Warning: Use of undefined constant full - assumed 'full' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yenirady/yakuptutum.com.tr/arsiv/wp-content/themes/iyi tema/header.php on line 147


  • İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
    İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
  • Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
    Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
  • İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
    İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
  • Nâzım Tektaş ile Mülakat
    Nâzım Tektaş ile Mülakat
  • Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
    Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
  • Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
    Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
  • Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
    Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
  • İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
    İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
  • İhsan Kurt ile Mülakat  
    İhsan Kurt ile Mülakat  
  • Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)
    Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)

YAZARLARIMIZ

Öznur Görür Kısar

Warning: Use of undefined constant first_name - assumed 'first_name' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yenirady/yakuptutum.com.tr/arsiv/wp-content/themes/iyi tema/yazarlar_single.php on line 41
Öznur
Warning: Use of undefined constant last_name - assumed 'last_name' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yenirady/yakuptutum.com.tr/arsiv/wp-content/themes/iyi tema/yazarlar_single.php on line 41
Görür Kısar
Eklenme Tarihi: 23 Mart 2022, Çarşamba 00:43 - Son Güncelleme: 23 Mart 2022 Çarşamba, 00:43
Font1 Font2 Font3 Font4
Eskici

 

Sokağın başından, diğer bir başına dek, ağır adımlarla yürüyüp el arabası ile geçen,  eski eşyaları alıp satan eskici amcanın sesi yankılandı bir müddet mahallede. “Eskiciii, eskiciii, eskiciii” diye peş peşe, ahenkle ve belli bir melodi ile seslendi. Kafasını kaldırıp biraz yukarıya, pencerelere bakındı. İlgilisi için bir müddet oyalanarak, ağırdan alarak, aheste aheste el arabasını iteleyerek yürüyordu.

 

Ne almak isterdi acaba dedim, düşündüm biraz; onun için en kârlı alışveriş neydi?

 

Her şeyin tüketilme odaklı kullanıldığı bir çağda ona verilebilecek eşyaların ve malzemelerin her zamankinden daha fazla olabileceğini düşündüm.

 

Sonra bir an aklıma, olmaz ya işte mümkün olabilseydi eğer, senin dedim ömründen verebileceğin bazı zaman dilimleri olsa, eskiciye hangi hatırayı, hangi anı, hayatının hangi dönemini vermek geçerdi aklından. Hangi demlerinden bir çırpıda vazgeçerdin?

 

Hangi anın eskici amcaya verilmeye değer hiç düşündün mü?

 

İlkokulda okulun arka bahçesinde çam ağaçlarının hemen altında oturabileceğiniz bir bank bile yokken, bir kaldırım taşı üzerinde kırık beslenmelerinizi birlikte açıp piknik yaptığın en yakın arkadaşın Fisun’la olan anıların mı? Hani sonra ailesi ile Muğla’ya taşınmış ve bir müddet mektuplaşmıştınız.

 

Veya evinizin bahçesinde çamurdan çeşitli ev eşyaları yapmaya çalışıp bir seramikçi edası ile onları kurutmamız, evcilik oyununda malzeme haline getirdiğimiz o çocukluk oyunları mı?

Yoksa yatılı okul için çantanı hazırlarken her pazar ailene karşı huysuz, hırçın tavırlarınla bilmem kaçıncı uyduruk bahane ile bir kaç gün okula gitmeme planlarının bir türlü işlemediği o özlem ve buruk bir şekilde hafızana yer edinen okul zamanları mı? Veya o yıllarda kurduğun dostlukların, kardeşten öte bir hal alıp, hayatının her döneminde gülümseyerek anacağın birer güzel anıya dönüşmesi mi takas edebileceğin eski (!) anılar. Doğru ya eskicilerin tezgâhı ve el arabaları eski olan, solan veya kullanılamayan şeylerin tümünün son durağı değil miydi?

Belki de bahçedeki meyve ağaçlarını ders arası öğretmenlerden gizli taşlayıp, ham meyveleri yeme telaşlarımız. Veya okul koridorundaki yangın söndürme tüplerini durduk yere açan arkadaşını görmezden gelip suç ortaklığı yaptığın o yaramazlıklar mı?

 

Veya kalbinin heyecandan yerinden fırlayacak kadar hızlı hızlı atması ve beraberinde yaşadığın ilk ve unutulmaz hayal kırıklıkların mı?

 

Hangisi eskiciye verip unutmak isteyebileceğin türden bir anı içeriyor sahi?

İnsanların aslında hiç de sandığın gibi her zaman iyi niyetli olmadıklarını ve bazen tahmininden daha zalim olduklarını öğrendiğin ilk anlardaki gibi hissettiğin türden mi takas edeceğin anılar bütünü.

 

Takas evet; eskicilerin çoğu aldıkları eşya, malzeme karşılığında mandal, leğen, plastik mutfak eşyası ile değiştiriyorlardı yakın zamana dek. Ama şimdilerde sadece neredeyse boş bir el arabası ile dolaştıklarına şahit oluyorum çok ilginç. Değişiyor zamanla her şey demek ki. İnsanlar eskiciden alabilecekleri rengârenk plastik eşyalara rağbet etmiyor demek artık. Nasılsa evin tüm eşyaları birbiri ile uyumlu olmalı değil mi?

 

İlkokul yıllarımda okul bahçesinde düşüp, dizlerim kan içinde kalmış, beyaz çoraplarım paramparça olup yırtılmışken acısından değil, düşmüş olmanın verdiği üzüntü ve acı, çevredekilerin acıyan bakışları karşısında utanıp kıyasıya kendime kızdığım o zamanı mı vermeliydim? Öyle ya birine güvendiğinizde eğer hayal kırıklığı yaşarsanız önce kendinizdir suçladığınız yegâne kişi. Yani ben nasıl bu kadar aldandım der insan? Nasıl bu kadar güvendim, nasıl bu denli sevdim? Tüm düşüşlerinizde suçlu bellidir aslında; kendiniz. Bu sebeple en çok kendine kızar insan, kendini affedemez bir türlü.

 

Belki de hayatımda aldığım en kötü haberi verip, ilk önce ondan kurtulmalıyım sonsuza dek. Bir yolculuk dönüşü apar topar bir hastahane koridorunda bekleyenlerin bakışlarını çaresizce okumaya çalışmamı. Gözlerimi açtığım her sabah, bu bir rüya olsun Allah’ım diye yalvardığım, ellerimizden kayıp giden nazlı çiçeğimizin sessiz vedasını vermeliyim eskiciye. İnsan bazı anları unutmak için kim bilir nelerden vazgeçerdi, mümkün olabilseydi eğer…

 

Veya beni şimdiye kadar en çok o veya onlar anladı dediğim tüm vefasız dostlarımın tanışmalarımızdan başlayıp, gönlümü harap ettikleri o tüm talihsiz zamanları karşılıksız teslim etmeliyim eskicinin arabasına. Hatta kendi ellerimle yerleştirmeliyim. Gittiklerinden emin olmalıyım yani hafızamın tüm odalarından. Ardında ne gülüşleri, ne bakışları kalmamalı. Tam anlamıyla bir kurtuluş olmalı, dertsiz, tasasız. Ne diyorlar; temiz iş. Evet, temiz iş. Sokağı döndü mü ya. Eyvah tam da hangisinden kurtulmam gerektiğine karar vermişken. Eskiciii, eskiciii, hay Allah; halbuki sokağın başında ne güzel aheste aheste ilerliyordu. Acaba ilerdeki apartmanın camından biri mi el etti acaba? Ne çabuk sürdü gitti arabasını bir anda. Haydaa kaldık mı yine eski ve eksik anılar ile baş başa?


» YAZARIN DİĞER YAZILARI


BU YAZIYLA İLGİLİ YORUM YAZIN