Ülkemiz coğrafi, jeopolitik, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak çok önemli ve çok kıymetli bir toprak parçasıdır. Gel gör ki kilometrelerce uzaktan Avrupalısıyla, Asyalısıyla, Amerikalısıyla, Afrika, Avustralya hattâ Japon ve Çinlisiyle tüm dünyadan insanlar gelip, gezip, görüp her köşesini bizden iyi tanırken, ülke insanımızın çoğu en yakın çevresindeki doğal ve tarihi güzellikleri bile gidip görmüyor.
Bu yüzden ben de ülkemin eşsiz coğrafyasında, ülkemin tarihî ve doğal güzelliklerini bir nebze hatırlatmak tanıtmak istedim. Gelin birlikte Antalya'nın Alanya ilçesinin tarihi ve doğasına satırlar arasında bir yolculuk yapalım.
Alanya
Bir yandan Torosların eteğine sığınan, öte yandan Akdeniz’e doğru usulca süzülen Antalya'nın doğusunda güneş, kum, deniz, tarihi ve doğal güzellikleri içinde barındıran eşsiz güzellikte bir ilçesidir. Tarihi antik çağlara kadar dayanmakta ve günümüze gelinceye kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmasının yanı sıra çok zaman da korsanların istilasına uğramıştır. Kayıtlara geçen en eski adı Coracesium (Gökkarga) olarak bilinir. Yapılan araştırmalar ve bulunan kalıntılara dayanarak yaklaşık 20 bin yıllık geçmişe sahip olduğu hesaplanmıştır.
M.Ö. 4. yüzyıla kadar Perslerin elinde bulunan şehir Antik Çağ'da korsanlar tarafından işgal edilmiş, fethedilmesi zor bir yarımada haline gelmiştir. Korsanlar stratejik öneme sahip bu yeri soygun deposu olarak kullanmıştır. Buradaki varlılarını zenginleri haraca bağlayarak, tanınmış kişilerin kızlarını kaçırıp fidye alarak sürdürmüşlerdir.
Coracesium yani Alanya M.Ö. 65 tarihinde, Korakesion Savaşıy'la fethedilmiştir. Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından Bizans topraklarına katılmıştır. Bu dönemde adı Kolonoros (Güzel Dağ) olmuştur. 1204'te Haçlı ordularının İstanbul'da Latin İmparatorluğunu kurmasıyla çöküşe geçmiş, bu zayıflıktan faydalanan Derebeyi Kur Vart Kolonoros'a hakim olmuştur.
Sultan 1. Alaeddin Keykubad'ın 1221'de Anadolu topraklarına kattığı kentin adı Alaeddin Keykubad'ın ismine atıf olarak Alâiye olarak değiştirilmiştir. Anadolu Selçuklu Devletinin kışlık başkenti olarak kullanılan kent bu dönemde en parlak günlerini yaşamıştır. Bu günkü kalıntıları bulunan birçok eser de bu dönemde yapılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti'nin 1300 yılında yıkılmasıyla Şehir Karamanoğulları egemenliğine girmiştir. 1427 yılında Karamanoğulları şehri 5 bin altın karşılığında Mısır Memlük Sultanlığı'na satmıştır. 1471 yılında ise Fatih Sultan Mehmed’in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafında savaşsız alınarak Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Alâiye şehri önce Kıbrıs, ardından Konya vilayetine bağlandıktan sonra 1868'de Antalya'nın sancağı altına girer. En son olarak 1871 yılında Antalya'nın ilçesi haline gelmiştir. Cumhuriyet döneminde bir telgraf yazışmasında yapılan harf hatasıyla Alanya yazılmış ve 1199'te resmi gazetede yayınlanarak Alanya adını almıştır.
Bu kadar eski tarihlere dayanan, gerek tarihi gerekse doğal güzellikleriyle gidilip görülesi bir yer olan şehrin önemli merkezlerini de tanıtmadan geçmeyelim. Öncelikle Alanya denilince ilk akla gelen Alanya kalesine kısacık bir bakalım. Tarihi doyasıya içinize çekebileceğiniz muhteşem manzarasıyla şehri kuşbaşı seyredebileceğiniz, eşsiz bir yapı. Kaleye çıktığınız zaman Ehmedek, Sarnıç, A. Sultan Mescidi ve Türbesi, Süleymaniye Cami Gemili Mescit gibi tarihi mekanları da görme şansı bulacaksınız.
Gezimize şehrin simgesi haline gelmiş Kızılkule ile devam edelim. Selçuklu mimarisinin eşsiz örneklerinden olan Kızılkule’nin terasına çıkıp önünüzdeki engin ve eşsiz manzarayı seyrederek tarihi doyasıya yaşamalısınız mutlaka.
Tarihin ayrıntılarını tek tek bulabileceğiniz Alanya Müzesi'ni gezmesek olmaz tabii. İçinde barındırdığı çok çeşitli tarihi eserleri, oldukça güzel salon ve bahçe düzenlemesiyle iyi ki görmüşüm diyeceğiniz bir mekan.
Daha sonra sahile inip Kleopatra Plajı ile devam edebiliriz gezmemize. Tabiî ki önce Damlataş Mağrası'na girip, hemen önünden başlayıp zarifçe sahile uzanmış bu plajı gezmeden Alanya'dan gitmek büyük eksiklik olacaktır.
Dim Mağarası ise mutlaka görülmesi gereken henüz yakın tarihte keşfedilmiş müthiş bir doğa harikası. Dim çayı vadisinin zirvesinde bulunan mağara 360 metre derinliğiyle Türkiye'nin ikinci büyük mağarasıdır. Karstik bir oluşumu bulunan mağara sizi sanki efsanevi bir masal diyarında yolculuğa çıkarır.
Alara kulesi ise Selçuklu Hükümdarı 2. Alaaddin Keykubat tarafından 13.yy. Alara Çayı kenarına inşa edilmiştir. Doğa güzelliği bakımında görülesi çok güzel bir mekandır. Alanya'nın doğa güzellikleri daha sayılmakla bitmez ama, gezimizi şehri kuşbakışı seyredebileceğimiz Alanya Seyir Terasından muhteşem bir manzara eşliğinde noktalayabiliriz.
Ülkemiz cennetten bir köşe gibi bizlere sunulmuş lütuftur. Onu sevmek görmekle tanımakla ve sahip çıkmakla olur. "Çok yaşayan değil, çok gezen bilir." demişler. Herkese iyi gezmeler.