“21. yüzyılın en heyecan uyandırıcı atılımları, teknoloji sayesinde değil, insan olmanın ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılması sayesinde gerçekleştirilecektir.”
Megatrends 2000 – Büyük Yönelimler – John Naisbitt, Patricia Aburdene
…
…
İnsan eğer istikameti kaybederse…
İhtiraslarının peşine takılırsa…
Ölümü unutursa…
Heveslerini ilahlaştırırsa…
Şişkin bir egonun peşinde…
Bir ömür boyu koşarsa…
150 değil, 200 yıllık kariyer planı bile yapabilir.
Kur’ân-ı Kerim, bütün bunları anlatan yaşanmış, ibret verici haberlerle dolu.
…
John Naisbitt ve Patricia Aburdene, 1990 yılında yazdıkları kitabın 16. sayfasında yukarıdaki cümleyi yazmışlardı.
Kitabın yazılışının üzerinden 31 yıl geçti.
Şimdilerde sık sık gündeme gelen konulara bakalım:
Empati, karşılıksız iyilik, merhamet, sevgi, değişime ayak uydurmak, hayal gücü, eğitim, ahlak, değerler eğitimi, insani ve manevi değerler, duygusal zekâ, anlam arayışı, sessiz ego, gürültücü ego…
Bu konuların hepsi insan olmanın ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılmasıyla ilgili.
Empatisiz bir dünyada yaşayabilir miyiz?
Karşılıksız iyiliğin olmadığı bir dünyada yaşamak nasıl olurdu?
Merhamet aslında hayatın en önemli unsuru değil mi?
Ahlaktan yoksun bir dünya ne kadar dayanır?
İnsani ve manevi değerleri yok saymak mümkün mü?
Nefes nefese, maddi ihtiraslar peşinde bir hayat temposuna ne kadar dayanabilir insan?
Anlam arayışı olmadan yaşamak kolay mı?
Mevsimlerin birbiri peşisıra gelip geçmesi, ömrün ilkbaharından, yazından, sonbaharından, ömrün kış mevsiminden haber vermez mi?
Bütün dünya, bütün hayat, koskoca bir ömür, faiz, döviz, borsa, arsa, kredi kartı, bonus, futbol, gurme, gastronomi, yeme içme muhabbetleri, televizyonlarda 7/24 dönen herkesin izlediği o yarışma programı, magazin, politik gevezelik ve hakaretler, kakara kikiri muhabbetler, ego, kariyer, başarı, borsa, arsadan mı ibaret?
Koskoca bir ömür, bilgisayar, tablet, televizyon ve akıllı telefon ekranlarına mı sıkışıp kalmış?
Koskoca hayat 18-20 kelimeye nasıl sığar?
Oysa insan, kerim olarak yaratılmış…
İnsan mükerremiyet arşında, ahsen-i takvim üzere yaratılmış.
İnsanın kalbi, bir başka âlemden haber veriyor.
Günümüz dünyası ne yazık ki vahşi rekabet, gelir gider tabloları, bilançolar, maddi kâr zarar kelimelerine, arz talep dengelerine ve üretim tüketim hattına sıkışıp kalmış.
…
İman, takva, salih amel…
Hayat muhasebesi…
Ömür muhasebesi…
Ömrümüzün geçen günleri…
Ömrümüzün kalan günleri…
Nefis terbiyesi…
İyiliği emretmek…
Kötülükten sakındırmak…
İstikameti yakalamak ve korumak…
Son nefeste imanla bu dünyaya veda edebilmek…
Âl-i İmran Suresi’nin 102. ayeti şöyle diyordu:
“Eceliniz gelirse mutlaka Müslim olarak can verin.” (Gençler İçin Kuran Meali – Ömer Sevinçgül)
…
Doğumdan itibaren ilk 15-20 yıl hayatı öğrenmekle geçiyor.
20-40 yaş aralığı, eğer nasipse, Allah ömür vermişse, son derece yoğun bir çalışma hayatıyla geçiyor.
40-50 yaş aralığı, hem geçmişin muhasebesiyle hem de ahiret alemine dair hatırlamalarla, hatırlatmalarla, düşüncelerle, enteresan olaylarla geçiyor.
Evet, insan 40-50 yaş aralığında anlam arayışına başlarsa ne güzel…
40 yaş son derece önemli…
40 yaş öncesinde terazinin dünya tarafı ağır basarken…
40 yaş sonrasında terazinin ahiret tarafı ağır basmaya başlıyor.
…
İsteyen istediği hesabı yapabilir.
İsteyen istediği şeyin peşine düşebilir.
Burası bir imtihan dünyası.
Bir daha bu dünyaya gelecek değiliz.
Bu dünyada ebedi cenneti kazanacağız veya kaybedeceğiz.
Bir daha bu dünyaya gelecek değiliz.
…
Vur patlasın çal oynasın, öyle mi?
Sınırsız içki, sınırsız eğlence, öyle mi?
Dünyaya kazık çakmaya geldin, öyle mi?
Kariyer planların 150-200 yıla uzanıyor, öyle mi?
Bir dakika bile olsun durup düşünmeden, nefes bile almadan, hiç durmadan kredi kartı, bonus, faiz, döviz, borsa, arsa, öyle mi?
Ne zaman kıracaksın bu kısır döngüyü?
Bu demirden çemberi ne vakit parçalayacaksın?
Oysa her geçen gün bu dünya limanına elveda diyen bir ruhumuz, bir kalbimiz var.
Ruh ve kalp, ebediyet okyanusuna açılmak için gün sayarken üstelik…
Niyazi-i Mısri ne demişti?
“Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,
Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber.”