Warning: Use of undefined constant full - assumed 'full' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yenirady/yakuptutum.com.tr/arsiv/wp-content/themes/iyi tema/header.php on line 147


  • İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
    İdeali Olan İnsanlar İddialı Olmalıdır
  • Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
    Aydil Erol: “Dostların Hasını Gördüm”
  • İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
    İstanbul’un En Büyük Kütüphanesi Rami’de Açılıyor
  • Nâzım Tektaş ile Mülakat
    Nâzım Tektaş ile Mülakat
  • Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
    Muaz Ergü’nün Mehmet Nuri Yardım ile Mülakatı
  • Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
    Ahmet Efe: “Sanatta Asıl olan İnançtır”
  • Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
    Hüseyin Kutlu: “Yazı Sanatımıza Ciddi Bir Alaka Var”
  • İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
    İttihadı İslam, Meşveretle Olacaktır
  • İhsan Kurt ile Mülakat  
    İhsan Kurt ile Mülakat  
  • Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)
    Muzaffer Deligöz ile Mülakat (1)

YAZARLARIMIZ

Emine Savaş

Warning: Use of undefined constant first_name - assumed 'first_name' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yenirady/yakuptutum.com.tr/arsiv/wp-content/themes/iyi tema/yazarlar_single.php on line 41
Emine
Warning: Use of undefined constant last_name - assumed 'last_name' (this will throw an Error in a future version of PHP) in /home/yenirady/yakuptutum.com.tr/arsiv/wp-content/themes/iyi tema/yazarlar_single.php on line 41
Savaş
Eklenme Tarihi: 23 Ocak 2022, Pazar 17:44 - Son Güncelleme: 24 Ocak 2022 Pazartesi, 12:15
Font1 Font2 Font3 Font4
Buysa Yaşamak

 

 

Dünya hengâmesinin içinde kaybolmuşken korona virüs ikinci kez çaldı kapımı. Eh buyur ettik mecburen! Sonuçta “Bir hafta” deyip olumlu bakmaya çalıştım duruma. Uzaklaşmak beynimi yoran her şeyden, uzaklaşmak o kısır döngünün içinden. Gayet güzel bir hediye aslında zahmetine rağmen. Hele ki gönül yorgunluğu o apayrı bir mesele. Dörtnala koşan atlar gibi koşuyoruz çünkü zamanı. Bir nefesin bile doya doya hakkını vermeden…

 

Sonu çok da kestirilemeyen bir hastalıkla geçen süreç, bir başka yerden baktırıyor insana. Bir odada yapayalnız, sadece kendinizle baş başa kalıp tecrit oluyorsunuz. Savunma sisteminiz iyileşmek için mücadele ederken başka şansınız yok küçülen dünyanız için. Otur, düşün, yaz, oku, hisset, farket, bak, gör, duy! Bu şartlarda daha ne yapabilir ki insan…

 

Ben şikayetçi değilim. Hatta ilaç gibi de geldi diyebilirim bir yandan. Nedeni ise, nereye varılacaksa tam da bilmeden girmişiz içine bir keşmekeşliğin, öylece yaşayıp gidiyoruz. Sessizliğin tadı mı olurmuş? Oluyormuş gerçekten de. Hiç kimsenin, hiçbir şeyin seni rahatsız etmemesi, şu saatte şurada olmamak, herhangi bir şeye mecbur olmamak, yetişmek zorunda olmamak gelene gidene, mesaiye. Göğsünü genişleten bir rahatlık veriyormuş insana. Her hâli ile gerçek bir tecrit olma durumu velhasıl. Bilinen, alışılmış, yaşamak için mecburiyet sayılmış şeyleri kastediyorum tabi ki. Tâbi olduğumuz zamanın üzerimizdeki dayatmaları, olmazsa olmazları. Başka türlüsünü bilmediğimiz ya da düşünmediğimiz. Herkesin böyle yaptığı, doğar doğmaz kişinin kendini içine bulduğu, sorgulayanın "deli bu ya hu" dendiği…

 

Bir nizam var şu an günümüz insanı için dünyada. Doğarsın, sana doğum günleri kutlamaları yapılır. Alınabilecek en pahalı hediyeler alınır. Sonra hemen kreşti, yuvaydı, ana sınıfıydı, okuldu derken bir öğrenim süreci başlar. Sabahtan akşama dopdolu bir programın içinde, çocuk olup olmadığına bakmadan, oyuna doymadan, doğduğun yeri, yöreyi, evi, töreyi anlamadan bilmeden. Anaymış, ataymış, dinmiş, nizammış, insan olmakmış bilmeden, hatta o konulara hiç girmeden illâ da yüksekokullar okuyup bir mesleğin sahibi olmak için. Çünkü bu oldu artık kutsalımız. Yüksekçe bir fakülteden yüksek unvanlarla mezun olup en yüksek makam mevkilere gelip büyük büyük adamlar olmak. Olmasak da bu uğurda ölümüne yarışmak. Her şeyi feda edip, herkesin seferberliği eşliğinde…

 

Ya gerçekten bu mudur yaşamak!

 

Bunları yapınca, yaşanmış oluyor mu hayat? Bize verilmiş en büyük hediyenin hakkını vermiş oluyor muyuz gerçekten! Muhteşem gelirimizle, isimlerini sayarken gururun yüzümüzde raks ettiği o çok pahalı varlıklarımızla başardık mı serüveni? Bu kazançlarla, kazanmış sayılır mıyız artık?

 

Kazanalım başarılı olalım derken geçmiştir ömür de bir taraftan. Vücut yaş almış eski gücünü kaybetmeye başlamıştır çoktan. Emekli olmanın zamanı da gelmiştir sistem için. Artık işine yaramıyoruzdur çünkü. Yıpranmış beden, hastalıklarla uğraşmaya başlar sonra. Ve en sonunda bir gün, bir malum sebepten elveda dünya…

 

Ya gerçekten bu mudur yaşamak!

 

Bu hep böyleyse, ben istemiyorum. Geç de kalmış olsam, seslendirmek istediğim bu değil benim. Ya da sadece bu değil. Evet çalışmalı, üretmeliyim hayat için ama başka bir tarafı yok mu can sahibi olmanın. Mesela ben doya doya gülmek de istiyorum en masum hali ile ruhumun. Yürümek istiyorum, yağmur bedenimi ıslatırken yolun nerede başlayıp bittiğini düşünmeden. Koşmak istiyorum, köyümün yollarında bir çocuk neş'esinde ve uçmak istiyorum uçsuz bucaksız gökyüzünde umutlarımın. Nefes almak her zerresini hissede hissede. Tadına varmak bir soluğun bedenime hayat verişinin. Kainatın selamını almak o anda. Hoş geldin demek. Sarısında kaybolmak papatyaların. Mavisinde ip atlamak göğün. Yeşilinde burcu burcu terlemek. Renk cümbüşünde serpilen bir tas su olmak toprağa…

 

Düşününce yalnızlığın yalnızlığında neler varmış içimde kalan. Kalmış öylece orada bir dehlizin içinde; fark edilmeden umudunu yitirmiş. Kimbilir daha neler gizli yılların, yolların, anların üzerini örttüğü. Fırsat varken karantina bitmeden kaldırayım örtülerini…


» YAZARIN DİĞER YAZILARI


Buysa Yaşamak Yazısına 1 Yorum Yapıldı

BU YAZIYLA İLGİLİ YORUM YAZIN