemiş değildik ama aynamızda gördüğümüz şekil büyük ölçüde bizim seçimimizdi. Çünkü bir minik hareketimiz, görünen biz’in bütününü yeni bir biçime çeviriyordu. Şöyle yapsak başka, böyle dursak daha farklı bir hale geçiyorduk.
O zaman, yapmamız gereken şuydu:
Bizi güldüren veya ağlatan biz’lerden birinde karar kılacaktık.
***
İşte pek çoğumuzun, bir türlü izleyemediği filmleri bulup seyretmesi, yine çoğumuzun yıllardır okumak isteyip de fırsat bulamadığı kitaplara sarılması hep ansızın karşımıza çıkan bu son “aynalar koridoru”nda oldu.
Bir manada, yıllardır her gün göründüğümüzden farklı olarak; hep içimizde saklıyor olduğumuz, belki sabrettiğimiz ama sıcacık özlediğimiz yahut ekşimiş bir ayran gibi kapağını sıkıca kapatmış olsak bile daha da çok püskürmeye hazır bekleyen nemiz, nelerimiz varsa karşımıza çıkıverdi;
..ansızın gördük ve hatta bir de bunları, başkalarına gösterdik!
***
Üzgün müsünüz?
Hayır, üzgün olmayın. Çünkü yamuk bile olsa, aynada gördüğünüz sizin kendi aksiniz olduğu gibi, ıslak paçaları kurusun diye çamaşır ipine asılmış pantolonunuzun ceplerinden saçılanlar da yine sizin kendi öteberinizdi…
Bırakın şimdi övünmeye veya dövünmeye çalışmayı; koşturmacaların yavaşladığı, yarı hapis gibi kendinizle baş başa kaldığınız, farklı bir gözle bakıp kendinizi tanımaya çalıştığınız bu devrede gördüklerinize sevinin ve noksanları bulup düzeltmeye, tamir etmeye çalışın.
Hep beraber, bunu yapmaya çalışalım.
türkiye gazetesinde iken de okurdum şimdi de zevkle okudum devam👍
Muammer abi, aramıza hoşgeldin. Yazılarınızı zevkle okumaya devam edeceğiz.
Çok çok güzel ifade etmişsiniz hocam, ellerinize yüreğinize sağlık 👏
Sevincten oturup aglasam mi, kalkip oynasam mi bilemedim. ben en iyisi Elhamdulillah diyeyim hoş geldiniz efendim ruhumuza huzur verdiniz. yasasin yine yeniden hep beraberiz. hoş gelişler ola