RÖPORTAJLAR |
Çocuktum. Tepeören merasında ve GOSB’un bu günkü giriş kapısına yürüme mesafesinde oğlakları otlatıyordum. Anız’ da yürürken yuvarlanan bir kıpırtı ilişti gözüme. Yaklaştım, sopamı adeta horoz’u çekilmiş bir tüfek gibi hazırladım. O kıpırtı bir Engerek yılanına ait olabilirdi zira.
Yaklaştığımda inek tarafından yeni bırakılmış, henüz yaş, bir küçük tencere kapağı kadar dumanı tüten bir kalıp mayıs gördüm. Ve kahramanımı!
Kahraman dediğim kınkanatlılar familyasından, herkesin tanıdığı bildiği uğur böceğinin de akrabası olan mayıs böceği en bilinen adıyla bok böceğiydi.
Bok böceği otları sağa sola devirerek inek mayısına yaklaştı. Testere gibi kıskaçlarını şık şık çalıştırdı ve alttan üsten yoğun bir eforla bir parça kopardı. Sonra özene bezene itina ile kopardığı kısmın etrafında dönmeye başladı. Dönerken de ufak ufak yuvarlıyor sanki bir yandan o kitleyi bir kıvama sokuyordu.
Arzu ettiği kıvam gerçekleşti galiba ki hızlandı. Artık patikaya çıkmıştı. Kıskaçlarının arasında yuvarlamış olduğu gübre parçası ise artık bir misket görünümünde mükemmel bir ovalliğe sahipti.
Neden bu kadar delicesine hızlandığını anlayamıyordum. Derken merakım giderildi. Muhtemelen mayısın kokusunu almış ve oraya yönelmiş bir kınkanat tıngır mıngır yolda yuvarlanan hazır boku görünce fikir değiştirmiş. Ve ok gibi bizim kınkanat arkadaşa yönelmişti.
Savaş kaçınılmazdı. Belli ki o mayıstan bir başka parça koparıp onu top haline getirmek adaşıyla kavga etmekten daha zor gelmişti.
Bir süre takip etti. Bizim arkadaş ise tehlikeyi fark etmiş ve iyice hızlanmıştı. Derken ani bir hareketle hücuma geçti ve bizim emekçiye bir darbe indirdi. Emekçi çukura doğru savrulurken hırsız kınkanat hemen kokulu misketi yuvarlamaya başladı. Ancak emekçi mayıs böceğinin pes etmeye hiç niyeti yoktu. Yerinden doğrulmasıyla hırsızın tepesine bindirmesi bir oldu.
Otların arasında adeta bir meydan muharebesi yaşanıyor. İnen darbelerin çekildiği yerden yeşil otların üzerine yeşil yeşil kanlar sızıyordu.
O birkaç gram bok için, sürüp giden kavga beni düşündürdü. Acaba dedim ey mayıs böceği kardeşler bu kavga niye? Sonuçta elinize geçecek olan bir tutamcık bok. Değil mi?
KINKANATIN KAVGASI
bu bok böceği meselidir erenler
bilen söylemez söyleyen bilmez derler
kınkanat bir gün fırladı yuvasından
dağ kozalağın dolaştı arkasından
gölge belirdi, komşu da çıkmış yola
selam verdiler geyikbaşı kollarla
düştüler peşine ekmeğin, baş başa
otlar tırmanıldı pelitlerden kayıldı
kınkanat durdu, işte buna vurgundu
etrafı esir almış bir güzel koku
sığır mayısı! boydan boya yatıyor
hem teru taze dumanı da tütüyor
terzi edası, girişti kıtır kıtır
keskiler çaldı, yürüdü tıkır tıkır
bir acı darbe iniverdi böğrüne
ters döndüğü çukurdan baktı, o da ne?
ah yol adaşı! çıkmış yoldan desene
şimdi bak dostun, ekmeğine çöken el
biter mi kavga, gelse bir sel, esse yel
sıçradı çıktı, yapıverdi hamleyi
kaptı götürdü, o biçim nevaleyi
kınkanat haşin, kıskacını şaklattı
tuttu hasmını savurdu yere attı
öğününe koyuldu işe davrandı
silindir gibi, mayısı yuvarladı
o an sırtına, okkalı darbe aldı
aktı yeşil kan, yeşillikler boyandı
bir kokan misket için meydan yamandı
dünya böyle, ne hengame hele bak
kavgadan ele, acaba ne kalacak?