Johann Wolfgang Goethe; 28 Ağustos 1749 senesinde, Almanya’nın Frankfurt am Main şehrinde zengin bir aristokrat ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Dünyaya geldiği ev günümüzde bir müze-ev olarak tarihi yolculuğuna devam etmektedir. Ünlü şair ve yazarın çocukluğunun geçtiği, ilk yazı denemelerine ilham veren bu ev bize Goethe hakkında ilk kaynaktan bilgiler vermektedir. Ne de olsa bir insanı en iyi odasına bakarak tanırız öyle değil mi?
On altı yaşında hukuk eğitimi için Leipzig’e gidene kadar kız kardeşi Cornelia ile beraber Frankfurt’taki evinde yaşamıştır. Bu evde geçirdiği çocukluk yıllarını ve evin ona hissettirdiklerini “Yaşamımdan Şiir ve Hakikat” kitabının ilk bölümlerinde bizlere anlatır.
“Aklımda kalan, aslında birbirine bağlanmış iki evden oluşan eski bir evde oturduğumuzdu. Kule merdivenine benzer bir merdivenle birbiriyle bağlantısı olmayan odalara çıkılırdı, aynı hizada olmayan katlar, basamaklarla dengelenmişti. Biz çocukların, yani benden küçük kız kardeşimin ve benim, evimizin en sevdiğimiz yeri, aşağıdaki geniş girişiydi; kapının yanında büyük bir ahşap kafes vardı, buradan geçince temiz havaya kavuşur, sokakla buluşurdunuz. Pek çok evde bulunan bu küçük odaya, kafesli avlu denirdi. Kadınlar burada oturur, dikiş diker ya da örgü örerlerdi; aşçı kadın salatalık malzemesini ayıklar, komşu kadınlar birbirleriyle buradan sohbet ederlerdi, bu sayede sokaklar elverişli mevsimlerde güneye özgü bir görüntüye kavuşurdu. Açık havada olmak insana özgürlük duygusu verirdi.”
Kendi ifadeleri ile tarif ettiği bu büyük ev, aristokrat yaşamın ihtiyaçlarını sağlayacak bütün bölümlere sahipti. Evin kuyulu olması bu zenginliğin en önemli göstergesidir. Keza halk için sokakta çeşmeler akardı. Dönemine göre mütevazı kalsa da 16. yüzyılda benzerlerine oldukça sık rastlanan beş katlı geleneksel bir plana sahipti. Evin orijinal şekli aslında iki ayrı bina iken sonradan Goethe ailesi tarafından tek bir yapıya çevrilmiştir. Ailenin elinden çıktıktan sonra el değiştiren ev, 1863 yılında satın alınarak Goethe Müzesi’ne dönüştürülmüştür.
Kız kardeşiyle beraber hizmetçiler ve özel hocalar ile büyüyen Goethe için hayat bu büyük evde oldukça iyi başlamıştır. Böyle bir ortamda ve evde öylesine derin eserlerin temelinin atılması oldukça ilgi çekici bir konu. “Genç Werther’in Acıları” işte böyle bir evde kaleme alınmıştı. Geçirdiği hastalık sonrası hayati tehlikesi olan ve istirahat dönemi geçirmesi gereken Goethe, Frankfurt’a ailesinin yanına geri dönmüştür. Bu kısa süreçte yaşadığı olaylar onu karamsarlığa ve mistik düşüncelere itmiştir. Böylece neşeli günlerinin geçtiği bu evde yeni duygular ile tarihe geçecek eserlerini doğurmuştur.
Goethe’nin yazılarını kaleme aldığı odası olduğu gibi muhafaza edilmektedir. Çalışma masasının üzerinde yer alan mürekkep lekeleri ise bizlere o eserlerin kaynağına tanıklık etmemizi sağlamaktadır.
Ahmet Haşim’in Frankfurt Seyahatnamesi kitabında da bu evin izlerine rastlamaktayız. Ahmet Haşim, 1932 yılındaki Frankfurt seyahati sırasında Goethe’nin evini ziyaret etmiştir. Çalışma masasının hikâyesini birde ondan dinleyelim.
“Kafileye kılavuzluk eden memur, üstü baştanbaşa mürekkep lekeleriyle kaplı eski bir yazı masası önüne gelip de, ‘Goethe Faust’u bu masa üzerinde yazdı. Bu lekeler Faust’un lekeleridir!’ dediği zaman, kalabalığın son hadde varan merakı ve heyecanı, ışık halinde gözlerden taştı. Bu hayran gözlerdeki lekeler, mürekkep lekeleri değil, fakat bir ebedi lacivert semada, namütenahi yıldız serpintileri idi.” Meslektaşına gösterilen bu saygı ve ilgi Ahmet Haşim’i oldukça tatmin etmiş ve birazda kıskandırmış olsa gerek. Beklediğinden çok farklı bir müze-ev ve kalabalık ile karşılaşan Ahmet Haşim kendi ifadeleri ile aldanmıştır!
Müzeyi ziyaret edenler Goethe’yi daha yakından tanıma fırsatı bulurken bir dönemin yaşantısına da tanıklık etmektedirler. Mobilyalar, tablolar, mutfaktaki eşyalar, kütüphanedeki kitaplar, pencerenin önündeki çiçekler, perdeler, Goethe henüz vefat etmiş gibi gönderilmiş çelenkler yazarın ruhunu hala diri tutmaktadır. Bir yazar için ne güzel bir hatırlanma…
Goethe’nin sonradan kaleme aldığı yazılarında Frankfurt’u çok da sevmediği ortaya çıksa da bugün şehir onun adı ile anılmaktadır. Oldukça renkli ve hareketli bir hayat süren yazar için bu şehrin çok sakin kaçtığı muhakkaktır. Ancak tarih onun düşüncelerinin ötesindedir. Frankfurt’a gelen herkese sorulan üç sorudan biri şudur ki: Goethe’nin evini gezdiniz mi?