RÖPORTAJLAR |
Bâbıâli'de Hayat, nesiller boyu basın dünyamızın kaynağı, kültürümüzün hazinesi, medyanın temeli, üstadların geçtiği ve Attilâ İlhan'ın “İstanbul’un kalbi” şeklinde betimlediği Bâb-ı Âli'yi sohbet tadında söyleşilerle Mehmet Nuri Yardım’ın kalemiyle anlatıyor.
Kitabın üslûbu ve cümleler ise farklı şahsiyetlerden cümleler içermesine rağmen dalgalı değil, aksine bir konu bütünlüğü içinde ve akıcı, merak ettirici bir şekildedir.
Kitabın muhtevasına Mehmet Nuri Yardım’ın Abdurrahim Balcıoğlu, Ahmet Kabaklı, Beşir Ayvazoğlu, Dursun Gürlek, Ergun Göze, Gürbüz Azak, Hüseyin Movit, İsmet Bozdağ, Lütfü Oflaz, Olcay Yazıcı, Vehbi Vakkasoğlu, Yağmur Atsız ve Ziyad Ebüzziya gibi değerli simalar ile yaptığı söyleşiler katkı sağlıyor.
Kitapta Ahmet Özdemir, vefâ duygusunun bütünleşmek için olması gerektiğini şu cümlelerle ifâde ediyor: “Gelenek ve göreneklerimizde bizi biz yapan en önemli özelliğimizdir vefâlı olmak. Olmazsa olmaz olarak bilinen, yaradılışımızdan gelen bir özelliktir. Bu millî ve olması gereken huyumuzdur. Bu duygu birbirimizle kaynaşıp bütünleşmemizi, birbirimizle gönül bağımızı sağlar. Bu yüce duyguyu kaybetmeyen milletler erdemlidir, saygındır.”
Kitapta musahhihliğin ve tashihin küçük görüldüğünden veya yeterince ehemmiyet verilmediğinden, aksine hafife alınmayacak derecede önemli olduğundan bahsediyor. Aydil Erol, “Kitabın, derginin taşınması için hamala seve seve para verilir de sıra düzeltmene gelince çok görülür. Oysa musahhihlik yayıncılığın emniyet sübabıdır ama kim dinler?.. Bu iş, beyni küçük bazı kişilerin vehmettikleri gibi hiç de hafife alınacak iş değildir…” diyor. Dursun Gürlek ise, “Tashih ciddiyetin ifâdesidir.” diyor. Ayrıca Dursun Gürlek, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın matbaaya teftişe gittiği zaman görevli şahısa musahhihlerin ne iş yaptığını sorup öğrendikten sonra musahhihler için, “Öyleyse bunlara en yüksek maaşı verin.” dediğini nakleder.
İlerleyen sayfalarda Hüseyin Movit medyadaki dil yanlışlarından, İsmet Bozdağ aydınlarımızdan, Olcay Yazıcı kültürel çölleşmeden, Lütfü Oflaz, Recep Ekicigil ve Vehip Sinan mizahî karikatürden ve dergicilikten, Yağmur Atsız evlerinin nasıl “akademi” olduğundan, Yalçın Toker ve Ziyad Ebüzziya kültürümüzden bahsediyor. Ziyad Ebüzziya, Kültür Bakanlığının günümüzdeki faaliyetlerini şöyle söylüyor: “Kültür Bakanlıklarında baleye ve diğer Batı'dan gelen sanatlara cömertçe para ayrılırken, asıl millî kültürü oluşturan unsurlar görmemezlikten geliniyor.”
Altan Deliorman ise dürüst gazeteciliğin ve gazetecilerin azaldığını ve son yıllarda değiştiğini Bâbıâli'de Hayat'ta şu cümlelerle ifâde ediyor: “Fikir haysiyeti ve kalem nâmusu gibi kavramlar azalmaya başladı. Onların yerini, gazeteyi satılık bir meta olarak gören ticârî anlayış aldı. Gazete, başka alanlardaki ticârî yatırımların kolay gerçekleşmesi için bir araç hâline getirildi. Bir ucundan devletle bağlantılı iş alanlarına giren gazete sahiplerinden bir kısmının, gazetelerini, iktidarlara karşı bir tehdit, hatta şantaj vasıtası hâline getirdikleri görüldü. Siyasetçiler, basının gücü karşısında direnemediler ve onlarla pazarlık masasına oturdular. Böylece, bir de 'dalkavuk basın' tipi ortaya çıktı.”