RÖPORTAJLAR |
Hiç ummadığım bir zamanda hiç ummadığım bir programdı benim için, sıra dışı bir şekilde gerçekleşen…
Biz iyi insanlardık. İyilik adına yola çıkmıştık. Şiir okuyacaktık mesela iyilik adına. Vicdanımız öyle rahattı ki; kuş tüyü döşeklere kurulmuşcasına. Bir taraftan kafamız dinginleşecekti, ferahlatacaktı bizi tebdil-i mekan.
Dostça ve içten bir karşılanmayla ulaştık İnsanlık Köyü’ne. Ahşaptan, küçük ama oldukça mâmur evlerle karşılaştık. Çok da anlam veremediğim bir şey vardı, kocaman camdan kulelerin, plazaların, rezidansların, villaların vermediği bir huzur, bir sıcaklık bir samimiyet kuşattı ruhumu. Beton duvarların insana sirayet eden soğukluğu yoktu burada. Ahşabın samimiyeti, sıcaklığı, içtenliği vardı.
Kimsesizlere kimse olan bir mekandı burası. Zirâ ben sonra anladım asıl biz kimsesizmişiz, asıl biz yalnızmışız. Paylaştıkça nasıl da çoğalıyormuş insan!
Evet!
Hatice Hanım!
"Ölüm seni bulana dek iyiliğe devam et." düsturunu anlattıktan sonra, adanmışlığı öğrendim ben. Öyle ki, bilmezmişim adamak ve adanmanın anlamı nedir…
Bir hayatı iyiliğe vakfetmek…
Hani dedim ya vicdanımız rahattı bizim. İyi insanlardık hem de. O anlattıkça yerinden oynadı vicdanımın rahat rahat yerleşmiş taşları.
Ah insan!
Ne nankör,
Ne unutkan…
Oysa dağların kabullenmediği emanete talip olmuştu. Rabbi de bir görev yüklemişti ona. Yeryüzünü mâmur yarattıktan sonra îmârını insana bırakmıştı. Önce nefsimizi, sonra arzı ıslah edecektik oysa…
Ah Hatice Hanım!
Bu sözü unutmayan çok az insanlardan biri. Nasıl da olağanüstü geliyor bize… Söz hepimizin sözüydü oysa…
Her cümlesiyle bir taşı daha oynadı vicdanımın yerinden. Sorumsuzluğun verdiği huzur, ahdi hatırlamanın ağırlığının altında kalıyordu artık.
Yadırgamıştı arkadaşlar huzursuzluğumdan bahsedince, yersiz buldular iç dünyamın depremlerini. Kıyamete denk tûfanlar kopuyordu benim içimde.
Biz müslümanlar aynı göreve talip idik,
Aynı kitâba tâbî idik,
Aynı rasûle vâsî idik…
Öyleyse aramızdaki uçurum neden bu kadar derin?
Hatice Hanım cennete tâlip ise, anadan, babadan, evlattan, yardan dahası dünyadan geçerek, ki o; "Ben Rabbimden bir karşılık beklemiyorum." diyor, biz hangi cennete tâlibiz?
Allah'ın insana yüklediği hilâfet misyonuyla kimsesizin kimsesi, yoksulun yetimin dayanağı, düşkünün barınağı olmuş, iyilik adına vakfettiği hayatını tanıdıkça bir bomba düşüverdi insanlığımın orta yerine, hem de pimi çekilmiş…
Dilimizle verdiğimiz sözü özümseyebilseydik, doğru okuyabilseydik "İNSANLIK" kavramını ve omuz verebilseydik bu ağırlığı taşıyan insanların yüküne…
Şimdi keşkeler, nedenler, niçinler çınlıyor kulaklarımda.
Ben!
Biz; "İnsanlığın neresindeyiz?" sorusu yankılanıyor ruhumda…
Ancak bu kadar isabetli bir isim koyulabilirdi insanlığa memur, insanları imâr eden bu köye.
Artık oturmasın istiyorum ruhumun yerinden oynayan taşları, tâ ki emaneti üstlenecek kıvama gelene dek.
Dostlarım!
Siz de uyandırın isterim eğer benim gibi huzur içinde uyumaktaysa vicdanlarınızı. Yerinden oynatın biraz adanmadan aday olan îman taşlarınızı…
Nasıl mı?
Bursa Nalınlar İNSANLIK KÖYÜ!
Yolları sizi bekler revân olasınız diye…