• İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
    İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
  • Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
    Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
  • İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
    İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
  • Nâzım Tektaş ile Mülakat
    Nâzım Tektaş ile Mülakat
  • Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
    Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
  • Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
    Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
  • Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
    Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
  • İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
    İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
  • İhsan Kurt ile Mülakat  
    İhsan Kurt ile Mülakat  
  • Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)
    Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)

YAZARLARIMIZ

Öznur Görür Kısar
Öznur Görür Kısar
Eklenme Tarihi: 27 Ağustos 2022, Cumartesi 20:22 - Son Güncelleme: 27 Ağustos 2022 Cumartesi, 20:22
Font1 Font2 Font3 Font4
Gül Teyzenin Narları

 

İstanbul’a yakın, sahil kasabası diyebileceğimiz küçük bir yerleşim yeri. Hafta sonu şehrin yorgun insanlarının kaçtığı, yeşilin her tonunun, mavi ile buluştuğu minik bir uğrak noktası.  Tek katlı veya iki üç katlı müstakil evlerin, bakımlı yemyeşil bahçelerinin olduğu sakin, sessiz bir kuytu. Gelen her misafirin istisnasız aynı hayali kurduğu rüya beldesi. “Emeklilikte burada oturmak lazım; tek katlı bir ev, yemyeşil bir bahçe. İnsan daha ne ister canım” diye kendini avuttuğu hayaller deryasında, kısa bir an da olsa mutlu olunan o yer.

 

Peki, hiç mi erişemez, uğramaz böyle güzel yerlere stres, üzüntü, keder? Bilinmez. Bilinen bir şey var ki… “İnsan sahip olamadığının delisi, ulaşamadığının mecnunu olur” derler. Herkes, kendinde olmayanın mecnunu adeta. Belki de haklı insanlar; şehrin kaosundan kaçmayı dileme hayali her şehirlinin gönlünde yatan bir murat. Belki de çok haklılar kaçıp gitmekle, kaçma hayalinin peşine düşmekle. Kim bilir?

 

Bahçe duvarının hemen bitişiğindeki minicik yolda ilerlerken, gözü bahçe duvarındaki narlara takılıyor. Gülümseyerek sevinçle yanındakilere gösteriyor. Dalında meyve görmek, onu yiyebilmekten ziyade, gözün görmeye hasret kaldığı güzellikler aslında. Gönle hoş gelen sade ve sessizce, aynı zamanda tüm haşmeti ile orada öylece var olabilme mucizesi bir güzelliğin. Bu esnada bahçesinde mütebessim bir çehre ile çiçeklerini seyreden teyze ile göz göze geliniyor. “Alıverin yavrum çocuk gısmısının canı çeker, kopartıverin bir iki tane” diyor ısrarla. Selamlaşılıyor güler yüzlü, pembe yanaklı Gül teyze ile. Sonra başlıyor anlatmaya, rahmetli eşini, evlatlarını ve torunlarını. O anlatırken yorgun gözleri bazen heyecandan kocaman oluyor, kimi zaman da yaşarıveriyor. Sanki dokunuversen bulgur bulgur akacak, yağacak bulutlardan ipil ipil yağmurlar. Koca bir ömür; insanın ellerinden kayıp gidiveren. İnsan bazen kısa bir an için, hiç tanımadığı birine ömrünün kısa bir röntgenini çekiveriyor. Gül teyze de böyle yapıyor, o an için.

 

“Yavrum ölüm var; birbirinizin gıymatını bilin. İlyas amcanız rahmetli bana bir file taşıtmadıydı pazardan şinciye dek. Her bir eksüğümü, gedüğümü yapar iderdi. Evlatlar, gelinler, torunlar yapıyor işlerimi emme, onun ki bir başkaydu. Bu bahçanın meyvelerini hepisini elleriynen dikti. Yetüştüdü. Hanımellerini pek severidi. Yaseminleri de. İşte buradaki masanın üstünde bir dal çiçek olurdu mohakkak. Çay içerken koklardık. Bana türkü bilem söylerdi. Ah yavrum sapasağlamudu İlyas amcanız. Gidiverdi. Çoluğu çocuğu anca böyüttük ırahat edecektik . Mevlamın takdiri.O böyle uygun görüvermiş .Siz de incitmen yavrum birbirinizi. Hayat kısa. Doyamıyon sevdiğine, yalağuzluk zor yavrum.”  

 

Gül teyze gözlerinin yaşını tülbenti ile siliveriyor gizlice. Anlattıkları içlerine bir kor gibi düşüveriyor öylece. Ah Gül teyze… Orada buluşasınız inşallah.

 

Ekseriyetle hanımlar selamlaşma faslından hemen sonra; sevinci, derdi, kederi bir çırpıda döküverirler eteklerinden. Hele bir dinleyiveren birini yakaladılarsa eğer. Çoğu kez muhatabına söz sırasının gelmesi bile pek mümkün olmaz. Sıkılıp bunaldıysa yalnızlıktan, gözlerini hiç ayırmadan, sözünü bölmeden dinleyebilen birini bulabildiyse ne âlâ. O vakit, anlat anlat bitmez hikayeleri.

 

Beyler öyle mi ya? Karşılaştıklarında bazen selamlaşmayı kafa selamı ile bitiriverirler. Tanış iseler eğer; bir, iki, bilemedin üç dakikada iş güç kelam edilir. Sohbet nihayete erdirilir. Elbette istisnalar mevcut. Onlar da cami derneklerinde, kahvelerde, oğlanın, kızın işi, gücü, evi, arabası alındı mı muhabbetinden öteye pek gitmez. Fakat hanımlar, özellikle teyzeler market kasasında, hastahanede beklerken, yolda, izde, her yerde, iki dakikada hayatının kısa özetini geçebilme kabiliyeti ile doğarlar neredeyse.

 

Neyse efendim gelelim Gül teyzenin narlarına; öyle güzel, öyle intizamlı dizilmiş ki o yeşil zümrütten yaprakları ile salınan dallarına. Gül teyze ısrarla koparıp vermek istiyor,  çocukların ellerine birer ikişer. Kıyamıyorlar, teyzecim bırakalım büyüsün birazcık daha dedilerse de. “Yok yavrum,  göz hakkı olur yavrum” diye zorla bırakıveriyor avuçlarına o güzelim narları. Bir yandan da anlatmaya devam ediyor büyük bir iştahla. O bahçede otururken, adeta birileri selam etsin de ben anlatayım istemiş gönlü. Nihayet vedalaşmak için hamle yaptıklarında dudaklarını büzüp ağlayıverecek küçük bir çocuk hüznü görüyorlar o boncuk gözlerde.

 

Bazen ayaküstü muhabbetlerde açar insan gönlünü hiç tanımadıklarına. Bazen dolar dolar da taşacak tek bir damla, işte o nar taneleridir. Bazen sadece kelam ile değil, bakışlar da anlatır,  uzun uzun onca hikâyeyi bir çırpıda size. Günün birinde olur da, Gül teyzeye rastlar iseniz, selam veriverin. Selamlaştığınız Gül teyze değildir çoğu kez. Gül teyzenin yalnızlığıdır, senin, benim, bizim yalnızlığımızdır kim bilir…


» YAZARIN DİĞER YAZILARI


BU YAZIYLA İLGİLİ YORUM YAZIN